Güle güle güzellik...

Sevgi... sebepsiz olunca asil.. Özlem... çaresiz olunca buruk.. Bu da öyle... Okurken kulaklarımda nedense çınlayan bir başka ses daha vardı; özellikle ve sadece bir bölümünü eklemek isterim:

Rüya, bütün çektiğimiz Rüya kahrım, rüya zindan. Nasıl da yılları buldu, Bir mısra boyu maceram... Bilmezler nasıl aradık birbirimizi, Bilmezler nasıl sevdik, İki yitik hasret, İki parça can. Çatladı yüreği çakmaktaşının, Ağlıyor gök kuşaklarının serinliğinde Çağlardır boğulmuş bir su... Ağlıyor yeşil.

[Ahmed Arif -- Suskun]

ve, sözün kendisi:

Canım Yavrucuğum!.. 15 yıl önce hayatıma girdiğin günü daha dün gibi hatırlıyorum. Ali, seni getirip taşıma kutundan çıkardığında hic tereddüt etmeden orada bulunan 3-4 kişiden bana geldin, yerde otururken sırtım ile duvar arasındaki boşluğu güvenilir buldun. Neden beni seçmiştin yavrucuğum? Ben bunun tesadüf olduğunu düşünmüyorum yavrucuğum, sen ne dersin? O zaman kedi sevgim de hayvan sevgim de fazla derin değildi. Senin eğitimine henüz girmemiştim yavrucuğum. Evladım, ayrılmadan sana bir itirafta bulunacağım: Aslında ben zannettiğin kadar masum değilim; inanmayacaksın ama ben bir katilim yavrucuğum! Evet biz insanların masumu yok yavrucuğum! O size ait. Çocukluğumda senin hemcinslerinden iki tanesini öldürdüm!! Bunun için kendimi affetmedim bu güne kadar; yaşadıkça da affetmeyeceğim. Kimse hesap sormadı, hatta kızıp bağırıp çağıran da olmadı. Ah yavrucuğum kaç defa o yavrucaklar rüyalarıma girdi; ne kadar acı verici bu suçluluk bir bilsen!! Belki de bugün seni ve kardeşlerini bu kadar çok sevebilmem bir çesit o yavrucakların diyetini ödeme duygusundandır. Onlar hayatlarını hemcinseleri için verdiler belki de. Sana kum leğeninin kullanmayı sadece bir defa gösterdim. O bilgi ile 15 yıldır bir defa çişini yanlış yere yapmadın. Bir de biz insanlar zekiyiz, temiziz, eşref-i mahlukatız deriz. Sahi biz insanlar çıkardığımız dışkının üzerini kapatmayı ne zaman öğrendik ki? Bazılarımız hala öğrenemedik ya neyseç Güç bizde; bizde böyledir yavrucuğum. Might makes it right (güç caiz kılar)... Daha biz dünyaya gelmeden sizin milyonlarca yıldır, ahenk içinde ve bir parçası olarak yaşadığınız tabiatı parselledik tapular çıkardık, sahiplendik, size sormadan etmeden, sizleri ancak bizim ihtiyaçlarımızı karşılayacak kaynak olarak gördük ve diğer kaynaklar gibi kullandık. Binlerce yıldır sadece fare, sıçandan koruma görevi karşılığında yaşamanıza müsaade ettik. Sonraları güzelliğiniz, asaletiniz, komleks ihtiyaçlarımızı karşılamaya başladı. Güzel olanlarınızı koruduk; yoo sizin için değil, kendi egolarımızı tatmin için. Böyle başlayan ilişkimiz sizleri evlerimize, bahçelerimize sokaklarımıza soktu –nerden mi bizim oluyor? Dedim ya yavrucuğum biz tapu çıkarttık!. Sizden sevgiyi öğrendik, güzelliği, masumiyeti, farkında dahi olmadan. Yoga yapmayı öğrendik, dengeli, tabii yaşamayı, Allah'ın nimetlerinden sadece yaşamamıza yetecek kadar almayı. Öğrendik öğrenmesine ama şeytani güdülerimiz hep üstün geldi. Şeytani ne mi? Sen anlamazssın. Başlangıçta, sana kedi muamelesi yaptım. İşte, evime almıştım, yemek de veriyordum; ihiyaç duyduğumda okşuyordum, seninle oynuyordum ya. Benim geldiğim yerlerde bu bile fazla burjuva idi. Ama, diyorum