Zeki bir tacir profili.. ve çözüm gerektiren dertleri..

Aşağıya alıntıladığım yazıya Haber3.com'da rastladım. Tamamını alıntılamıyorum, ben tamamını okunmağa değer bulmadım, ama siz tamamını okumak isterseniz oradan okuyabilirsiniz.

Sizin reklam panolarınızı göremez olduk, özellikle havaalanında dikkat çeken reklamlarınız vardı. Bunun AKP ile bir ilgisi var mı?
Biliyorsunuz, havaalanında o reklamımızın altında çarşaflı bir kadının fotoğrafı çekilmişti. Dünya basını ve Hürriyet bu fotoğrafı Türkiye’nin farklı yüzü başlığıyla kullanmıştı.
Hac dönemiydi..
Evet, 2003 yılıydı. O dönemden sonra panolarda görünürlüğümüz bitti.
Hatırlıyorum. Laikçilikle ahlak açısından larj olmağı oldum olası birbirine karıştıran belli bir zümremiz vardır; sayıları azdır ama sesleri bazan lüzümundan yüksek çıkar. İşte, o zümrenin de sahip çıktığı bir garabet idi. İftar yemeği davetine icabet edip, ardından da masaya rakı getirtmek kadar çağdaş değil tabii, ama, yine de yeteri kadar abes idi bence. Sanki, Zeki Triko'nun misyonunda zerre kadar modernizasyona hizmet varmış gibi --olmasını da beklememiz gerekmiyor, Zeki Triko, günün sonunda kaç para kar ettiğine bakar--, bizim laisizm mabedinin bekçileri teyakkuza geçmişlerdi.. laiklik elden gidiyor diye.. Ah, bu basiretsizlikler...
Neden?
Çıkamıyoruz. AB şemsiyesi adı altında her şey yapılıyor. Bizim ilanımızı indirdiler, bikinili kız fotoğrafını istemediler, dava açtık. Kazandık. Yeniden ilanı çıkma hakkı aldık ama türlü bahanelerle çıkarmadılar. Dosyamız savcılıkta yıllardır bekliyor. Artık nasıl bekletiliyor, neden bekliyor bilemiyorum. Ve artık hiçbir yerde asamıyoruz.
Ne olacaktı yani.. Her aklına esen her yere istediği pano mu kuracaktı? Her yerin bir ölçüsü vardır; beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz; ama vardır. Bikinili çıtırların resimleri eksik kaldı diye ciddi bir sorun yaşandığını sanmıyorum. Yaşanmamışsa, eksik kalabilir pekala...
Nasıl yani? Belediyeye başvurduğunuzda nasıl yanıt alıyorsunuz?
İstanbul’da defalarca bilboardlara çıkmak istedik. Tüm hazırlıklarımızı yaptık. Belediye’ye gittik, reklam ajansına yönlendirdiler. Belediye de ajans da "Olur olur" diyor. Ama olmuyor. Her seferinde bir bahane. 5 ay bekletiyorlar. Sezon değişiyor. Artık ben uğraşmaktan bıktım. Ne yaparsan yap, Zeki Triko oldun mu, önün kesiliyor bu hükümet döneminde.
Bir kaç santimetre karelik bez parçasını ideolojik meta gibi konumlandırırsa kişi, tepkilerin de gelebileceğini bilmeli. Bilmezden geliyorsa da ciddiye alınmamalı.
Bu size ne düşündürüyor?
Siz çok gençsiniz, eskilerden biraz anlatayım. 1960’larda Türkiye’nin her yerinde defile yapıyordum. En mini şortu Erzurum’da, Diyarbakır’da sattık. O güne bakın, bugüne bakın. Umutsuz değilim. İyi bir gençlik yetişiyor. Ama bu iktidarla ilgili "Değiştiler" lafına inanmıyorum.
Değişmek?.. İşin doğrusu, yanlış istikametlerde luzumundan fazla değiştiler. Sonra, niçin bu konuda değişmeleri gerekiyormuş? Çok mu elzemdir meydanda cıscıbıldak insanların sergilenmesine izin vermek?
Şu anda "Ekonomik istikrar geldi, tek parti iktidarı bizim için iyi oldu" der misiniz?
Demem. AKP ekonomiyi bilmiyor. Borçlar arttı. İşsizliği mi önlediler? Milletin cebine giren para mı değerlendi? Suni bir ortam var. Zaten ben Atatürk’ten sonra ekonomiden anlayan bir liderin geldiğini düşünmüyorum. Gelseydi durumumuz böyle olmazdı. AKP AB şemsiyesi altında saman altından su yürütüyor.
