Haydin çocuklar romana

'Gelin canlar bir olalım, bir romana koşulalım'.. dersem, herzamanki tutarlılığınızı göstereceğinizi; yani beni ciddiye almayacağınızı beklerim. Bundan zerre kadar da alınmam, çünkü, bırakın yazmağı, roman okumak bile benim en zor becerdiğim --hatta hiç beceremediğim-- şeylerin ilk sıralarında gelir ve beni ciddiye almamakla bence en doğrusunu yapmış olursunuz. Denemişliğim var mıdır? Var tabii.. Yazmak değilse bile, okumak cinsinden denemişliklerim az değildir; başarılı olduklarım ise çok azdır. Sonunda verdiğim karar da, benim o konuda yeteneğimin sıfır, ya da sıfırın da altında olduğudur. Yok işte. Yapacak bir şey de yok. Vermemiş Mabud. Bir şeyi fiilen yapabilmek konusunda yeteneksiz olunca insan, onun nasıl yapıldığını merak etmiyor da değil. Ben de öyle. Bir tür 'kasap kedisi' misali, bir romanın satır satır, paragraf paragraf nasıl oluşturulduğunu seyrediyorum vaktim oldukça. 'Bakarak olunsaydı, kediler kasap olurdu' lafı hiç aklımdan çıkmasa da; 'olur ya, bellim'olur' türünden ümitlerimin de önüne geçemiyorum.. Neyse.. Bir romanın nasıl üretildiğine siz de bakmak isterseniz, 'Les Chemins de la Liberte' isimli bloga göz atmanızı önermek isterim. Blogun ismi siz yanıltmasın; blog Fransızca değil, bal gibi Türkçe. İsminin Türkçe karşılığı da 'Tarık-ı Hürriyet'.. fakat, benim bu --heyhat-- eski kafalı modernitemi bir yana koyup, günümüzün arı-duru dublaj Türkçesine uyarlayacak olusanız, karşılığı 'Özgürlüğün Yolları' olur ki, bu da bize 'Les Chemins de la Evrechè'yi hatırlatabilir. Şunu demek istiyorum, 'Les Chemins de la Evrechè' demenin 'Evreşe yolları' gibi birşeyler demek olabileceğini aklınızda tutarsanız, 'Les Chemins de la Liberte' ibaresinin karşılığının da 'Özgürlüğün Yolları' anlamına geldiğini şakkadanak bilirsiniz. Ben aynen öyle yapıyorum, ve 'liberte'nin 'hürriyet' veya 'özgürlük' anlamına geldiğni bilmekten öteye Fransızca bilmem de gerekmiyor. Bu bendeki de bir yetenek tabii ki; eğer sizin böyle bir uydurma yeteneğniz yoksa, üzgünüm ama, sizin Fransızca öğrenmeniz gerekiyor. Neyse. Konuyu gene dağıtmayayım. 'Les Chemins de la Liberte'de, Özge hanım, bir roman yazıyor. Yani, başka makaleler de olsa bile, genellikle her makale bir romanın bir kısmı. Bu da ilginç bir deneyim oluyor bir okuyucular için. Sonunun nasıl bittiğini, hemen kitabın son sayfalarına bakarak kestirmek sözkonusu bile değil. Henüz yazılmamış, ya da --en azından-- yayınlanmamış. Hangi cesamette bir romanla karşıkarşıya olduğumuz hakkında da bir fikrim yok. Birkaç yüz sayfalık bir eser de olabilir, tuğla kalınlığında da.. Tuğla kalınlığında olduğunu bilsem, --tıpkı, Vedat Türkali'nin iki ciltlik Güven isimli eserinde hissettiğim üzere-- kesinlikle gözüm korkar ve okumaktan sakınmanın yollarını arardım. Romanı blogda yazmak çok daha akıllıca bir şey, bu bakımdan. Ben --gördüğünüz üzere-- romandan anlamadığım için, ben romanın sanatsallığı hakkında tek kelime etmeğe mezun görmüyorum kendimi. Sade ve sadece pasif bir okuyucuyum (öyle olmak gayretim var). Buna karşılık, ben bir 'şekil şemail nazisi'yim; 'gaz odaları'm yoktur, ama 'yap-boz odalar'ım çoktur.. :) Roman iyi, blogda yazmak iyi.. fakat, 'şekil şemail' açısıdan bir iki şeye dikkat çekmek zorundayım. Zannedersem Özge hanım bütün zamanını bu romana hasretmiyor; romana ancak profosyonel ve özel hayatının tanıdığı zaman kadar zaman ayırabiliyor. Bunu da anlayışla ve takdirle karşılıyorum. Ama, Özge hanımın, aradabir de kendisini okuyucunun yerine koyması ve noktalama işaretlerine daha bir dikkat etmesi, bunları düzenlemek için biraz daha zaman ayırması gerekiyor bence. Bunun yanısıra, biçeme de azıcık daha önem vermesi gerekir gibi. Internet'te yayınlamanın bazı üstünlükleri de var. Bunlardan birisi de, yazdığınız yazıyı --klasik matbaa düzenine kıyasla-- daha zengin format ile yayınlayabilmek geliyor. Yani, metnin içinde değişik fontlar kullanmaktan tutun, kalınlaştırılmış (bold), italik, altıçizili (underlined) ya da değişik renklerde yazılmış kelime veya cümlelere kadar çok sayıda alternatif var. Bunların aşırı derecede kullanılması da hoş olmaz tabii ki, ama yeteri dercede kullanımı okumağı --ve dolayısıyla, daha bir tad almağı-- kolaylaştırır gibi geliyor bana. Bir de 'gövde' meselesi var.. Şu haliyle, nereden itibaren ve nasıl okuyacağınıza karar vermek kolay değil --çünkü en son makale romanın yayınlanmış en son kısmı.. Halbuki, yeni başlayan birisi, romanın başından başlamak ister. Buna da yardımcı olmak gerekir bence. Şöyle bir şey önermek istiyorum: Apayrı bir makalede, o ana kadar yayınlanmış olan bütün kısımların toplanması gerek; yani, romanın 'gövde'si.. Ve, yayınlanmış her kısım da, bu gövdenin ilgili parçasına atıfta bulunabilir (bunun için HTML kodları arasında 'anchor' kullanımına azıcık bakmak gerekiyor). Bu 'anchor'lama şart değil tabii, ama, neyin nasıl değiştiğini takip etmek açısından okuyucuya ilginç gelebilir. Ama, tekrar edeyim, 'gövde' bence şart olmakla birlikte, 'anchor' uygulaması şart değil. Neyse. Bahsettiğim bu bir iki nokta eserin özüne zarar vermek ihtimali içermiyor; bilakis, okunabilirliğini artırmak yoluyla amaca faydalı katkıda bulunacak ve --eğer yazar tarafından da gerek görülürse-- kolayca halledilebilecek detaylar... Bir 'şekil şemail nazisi'nin diyecekleri ancak bunlar olabilir... Geri kalan kısmı zevkler ve renkler meselesidir.. Ben, roman yazılmak sürecini yerinde takip etmekten zevk alıyorum. Size de öneririm: Haydin çocuklar romana..