Kürtler ve Yahudiler..

Kürtler ve Yahudiler..

Ya da Yahudiler ve Kürtler mi demeliydim..

Evet, bu ikinci sıralama daha gerçekçi benim baktığım yerden..

Ve, yok yok, bu yazıda heryerde rahatça bulabileceğiniz türden nobran vü nâdan ırkçı bir kan-kin-nefret dolduruşu yoktur --ırkçı olmayan bir kan-kin-nefret dolduruşu da yoktur; hatta dolduruş bile mevcut değildir..

Ben, bilakis, size yani bize (Türklere) hafıza kaybınızdan önceki günleri hatırlatmak istiyorum.. Yani, büyük büyük büyük dedelerinizin --kendilerini Türk görmek ihtiyacı hissetmedikleri günlerde-- bildiği, fakat sizlerinse unutmak için elinizden gelmiş olanı ardınıza koymadığınız şeyleri..

Neyse..

Ne diyordum?

Yahudiler ve Kürtler..

Evet.. bu iki ırk Türklerin Türklerden daha çok sevdiği ırktır.

Bir de bunu dinsel motifle anlatayım: Müslüman Türkler (Osmanlı), Musevi olan Yahudileri müslümandan daha yakın tutar..

İşte, belki de ilk defa, hüküm cümlesini en başlarda söyledim, olur ya, geri kalanını okuyacak vaktiniz belki yoktur diye..

Eğer gidecekseniz, izin verin de bir defa daha tekrar edeyim: Yahudiler ve Kürtler, Türklerin hem Türklerden hem de Müslümanlardan daha yakın tuttuklarıdır.

Şimdi de, eğer vaktiniz varsa, kısaca sebeplerini --yani, niçin öyle düşündüğümü-- yazayım..

Bu dostluğun kökenleri eskilerdedir; çoook eskilerde.. O yüzden, sizi biraz gerilere götürmem gerekiyor.. ama, korkmayın, böyle yaparak gericilik yapmış olmayacağız...

Ve, lütfen alınganlık da etmeyin; ben sizin tercihlerinizi tayin ediyor değilim tabii ki. Ben, sadece, 'ben gericilik yapmış olmayacağım' demek istiyorum.

Hadi başlayaylım --ve, Allah da utandırmaz inşallah..

Gelin hemen 1500'lü yıllara ya da azıcık daha eskilere gidelim..

Bunu yaparken de, yeniden benzer şeyleri yazmayayım da, sizi şu yazımı okumağa davet edeyim: 'Seyf ül Yahve. Turkler?'

O yazıda, 'Müslüman Osmanlı'nın 'Sofu' lâkaplı Sultan Bayezid'inin Endülüs'te Hıristiyan ordularınca kılıçtan geçirilmekte olan Müslüman ahalinin yerine, Yahudi (Musevi) ahaliyi kurtarmak için ne denli gayretler gösterdiğini; daha sonraları da, 'Sofu' Bayezid'in oğlu 'Yavuz' lakaplı Sultan Selim'in de, bir hayli gayretkeş bir işgüzarlıkla, Musevilerin bugün mukaddes saydıkları 'Ağlama Duvarı'nı, kazdırtıp ortaya çıkarttırtmış olduğunu okuyabilirsiniz..

Bütün bunlar size, Yahudilerin Osmanlı'nın sevgili kullarından olduğunu hala daha anlatmıyorsa, bugünlerde her taşın altında aramaktan zevk aldığımız, bulunca da şaşkınlıktan ırak bir ilgiyle tespit ettiğimiz Sabetaycıların varlığının Osmanlı tarafından her dönemde bilinmesine karşılık üzerlerine hiç gidilmeyişini, Alevi (Kızılbaş) Türkmenlere reva görülenlerle mukayese ederek yeni ve farklı bir kanaat elde edebilirsiniz belki.

Bu konuda herşeyin her zaman güllük gülistanlık olduğunu iddia ediyor da değilim tabii ki. Mesela, bir başka Selim zamanında, Sarı Selim de derler Sarhoş Selim de (Selimiye Camiini yaptırtan padişahtan bahsediyoruz) zamanında herşey iyi ve güzeldi de, hemen arkasından işler biraz karışır ve Yahudilerin mallarına el konulur (müsadere edilir, zoralımla devletleştirilir), bir miktar da linç vb ve yağma da görülür..

