Miskin, aşık, yoldaş Yunus

Şu dörtlüğü çok severim.. severim de, bir gariplik, topallık içerir gibidir.. [5+3] Elif okuduk ötürü [5+3] Pazar eyledik götürü [5+3] Yaradılmışı hoş gördük [4+3] Yaradandan ötürü Son mısra.. Ölçüsü bozuktur; bir hecesi eskiktir. [5+3] YaradanINdan ötürü olabilirdi sanki.. İyi de, o zaman da, her yaratılanın yaratanının ayrı olduğunu imâ ediyor olur. Bu da, bu dörtlüğü monoeist değil de, sanki daha çok şamanist bir çerçeveye taşır. Fakat, tek sorun da o değil; orjinali (daha doğrusu, yaygın bilinen hali) de sorunlu: "Yaradılmışı hoş gördük, Yaradandan ötürü" demek ne demektir? Yaratılmışları, Yaratanın yüzü suyu hürmetine mi hoş gördüğünü söylüyor? Yaratılmışlara, bir Yaratan olmasaydı, Yunus'un hoşgörüsü olmayacak mıydı? Ben bunu okuduğum zaman, Yaratandan korktuğu için yaratılmışları hoşgördüğünü söylediğini düşünmeden edemiyorum.. Acaba, yaratılmışların 'arkası kuvvetli' olmasaydı, kimbilir Yunus ne yapardı dememek için kendimi zor tutarım.. Neyse. Ölçüsü bozuk o son mısranın başka alternatifleri de var tabii ki. Meselâ, [5+3] YaradanLARdan ötürü veya [5+3] YaradanIMdan ötürü Bu son mısra belki daha anlamlı ama, yine de o 'arkası kuvvetli' korkusunu gideremiyor. Aşağıdaki beyitleri de çok güzeldir; çok severim.. Miskinlikte buldular kimde erlik var ise Merdivenden iterler, kim yüksekten bakar ise Gönlü yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar Dış yüzüne ol sızar, içinde ne var ise Ak sakallı bir koca, bilmez ki hâli nice Emek yetmesin hacca, bir gönül yıkar ise Sağır işitmez sözü, gece sanır gündüzü Kördür münkirin gözü, âlem münevver ise Gönül Çalabın tahtı, Çalap gönüle baktı İki cihan bedbâhtı, kim bir gönül yıkar ise Sen sana ne sanırsan, ayruğa da anı san Dört kitabın manâsı budur; eğer var ise Manâda götürmüşler, kardaştan yâr yeğrektir Oğuldan dahi tatlı, eğer doğru yâr ise Gördün yârin doğrudur, baş kogil ayağına Çıkar ciğerin yedir, eğer çâren var ise Gördün yârin eğridir, nen var ise ver kurtul Ululardan öğüttür, işittiğin var ise Az söz erin yüküdür, çok söz hayvan yüküdür Bilire bir söz yeter, sende güher var ise Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş Aşk şarabından içmiş, kim manâ duyar ise Yunus yoldan ırmasın, yüksek yere durmasın Sinle sırat görmesin, sevdiği didâr ise Evet, işte orada.. "Dört kitabın manâsı budur; eğer var ise" ne demektir? Dört kitabın manâsının olmayabileceğini mi imâ ediyor? Eğer imâsı o ise, o takdirde, Yunus'un Deist olduğuna hükmetmemiz gerekmiyor mu? Şiirlerinde Peygamber adı geçmez değil; geçer. Meselâ: Yaratıldı Mustafa, yüzü gül gönlü safâ Ol kıldı bize vefâ, ondandır ihsân bana Şeriât ehli ırak, eremez bu menzile Ben kuş dilin bilirim, söyler Süleyman bana Fakat, buradaki "Ol kıldı bize vefâ, ondandır ihsân bana" ne anlama gelir. Kim kime vefâ kılmıştır? 'Vefâ kılmak' ne demektir ve ondan Yunus'a ne ihsân edilmiştir? O kimdir? Aşağıdaki kıtalar da ilginçtir: Mâni evine daldık, vücuda seyrân kıldık İki cihan seyrini, cümle vücudda bulduk Yedi gök yedi yeri, dağları denizleri Cenneti cehennemi, cümle vücudda bulduk Tevrat ile İncili, Furkan ile Zeburu Bunlarınn beyânını cümle vücudda bulduk Yunus'un sözleri hak, cümlemiz dedik saddâk Kanda ister anda Hakk, cümle vücudda bulduk Bu dörtlükler benim için bir muammadır. Burada çok enteresan bir çok şey var. Herşeyi 'vücudda' bulmak ne demktir? Burada, 'vücud' ile kastedilen nedir? Dahası var.. Çarh-ı felek yoğidi canlarımız var iken Biz ol vakit dost idik, Azrâil ağyar iken Çalap aşkı candaydı, bu bilişlik andaydı Âdem, Havva kandaydı, biz onunla yâr iken Ne gök varıdı ne yer, ne zeber vardı ne zir Konşuyuduk cümlemiz, nûr dağın yaylar iken Ya da.. Aklın ererse sor bana, ben evveli kandayıdım Dilerisen deyüverem, ezelî vatandayıdım. Kâlû belâ söylenmeden, tertip-düzen eylenmeden Hakk'dan ayrı değil idim, ol ulu dîvândayıdım Bu cihana gelmeden ben sultan-ı cihandayıdım Sözü gerçek, hükm-i revan, ol hükm-i sultandayıdım Veya.. Adem yaratılmadan can kalıba girmeden Şeytan lanet olmadan arş idi seyran bana Bunları