ya, benim eğitimim seninle başladı. Daha ilk günden yatağıma zıplayıp ayak ucuma kıvrıldın; ben müsade etmedim. Ayağımla itip aşağıya düşürdüm seni. Tekrar uyandığımda gene ayak ucumda buldum seni; gene ittim aşağıya. Ve gene aynı şey her geçe tekrarlandı aramızda. Sen hiç küsmedin, kapris yapmadın, misilleme yapmadın, kimseye şikayet etmedin, gene yere yattığımda gelip yüzümü yaladın, ayağıma süründün. Göğsüme oturup purr yaptın.. O zümrüt yeşili gözlerinle gözlerimin içine bakışın! Ah yavrucuğum, hiç bir kadının bakışına değişmem ben senin o bakışını! Ve sessiz sedasız kalbime yürüdün; tabii ki yatağıma da. Ben elimi başımın altına koyup yan üstü yatardım; sen de minnacık başını katlanmış olan kolumun uzerine koyar sırtını kalbimin üstüne yaslar önce purr yapar sonra uyurdun... Yavrucuğum, bu 15 yılda bana verdiklerinin karşılığını istemiyorsun biliyorum. Ama, ben insanım işte, bizde mübadele denen sey vardır; biz karşılıksız bir sey vermeyi anlamayız. Belki inanmayacaksın yavrucuğum, ama sen hayatıma girmese idin belki de ben de şimdi yaşıyor olmayacaktım. Evet, insanların dünyası bana dahi dayanılmaz geldi çok zaman ve terketmeyi düşündüğüm anlar oldu. Beni burada tutan güzelliklerin başında sen vardın, ve sayende hassaslaştığım diğer mahlukat. Bu onbeş yılda, bana sevgi verdin, temizliği, güzelliği, masumiyeti, bilgeliği ve kendimi öğrettin yavrucuğum! O minnacık beyninle nasıl yaptın bunu, benim o kocaman beynim almıyor! Ah, ne hatıralarımız oldu; bilmiyorum sen hangisini hatırlıyorsun. Bir gün oğlun olduğunu sandığım yavruyu boğulmaktan kurtarmıştın ya? Ben onu anlatır, iste benim oglum boyle diye övünürdüm. Artık böyleydi diyebileceğim ancak; katlanabilirsem sensizliğe... Oğlun olduğunu sandığım deyince aklıma geldi. Sen, belki biliyordun o kitty'nin senin oğlun olduğunu... Neden mi sandım? Hani daha 6-7 aylıkken eve bir arkadaşın dişi kedisini getirmiştim ya bir kaç günlüğüne. O da, senin kadar değilse de, sevimli bir bebekti. O agresifti, sen değildin. O sana saldırırken dahi sen onu yalamaya çalışırdın. Yemek koyduğumda, o geldiğinde sen bırakırdın; belki bir çok günlerini aç geçirdin. Neyse nerden bilecektim sizin o yaşta cinsel erginliğe ulaştığınızı. Sizi iş başında yakaladığımda bile bunu tam kavrayamamıştım; ve ayırdım. Fakat herhalde iş işten geçmişti. O kitty birkaç ay sonra doğum yaptı. İşte o hayatını kurtardığın kitty o kediciğin hayatta kalan tek yavrusu idi. Yani, muhtemelen, senin oğlun. Dedim ya sen büyük ihtimal biliyordun bunu. Allah'ın size verdiği bilgiyi biz anlayamayız ki yavrucuğum. Anlıyor gibi yaparız; çunku dedim ya biz gucluyuz. Sonraları seni başka kedilerin peşinde koşarken de gördüm. Kimbilir belki başka çocukların da olmuştur; belki o bir ay içinde. Çünkü daha sen en fazla yedi aylıkken sana sormadan etmeden o Allah'ın sana bahşettiği erkekliğini elinden aldırdım seni kısırlaştırarak. Affedermisin beni onun için? Ah yavrucuğum bunu sana anlatmak zor olacak, ama yukarıda dedim ya biz dünyayı sahiplendik; böyle olunca sizlere sadece ihtiyacımız kadar yaşama hakkı tanıdık; biz bunu birbirimize de yaparız Dannycik! İşimize yaradığınız kadarınızı evlerimize aldık; geriye kalanınızı sokaklara attık. Bazılarınız zekanız sayesinde