Bu, olağanüstü zenginleşen Yahudilere karşı bir kıskançlık kininin ortaya dökülmesidir ve Sabetay Sevi'nin ortaya çıkışının ekonososyal altyapısını da bunun hazırladığını iddia etmek mümkündür. Yani, apansız varlıktan darlığa düşen Yahudiler bir kurtarıcı aramak ihtiyacını hissetmiş olabilirler.

Neyse. Konumuz bu değil. Ben, sadece, aradabir tatsızlıkların da çıkmış olduğunu söylemek istedim. Sevenler arasında bu kadarı da normal bile sayılabilir belki..

Nitekim, daha sonraları, Yahudilerin zevaline imkan tanımış olan Boşnak (Sokollular vb) etkenliği de kırılmış ve tekrar eski günlere yakın bir sevgi ve yakınlık tesis edilimiş gibidir.

Gelelim Kürtlere..

Yine, aşağı yukarı, aynı devirlere geri dönmek gerekiyor.. Yavuz Sultan Selim dönemlerine yani..

Burada da, bir daha tekrarlamamak amacıyla, sizi --nacizane-- şu yazılarıma yönlendirmek isterim:

Biraz satır aralarını okumanız lazım.. Fakat, Kürtlere Osmanlının verdiği özerklik ve serbestinin başka herhangi bir yerde bir örneğinin daha olmadığını söyleyebilirim zannedersem..

Kürtleri Osmanlının ne denli yakın tuttuğunu anlatmağa bu tabii ki yetmez; başka şeylere daha bakmamız lazım. Kürtçe konuştuğu halde, anadilleri Kürtçe olduğu halde kendileri Türk olan --Türk olduklarını söyleyen-- aşiretler vardır. Bunların bir kısmı bu çelişkiyi izah etmekte zorlanırlar. Bir kısmını biliyoruz. Ve, o kısım ilginçtir.

Yine Yavuz zamanları.. Kürtler gerçekten kıymetli...

Kendisi de bir Türk olan Şah ile Yavuz'un --hepimizin bildiği-- bir idrar yarışı vardır.

Şah, Anadolu'daki Türklerin önemli bir kısmının gönlünde taht kurmuştur...

Hatta, bu Türklerin (Türkmenlerin) bir kısmı, ya isyan çıkartmış ya da Şah'a gitmek üzere göç etmeğe başlamışlardır --bunun temel sebebi, Anadolu'da yaşanan kıtlıklardır aslında--; ve Yavuz da bunun önüne geçmek ister. Anadolu'nun ('mülk'ün) boşalmasını istemez çünkü.

İşte, hem İran sınırını Şah'a karşı korumak amacıyla, hem de Anadolu'daki Türk(men)lerin geri göç edip Anadolu'yu boşaltmasına karşı, Kürtler gerçekten kıymetlidir...

O kadar kıymetlidirler ki, Kürtlerin bulunduğu bölgelerde soygunculuk, eşkiyalık yapıyorlar (yani, kıtlık yüzünden açlık sınırında yaşayan Türkmenler, Kürtleri rahatsız ediyorlar) diye Kürtlerin saraya bunları şikayet etmesi üzerine, Osmanlı, Türkmenler üzerine ordular yollar. Çok ciddi kıyımlar yapar.

İşte, bu kıyımlardan bir şekilde kurtulmak isteyen Türkmenlerin bir kısmı, Kürtlerin olduğu bölgelere sığınır ve Kürt gibi giyinir, Kürt gibi yaşar ve Kürtçe konuşur olurlar..

İlginç değil mi? Kürtlere yakınlıklarından dolayı, kurucu unsur olan Türkmenlerin ciddi bir miktarını kesip doğramanın yanısıra, bir kısmının da Kürtleşmesine yol açmıştır Osmanlı..

Bunları Osmanlıyı kötülemek için söylemiyorum; bunlar oldu.. yani olan oldu; olan-bitendir bunlar..

Ben, sadece, Kürtleri ne denli yakın tuttuğumuzu anlatmak istiyorum.

Peki.. işler ne zaman karışır? Aşağı yukarı Tanzimat Devri sırlarında.. herkesin eşitlik istediği sıralarda.. Onun hakkında da yukarıdaki linklerdeki 'Kürtler ve Ermeniler.. Irk mı, sınıf mı?' başlıklı yazıda ipuçları bulabilirsiniz..

Ermenilere karşı Hamidiye Alaylarını Kürtlerin yardımına yollamışız. Ermenileri oralardan sürmüşüz.. Tamam, Ermenilerin de kabahati yok değil, ama, sorunlardan biri de Kürtlerin tavizsiz davranışlarıdır aslında..