Sanayici, daha doğrusu tekstilci olunca kişi, hele de cebi para biraz görünce, bir akıllı oluyor bir akıllı ki.. değme gitsin.. Bir de, lafın arasına, bir de Atatürk filan gibi sihirli kelamı ekleyip, ilgili ilgisiz her here gereken sinyalleri de verirse.. Hayır, dediklerinin yanlış olduğunu söylemiyorum. Tek söylediğim samimi olmadığını düşünüyor olduğumdur. Yani, billboradlarda boy gösterebilse, istediği meydanda istediği çıplaklığı sergiletebilse, istediği parayı kazanabilse, gıkının çıkmayacak olduğuna neredeyse eminim. Bunu da, Zeki Baseskioğlu'nu tanıdığım için söylemiyorum; bizdeki tacir sınıfı böyledir, o yüzden rahatça genelliyorum. Yanıldığımı da hiç ama hiç sanmıyorum. (Öyle olmadığını düsünen varsa, Hasan Pulur'un bir gazete patronunun --gerekirse komünistlerle bile-- çalışmak konusunda söylediklerine bakabilir. İstisnaları belki vardır, ama sanmam.)
Uzun süredir Türk modellerle çalışmıyorsunuz, neden?
1990’a kadar çalıştım. Son 15 yıldır bizim fotoğrafçılarımız istemiyor Türk mankenleri.
Neden?
Yeterince profesyonel bulmuyorlar. Kamera karşısına geçince modelin yaratıcılığına ihtiyaç var. Bizimkiler yaratıcılık nedir bilmiyor.
Bu konudaki eksikliğimiz gerçekten çok üzücü.. Kızlarımız kamera karşısında yaratıcı olamıyorsa, bilinen şekliyle çağdaşlığın sonu demektir.. Öyle ya, Keriman Halis'ten beri ortaya sürüp duruyoruz ve hala daha olmamış bir türlü.. vah, vah..
Olmamasının nedeni ne?
En büyük nedeni mankenlerin kendilerini eğlenceye vermesi. Ferrari’si kimin varsa onun peşindeler. Alkol alıyorlar, zengin koca peşine düşüyorlar. Kariyer yapmak için işi birinci planda tutup disiplinli olmak lazım. Bizim mankenlerin hangisi böyle? En iyisi olarak görünenler bile "Bir an önce iyi bir koca bulayım" peşinde olduğundan kendine yatırım yapmıyor. Yabancı mankenler alkolden uzak duruyorlar, daha disiplinliler.
Ne bekliyordu acaba? Birincisi, aklı başında (ya da teşhirci olmayan) kaç kadın ya da kız bu kadar kısa süreli bir sektörde gelecek olduğuna inanır? İkincisi, kendilerine yatırım yapmamak ne demektir? Geleceği olmayan böyle bir 'meslek'te kalıcı olunamayacağı belliyken, bir şekilde evlenip çoluk çocuğa karışmak istemek çok mu yanlış? Ya da yanlış mı, yoksa, işine mi gelmiyor? Ayrıca, bu kadınların, kızların alkol alıyor olması Zeki beyimizi şimdi, aniden, neden rahatsız etmiş olabilir ki? Alkol de, bikini, mayo ve diğer çıplaklıklar gibi, bir tür çağdaşlık ölçütü değil miydi yoksa? Yoksa işine mi gelmiyor?
Top modelleri keşfeden bir adamsınız, işiniz modellerle, mankenlerle. Eşiniz Yüksel Hanım’la aranızda bu konularda gerginlik olduğu olur mu? Evliliğiniz kaçıncı yılında?
Seneye 50’inci yılımıza giriyoruz. Yüksel Hanım dünyanın en iyi kadını bana göre. O herkesin sevgilisi. İşimizin her detayını bilir. Muhterem bir insan. Ben kendisini hiç üzmedim. Bir şey yaptıysam da çaktırmadım. Bana katlandı mı? Bilmiyorum. Ben hep saygı gösterdim. Her akşam evimdeydim ben. Kafam çalışır, eşimi hiç üzmem.
Burası ilginç. Özel hayatlarıdır. Kendi söylediğinden ötesine karışmak hakkım yok tabii; ama, şu "Bir şey yaptıysam da çaktırmadım" yok mu, çok zekice ve çok prensipli bir duruş sergiliyor, çoook.. Büyüklerimiz, bu işe, bu dertlere daha yakın ilgi göstermeli. Önce özel sektörün önünün açılması gerekiyor. Sonra, milletin önünün açılması kendiliğinden gerçekleşir. Bu kadarını dahi bilmiyorlar mı?