Ölenle ölünmüyor..
Geçenlerde bir yakınımı, bir hayli yakınımı kaybettim..
Apansız bir kayıp değildi.. Yani, bir trafik kazası misali, öyle durduk yerde aramızdan ayrılmadı..
Eminim 'sıfır ağrılı' değildi, ama iç parçalayacak, dayanılmaz ağrılar sancılar da çekmedi. Tıp da bir hayli ilerlediği için, verilen ilaçlar sayesinde olmuş da olabilir. Belki. Fakat, ilaçlar o denli güçlü şeyler değildi. Dolayısı ile, çok ağrılı sancılı olmadığını söyleyebiliyorum.
Şuuru da, son günlerine kadar yerindeydi. Son bir iki gün, haliyle, durumu ağırlaştığında, şuuru kaybolmağa yüz tuttu tabii ki.
Son safhalarında, dediklerinin bir kısmı anlaşılmaz, bir kısmı da anlamlandırılamaz türden şeylerdi.
Bu yüzden, doğru dürüst vedalaşamadık aslında; bende bir hasret, onunsa sanki gözü arkada kaldı gibiydi..
Neyse.
Beni şaşırtan şeylerin başında, bu sürece bir hayli iyi tahammül edişim geliyor.
Şunu demek istiyorum: Gidişat, daha doğrusu akibet aşağı yukarı belli olmağa başlayınca, sürecin bana dayanılmaz derecede zor geleceğini düşünmüştüm..
Öyle olmadı pek. Gözümün önünde eridi; ve ben tabiiki üzüldüm, ama, öte yandan da sanki Takdir-i İlâhi'yi tecellisinde gözlemlermiş gibi, kadere şahit olurmuş gibiydim..
Bu çok normal bir şey değil galiba, ama, bir bilimadamı gibi, bir gözlemciye dönüşmüştüm.
Bu da, kişiyi ister istemez, belki de doğal olan, duygusallıklardan uzaklaştırıyor... bilmiyorum. Ben sadece, başlayan herşey gibi, bitecek olan bir sürece bakıyordum. Üzüntü de var, ama ağırlıklı olarak tevekkül.. kabullenmişlik..
Vade dolduğunda da, üzüldüm tabii ki; ama, öyle fevakalde değil. Neye karşı matem tutmak gerektiğini soruyordum kendi kendime.. Benim bunda kabahatim olsaydı, o zaman matem değil de, kendimi suçlar ve cezalandırmak isteyebilirdim. Ama, bütün doğallığı ile başlamış ve bitmiş ise, yas tutmak ne derece anlamlı olur ki..
Bunların cevabını eminim herkes kendince ve farklı verecektir; ama, ben yas tut(a)madım. Az yukarıda da dediğim üzere, doğru dürüst vedalaşamamış olmamızın etkisi midir, onu da bilmiyorum; fakat, sanki aramızdan pek ayrılmamış gibi..
Sanki, eskiden de aradabir ve beklenmedik zamanlarda ortadan kaybolduğu zamanlardaki gibi; geri dönecekmiş gibi..
Yanlış anlaşılmasın, 'aha, şimdi kapıdan içeri girecek' türünden bir his filan değil benim dediğim.. Çok daha sade ve yavan.. buradayken de yüzyüze oturup konuşmak için çok fırsatımız olmamıştı zaten, o yüzden, 'geri dönecekmiş gibi'den maada, 'gittiğini pek farketmemişim' gibi..
Şimdi, durup kendimi gözlemleyince, garipsemiyor da değilim..
Daha önceleri, büyük bir travma yaşayacağımı düşünmüştüm.. Tamamen sarsılmak, raydan çıkmak, herşeye boşvermek, ortalıktan kaybolmak filanla sonuçlanacak bir travma.. Blogu da, tabii ki, sileceğimi --silmek isteyeceğimi-- düşünmüştüm..
Ama, öyle olmadı.. Sevdiğim, çok da sevdiğim birisi artık aramızda yok ve ben --beklediğim şekilde-- etkilenmedim..
Bu normal midir? Ben anormal miyim?
Bilmiyorum.. cevabını bulup bulamayacağımı da bilmiyorum..
Ama, cevap ararken dahi şunun farkındayım: Hayat devam ediyor.. Ve, ölenle ölünmüyor..