Hayır da şer de..

Kaç gündür her tarafta hakkında bahsedilen bir 'belge' ya da 'kağıt' var. Daha doğrusu, bir fotokopinin kopyaları var.

Herkes bir şeyler diyor. Diyor da, bırakın orjinalini, fotokopinin kopyası ya da taranmış halini hiç kimse okumamış gibi duruyor.

Okuyanlar vardır belki, ama --her nedense-- metnin bilgisayar ortamına aktarılmış hali ya ortada yok; ya da ben bulamadım.

O yüzden, iş başa düstü. Oturdum metni aşağıya yazdım. Hatalı aktarımı olabildiğince engellemeğe gayret ettiysem de, hatasız aktardığım iddiasında değilim. Hatalı aktarım görürseniz ve beni haberdar ederseniz, düzelteceğim.

Orjinal kopyalar (biliyorum, saçma bir ifadedir bu, ama ne yapayım, fotokopinin kopyasının taranmış haline başka ne diyebilirim?) bu linklerde bulunabilir: Sayfa 1, Sayfa 2, Sayfa 3, Sayfa 4.

Metin hakkındaki kanaatlerimi alıntının altında yazacağım.

GİZLİ

İRTİCAYLA MÜCADELE EYLEM PLANI

1.   DURUM:

   a.   İrticai gruplar tarafından TSK başta olmak üzere devletin resmi kurumlarını yıpratmak üzere yoğun faaliyetler yürütülmekte, Ergenekon adı altında TSK'ya büyük emekleri geçmiş emekli ve muvazzaf askeri personele yersiz ithamlarda bulunularak lekelenmeye çalışılmaktadır.

   b.   Düşman unsurlar:

     (1)   Atatürk ilke ve inkılâplarını ortadan kaldırarak, laik, demokratik, sosyal hukuk devletini yıkmak ve yerine dini esaslara dayalı bir rejim kurma hedeflerini engelleyecek tek kurum olarak TSK'yı görmekte,

     (2)   Elde ettikleri TSK'yı yıpratıcı bilgi ve belgeleri kendilerine müzahir medya organları kanalıyla yayınlamakta,

     (3)   Halkın yoğun ilgi gösterdiği birlik ve beraberlik mitinglerini Ergenekon tarafından maksatlı olarak planlanmış gibi göstermekte,

     (4)   TSK'nın Ergenekon çatısı altında, başta PKK terör örgütü olmak üzere çeşitli terör örgütleriyle işbirliği yaptığını iddia etmekte,

     (5)   Üst düzey komutanlar hakkında, Yahudi, Ermeni, Sabetaycı vb oldukları şeklinde asılsız haberler yapılmakta,

      (6) Kamuoyunu meşgul etmek ve bilgi kirliliği yaratma üzere TSK personeline ait olduklarını iddia ettikleri ses ve görüntü kayıtlarını yayınlamaktadırlar.

   c.   Dost Unsurlar:

     (1)   Basın ve yayın organları kanalıyla irticai grupların iç yüzünü gösteren propoganda çalışmaları planlı bir şekilde yürütülmekte,

     (2)   TSK personeli ve ailelerine yönelik bilgilendirme faalietleri icra edilmekte,

     (3)   TSK içerisine sızdırıldığı değerlendirilen personel ve aileleri ile bunların irtibatta olabilecekleri kişiler takip ve kontrol altına alınmakta,

     (4)   Bilgisayar ve döküman güvenliği konusundaki tedbirler artırılmaktadır.

2.   VAZİFE:

   İrticai oluşumların içyüzünü göstererek, bu konudaki tereddütlere son vermek ve söz konusu örgütlere olan kamuoyu desteğini ortadan kaldırmak, Ergenekon kapsamında yapılan yıpratıcı kampanyaların etkisini azaltmak, TSK'ya yönelik olarak yapılan olumsuz propogandalara son vermektir.

3.   İCRA   :

   a.   Harekât Tasarısı:

   (1)   Genel Bilgiler:

GİZLİ         -1-            (paraf)

GİZLİ

     Laik ve demokratik düzeni yıkarak, şeriata dayalı bir İslam devleti kurmak hayalinde bulunan AKP Hükümeti ve ona destek veren çeşitli gruplar ile Fethullah Gülen grubu başta olmak üzere radikal dinci oluşumlar hakkındaki gerçekleri gün yüzüne çıkarmak, kamuoyu desteğini kırmak ve faaliyetlerine son vermek üzere bilgi destek faaliyetleri icra edilecektir.

   (2)   Faaliyetler birbiriyle senkronize şekilde üç bölümde icra edilecektir.