okuyunca, Yunus'un bugün yaygın inanılandan hayli farklı bir platformda olduğunu düşünmemek için çok sebep bulamıyorum. Son olarak.. Ben dervişim diyene bin ün edesim gelür Seğirdüben sesine varup yetesim gelür Sırat kıldan incedür kılıçdan keskincedür Varub anun üstüne evler yapasım gelür Altında gayya vardur içi nâr ile pürdür Varuban ol gölgede biraz yatasım gelür Oda gölge dedüğme ta'netmenüz hocalar Hatırunuz hoş olsun yanub tütesim gelür Ben günahumca yanam rahmet suyuyla yunam İki kanad takınam biraz uçasım gelür Andan Cennete varam Cennetde Hakk’ı görem Huri ile Gılmanı bir bir kaçasım gelür Derviş Yunus bu sözi eğri büğrü söyleme Seni sigaya çeker bir Molla Kasım gelür. Eyvallah.. 'Molla Kasım'lığın alemi yok tabii ki.. Ama, anlamak için soru sormadan da olmuyor.. Meselâ.. "Oda gölge dedüğme ta'netmenüz hocalar; hatırunuz hoş olsun, yanub tütesim gelür" dediğinde, niçin birilerinin (hocaların) hatırı hoş olsun (diye) yanıp tütesi gelir acaba? Hocalardan farklı bakıyor diyebilir miyiz; ve 'ne'ye farklı bakıyorlar? Veya.. "Huri ile Gılmanı bir bir kaçasım gelür" demekle ne kastediyor? Niçin hem Huri hem de Gılman? Ve, 'bir bir kaçasım gelür' demek ne demektir? Ait olmak yerine sahip olmak yaklaşımı sezinliyorum.. Cevabını bilmediğim sorular sanki Yunus'un (pantheist değil de) daha 'panenteist' olabileceğine işaret ediyor.. Yunus'ta açıkça Vahdet-i Vücûd beyânına rastlamış değilim --rastladıysam da hatırlmaıyorum-- ama, satır aralarında bunu görür gibiyim. Ve, benim anladığım doğru ise, nihai tahlilde (in the final analysis), Vahdet-i Vücûd, ilgili dinde peygamberi by-pass edebilmek anlamına gelir. Yunus'ta bunu (bazılarına göre, 'tasavvuf') sezinleyebiliyorum. Eğer bu sezgi doğruysa, Yunus'un hocalarla (yani, sofu ya da ortodoks inançlılarla) arasının çok da iyi olmayışına şaşmamak gerek. İlginçtir.. Yunus, 1240-1320 yılları arasında yaşamış ve halk arasında hep var oluştur da, aydınlar arasında --özellikle de İlmiyye çevrelerinde-- yerini pek bulamamıştır. Aydınlar arasında da, hak ettiği (?) itibârını tekrar kazanması, ancak, Cumhuriyet ile birlikte gerçekleşir. Burada ilginç bulduğum nokta, Cumhuriyet'in Yunus'u oldukça sevmesidir. Ardından da sağı ile solu ile hemen herkesin sevmesi.. Klasik solun sevmesi değil ilginç olan; sağın --'inanan' kesimin' Yunus'u sevmesi, sever hale getirilmesi benim için ilginç bir gözlemdir. Türkiye'deki inanç yapısının laisize edilmesinin temel taşlarından birisi gibi durur --bu bakımdan-- Yunus.. Yunus Emre; ya da Yoldaş Yunus.. Not: Emre kelimesinin etimolojik çözümlemesini Yalçın Küçük, Farsça 'hemrâh' kelimesine bağlıyor. Yani, 'hemrâh', 'yolu paylaşan' ('hemdert'in 'dert ortağı' olması, 'dertdaş' olması gibi) anlamına geliyor. Başka bir deyişle, 'emre', 'hemrâh'ın zaman içinde değişmiş bir telaffuzudur ve 'yoldaş' anlamına gelir. Yalçın Küçük'ün bu çözümlemesi bence oldukça isabetlidir. Fakat, Yunus'un devrinde 'yoldaş' kelimesinin anlamını bugünkü 'yoldaş' ile karıştırmamak gerekir. Yunus, tabii ki, solcu, komunist vb değildi --o devirde bu kavramlar yoktu. O devirde --ve o günden beri-- var olan ve 'yol' ile yakından alâkalı olan şey 'târikat'tir. Ve, 'târikat'taki 'târık' da tam olarak 'yol' demektir. Başka bir deyişle, Yunus, bir 'ehl-i târık' yani 'yol ehli'dir. 'Yol ehli'dir de, hin-i hacette (gerektiğinde) 'kitap'ı ve Peygamber'i by-pass edebilen 'yol'un hangisi olduğuna emin olamadığımdan, bu 'yol'un adını ben koyamıyorum. Adını koyamayışımın sebebi bir değil. Birincisi, bütün târikatleri tanıyor olmam gerekiyor; hem mümkün değil, hem de ne o denli ilgi sahama girdiler; ne de öyle bir iddiam da hiç oldu.. İkincisi, bence daha anlamlı olanı, eğer 'yol'un hedefi Allaha gitmek ise, gerektiğinde bazı şeylerin etrafından da dolanmak gerekir.. Bu pragmatik çözüme başvurmayan bir 'târikat'in var olabileceğini, varlığını devam ettirebileceğini hiç sanmıyorum. Yunus'un bunun farkında olmayacağını düşünemiyorum. Farkındadır; ve çok da zahmete girmeksizin, etrafından dolanmak yerine, doğrudan by-pass etmiş gibidir bence.