sokaklarda çöplerden, yakalayabildiğiniz farelerden, yılanlardan kuşlardan bir çeşit hayat sürdünüz ama çoğunuz açlıktan, hastalıktan, soğuktan kırıldınız. Birçoklarınızı biz eşref-i mahlukat keyif için öldürdük. Çocuklarımız sizlere işkence etmeyi, öldürmeyi, sizleri köpeklere öldürtmeyi oyun sandılar. Bizler de gülerek seyrettik. Onun da canı var; onu da Allah yarattı, belki onu bekleyen yavruları var; belki annesi falan demedik. Bilgisayar denilen bu makinanın başında oturduğumda da benden ırak olmak istemezdin. Önce kucağıma zıplar, sonra monitörün üstüne çıkar otururur benim klavye üzerinde hareket eden parmaklarımı seyrederdin. Bazen gelip adeta klavyeyi kıskanıp, tam üstüne oturduğun da olurdu; güldürürdün beni, gülmeye hasret olduğum zamanlarda. Bazen, ilk eşimle, tavla oynadığımızda gelip tam da tavlanın ortasına otururdun. Ne tatlı şeydin sen :) Ahh, evladım, seninle neler gördük... Texas'tan Washington'a taşındıgımda ben arabayla gitmiştim senden önce. Ev ayarladığımda seni Ali uçakla göndermişti. Eminim ki seni eşya gibi atmışlardı bagaj kısmına. Havalananında beni gördüğünde burnunun üstünde biraz kan vardı. Beni görür görmez bir kısa çıglık attın. Sevinç çığlığı mı idi, yoksa beni burdan kurtar yakarışı mi bilmiyorum. Beraber çok adres değiştirdik; her birinde, dışarı bıraktığımda kaybolacağından korktum; ama bir kere korktuğumu başıma getirmedin, akıllı yavrucuğum. Insanlardan pek korkmazdın, fakat hiç arsız falan değildin. Onlarla dost olmak isterdin ama tanımadan önce değil; önce ölçer biçerdin; seni sevip sevmediklerini anlamadan karar vermezdin kime yaklaşacağına. Hep sevimli, fakat vakurdun. Bana yakın olduğunu anladığına sen de yakın durudun. Herkes, kedilerin tırmalamasından, tuvaletten su içmesinden, insanların tabağından yemek yemesinden falan bahsederdi. Dannyciğim ben senin hiçbir davranışından şikayetçi olduğumu hatırlamıyorum. Bazen televizyonun karşısında yemek yerken yanıma gelirdin, hatta ben bitirdikten sonra tabağımı yaladığın, benim bardağımdan su içtiğin falan da oldu; ama inan bunlar beni hiç rahatasız etmedi; hatta hoşuma da giderdi. Bir gün patates yemiştin hatırlıyor musun? Son zamanlarda bırak patatesi fillet-mignon getirsem ağzını vurmuyorsun yavrucuğum. Bu onbeş yılda baban ne günler geçirdi, Danny, bir sen bilirsin bir baban bir de Allah. Kendimi yapayalnız hissettiğim zamanlarda, kendimden nefret ettiğim, hiçbir insanın yüzüne bakmak istemediğim, bütün insanlardan nefret ettiğim, butun insanların beni yapayalnız bıraktığı zamanlarda bir tek sen vardın yanımda. Sen hiç nefret etmedin, kızmadın, yargılamadın, kayıtsız şartsız sevdin, ve bana hayatın bütün kötülüklerine rağmen yaşamaya değer olduğunu gösterdin. Biliyorum, Danny, bunlar senin tahayyül gücün, o bir aptal kedi, o ne anlar bunlardan; sen egonu tatmin ediyorsun; delisin diyecekler bana çokları. Oyle ya, sen sadece bir kedisin; bir çeşit haşarat. Yaptığın sadece içgüdüsel kedilik onlara göre. Desinler Dannyciğim. Zaten senin güzelliğin de farkında olmamanda saklı. Sen, bak, ben cis yaptıgımda uzerini kapatıyorum; bak, ben hergün dışarda araba yağından, toz toprağa kadar ne ile kirlenirsem kirleneyim, dilimle her tarafımı temizliyorum ve her zaman kar beyaz kalabiliyorum