Ondan sonra?

Ondan sonra, işler biraz daha karışmış.. Cumhuriyet kurulunca, yeni rejim, Kürtlerin eski özerkliklerini tanımak istememiş.. Sebeplerinde haksız olduklarını düşünmüyorum, ama kantarın topuzunun azıcık fazla kaçtığı zamanlar olmamış değil.

Şunu açıklamam lazım --sebeplerinin niçin haksız olmadığını düsünüyor olduğumun yani: Bir kaç sebebi var.

Birincisi, İran artık ciddi bir tehlike değildir. Dolayısı ile, İran sınırını korumak için orada monolitik bir Kürt özerkliğine gerek yoktur.

İkincisi, Kürtlere verilmiş olan özerklik sonucunda çok atıl bir yapı ortaya çıkmıştır. Beyler bey gibi yaşarken, normal ahali aslında Avrupa'ın Orta Çağında olduğu üzere bir tür kölelik yaşıyordur. İnsancıllığı bir yana bırakacak olsak bile, bu ciddi bir kaynak israfıdır.

Başka sebepleri daha olabilir, ama benim aklıma hemen gelen bunlar.

Bu sebeplerle, Cumhuriyet, oraya artık karışmak gerektiğine karar vermiştir. Ve, dananın kuyruğu da esasen bundan sonra kopar: Kürt egemenleri bu yeni yaklaşımı sevmez --daha önce, Osmanlı zamanında vergi vermeğe başlamak da hoşlarına pek gitmemişti, ancak bu daha kabul edilemezdir. Egemenliklerine dokunulmaktadır.

Değişik isimler altında isyanlar çıkar. Bu isyanların başlarında da hep eski egemenler vardır. Arzularının arkasında bir daüssıla, bir nostalji, bir eskiye özlem olduğunu düşünmemek için kendimi zorlamam gerekiyor.

PKK'ya kadar esasen durum hep budur. PKK biraz farklıdır. Kaynağını aşiret yapısından, mellelerden filan almaz. yani, bir tür bir 'sınıf hareketi' özelliği gösterir. Fakat, bu yazı bir PKK analizi değil; o yüzden üzerinde daha fazla durmayacağım.

Neyse.

Yahudiler ve Kürtleri ne denli sevdiğimizi, kısa örneklerle yazdım sanıyorum.. en azından gayret ettim.

Günümüze dönersek..

İsrail'i ilk tanıyan ülkelerden birisi olduğumuzu da hatırlatarak, bizim Yahudileri rahatsız edecek şeylere imkan vermek ya da göz yummak ihtimalimizin olduğunu hiç sanmıyorum.

Çok olsa, İsrail'in bir 'şımarık velet' gibi davranmasının yanlış olduğunu ona anlatmak gerekiyor.

Biz anlatmasak bile, zaman bunu yapacak. Bu durumda, İsrail'in rahatlamasını sağlayacak düzenlemeleri yapacağımızı, ya da bunlara ciddi katkılarımızın olacağını düşünüyorum.

Kürtler?.. Kürtlerin egemenlerinde hala daha ciddi bir nostalji var. Bunu da, şu sıralar, milliyetçiliğe dökmekteler..

Benzer bir hatayı 'Türk'ler de yapmış olduğu için, bunun mütekabiliyet açısından meşru, fakat sürdürülebilirlik açısından çok da makul olmadığı kanaatindeyim. Onların da --çok zaman geçmeden-- bunu farkedeceğini sanıyorum.

Ve, bugünün şartlarına uygun bir sulandırılmış özerklik 'elde edecek'lerini de görür gibi oluyorum.

Yani, Kürtçe konuşmak serbest olacak, Kürt alfabesi vb de kullanılır olacak.

Bir müddet de kendi siyasi partileri filan da olacak...

Bütün bunlar da, Kuzey Irak'ın da dahil olacağı bir yapı ile olacak gibi görünüyor..

Sonra?

Sonra, bu topraklarda yaşayan Boşnaklar, Çerkesler, Arnavutlar, Acemler, Yahudiler, Ermeniler ilah.. kadar onlar da 'Türk' olacak.. Zaten, etnik anlamda saf 'Türk'ün var olmadığını anlayınca bu çok kolay olacak..

O zamana kadar.. azıcık sorunlar olacak tabii ki.. Ama, ondan sonra da sorun olacak.. hayat bu; sorunsuz olmuyor çünkü..