diye ovünmüyorsun da. Övünmek bizim işimiz. Senin bilgeliğin, karşılıkşız sevgin, ve asilliğin sana Allah'ın vergisi. Yavrucuğum, eminim sana haksızlıklar yaptığım da oldu. Ama, eminim ki, seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun; senin için hep doğru olanı yapmaya çalıştım. Bu bakımdan pek çok hemcinsinden şanslı sayılırsın. Sanıyorum sana fena bir hayat sağlamadım, Amerika'da iken her gün dışarı çıkmana müsade ederdim; çünkü etraf eminyetli idi her zaman. Zaten oturduğumuz evleri seçerken de hep etrafında yeşillik, ağaçlar, boşluk olan yerleri seçmem de senin içindi. Burada da, burayı bahçesi var diye seçtim, ama insanlara güvenemedim. Bu araba denen makinalar seni ezerler, insanlar ve çocukları sana acı verirler diye korktum; onun için hayatının son 2.5 yılı hapis hayatı oldu. Valla, Dannyciğim, biliyosun benim için de aynısı oldu. Bir insanı sevmiştim biliyorsun; ve bunun için evlendim. O seni sevemedi; onun gönlü olsun diye sana soğuk dahi davrandım. Ama yetmedi Dannyciğim. Dedim ya biz insanlar için gerçek sevgi yoktur; ticaret vardır, ne dersek diyelim. Onlar geldi geçti sen kaldın. Onu birkaç defa Danny diye çağırdığım oldu gayr-i ihiyari. Herhalde şuuraltımda her ikinizi de en sevdiklerim dosyasına koyduğumdandır. Ama o bunu hakaret saydı; küplere bindi. Benim için senin ne ifade ettiğini anlasa idi bunu iltifat kabul ederdi. Eğer sana şans verse idi, senden benim öğrendiklerimi o da öğrenebilirdi. Ama geçelim; kabiliyetsizin teki idi vesselam. Dannyciğim, son iki aydır dayanılmaz acılar çektin muhtemelen ve acılarını kendine sakladın asil tabiatın gereği. Sana iyilik yapayım derken muhtemelen sana veteriner denen tüccarların işkence yapmasına sebebiyet verdim. Ne yapabilirdim yavrucuğum? Bizim bilgimiz bu kadar. Bildiğim doğruları yapmaya çalıştım; yetmedi. Takdir-i İlahi'ye karşı gelinmeyeceğini sen benden iyi bilirsin. Onun içindir ki kimseye yük olmadan sessiz sedasız ölmek için kuytu köşelerde büzülüyorsun son yolculuğuna çıkmak için. Belki de beni üzmemek için öyle yapıyorsun. Ah yavrucuğum babanın ifade kabiliyeti bu kadar kötü değildi gençliğinde; bu ruh çokuntusu, insanlardan aldıgı darbeler bu hale getirmese idi babanı sana şiir dahi yazabilirdi; ve daha neler söylerdi. Ama ne gerek var değil mi Dannyciğim? Sen anlıyorsun biliyorum. O yeter. Güle güle güzellik! Eğer senden sonra belimi dogrultabilirsem senin kardeşlerine, bütün korumasız mahlukata daha da hassas olacağım; onlar için elimden geleni yapmaya çalışacağım. Her birini gördüğümde seni hatırlayacagım. Belki sana gene yazarım. Yazmasam da biliyorsun ben seninle konuşmaya devam edeceğim, rüyalarımda, hayallerimde. Hatıran asla beni terketmeyecek. Nur içinde yat! Baban, Bekir L. Yıldırım

Ne köpek al ne kedi! başlıklı yazıma Bekir beyin yazdığıdır bu; benim her yazdığım yazıdan defalarca daha güzel ve duygulu.. çünkü gerçek... Üzerine ne ekleyecek olsam sâkil ve acemice duracaktı. Biliyorum. Hiç gerek yoktu. O yüzden pek bir şey eklemedim. Sadece yorumlar arasında kalması da zûldü; ayrı bir yazı olsun istedim.. Not: Bekir beyin izniyle, bir kaç basit düzenleme (edit) yaptım. Dolayısı ile, varsa, yazım hataları artık bana aittir. ['kitty', kedi yavrusu anlamına gelir.]