     (a)   Planlama ve Genel Faaliyetler.

       (1)   İcra edilen propogandalarda dine karşı olunmadığı teması işlenecektir.

       (2)   Eylemler, Ergenekon davasının gündemi değiştiriliyor havası oluşmadan planlanacak, dinci medyanın bu konuyu işlemesine imkân tanınmayacaktır.

       (3)   "Fethullah Gülen (FG)'ciler gemi azıya aldılar, doğrudan TSK'ya saldırıyorlar" teması işlenecek, bu kapsamda muhafazakar vatandaşların bile "Pes doğrusu biz de Elhamdülillah Müslümanız ama FG'ciler resmen TSK'ya saldırmak için provokasyon yapıyorlar" dedirtecek çalışmalar yapılacaktır.

       (4)   Sakıncalı/Şüpheli kategorisindeki irticacı subay ve astsubayların irticai propoganda yaptıklarına dair ihbar çalışmaları yapılacak, müteakiben bu kişilerin ahlaki yönden olumsuzluklarıyla ilgili haberler yapılacaktır.

       (5)   İrticacı TSK personeline yapılan operasyon kapsamında tespit edilememiş diğier irticai TSK personeline yönelik korkutucu propoganda geliştirilerek; bu kişilerin hata yaparak tespit edilmeleri veya kendiliğinden çözülmeleri sağlanacaktır.

       (6)   Askeri suç kapsamında yapılacak ışık evleri baskınlarında, silahlı terör örgütü oluşturmak doğrultusunda; silah, mühimmat, plan vb. materyal bulunması sağlanarak, FG Grubu "Silahlı Terör Örgütü" Fethullahçı Silahlı Terör Örgütü (FSTÖ) kapsamına aldırılacak ve soruşturmaları askeri yargı kapsamında yürüttürülecektir.

       (7)   Ilımlı İslam konusu özellikle vurgulanacak, FG'cilerin ABD güdümünde hareket ettikleri ve İslam'ın orjinalini bozmak istedikleri hususu yoğun olarak dile getirilecektir.

     (b)   Medya Faaliyetleri:

       (1)   İskender Evrenesoğlu, Ömer Öngüt gibi hazırda beklettiğimiz elemanlara medyatik eylemler ve söylemler yaptırılacak ve bu kişiler FG'ciler başta olmak üzere diğer irticai gruplarla özdeşleştirilerek, kamuoyunun tüm bu gruplar arasında benzerlik kurması sağlanacaktır.

       (2)   Yakalanan veya çözülen TSK personelinin bizim belirlediğimiz temalar doğrultusunda beyanlarda bulunmaları ve bu açıklamaların basında geniş yer bulması sağlanacaktır.

       (3)   Ergenekon kapsamında tutuklanan TSK personelinin masum olduğu, irticayla etkin şekilde mücadele ettikleri için üzerlerine iftira atıldğı şeklinde haberler yaptırılacaktır.

       (4)   Nurettin Veren gibi isimlerin TV programlarında FG grubu hakkında bizim istediğimiz temalar doğrultusunda açıklamalar yapmaları sağlanacaktır.

GİZLİ         -2-            (paraf1)(paraf2)

GİZLİ

       (5)   Kurdoğlu cemaati ve benzeri diğer cemaatlere mensup TSK personelinin TSK ile ilişkileri kesilirken FG grubuna mensup oldukları için atıldıkları şeklinde haberler yaptırılarak, kamuoyunda FG grubunun büyük yara aldığının düşünülmesi sağlanacaktır.

         (6) PKK terör örgütünün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölegeleri ile Irak'ın Kuzeyinde bulunan FG'cilere ait okul, dersane ve yurtlara eylem yapmıyor olmasının iki örgüt arasında bağ olduğu ve anlaştıklarının açık bir göstergesi olduğu yönünde haberler yaptırılacaktır.

       (7)   Vatandaşlar tarafından yoğun olarak izlenen ve gündemdeki olaylar hakkında kamuoyunu yanlış yönelendiren, "Kurtlar Vadisi", "Kollama" ve "Tek Türkiye" benzeri diziler hakkında olumsuz haberler yaptırılarak söz konusu dizilerin güvenirliliğini yitirmesi sağlanacaktır.

       (8)   Milli Eiğitim Bakanlığına bağlı okul öğrencilerine ait ibadet görüntü ve haberlerinin medyada yoğun olarak yer alması sağlanarak Milli Eiğitim Bakanı kamuoyu nezdinde yıpratılacaktır.

       (9)   AKP mensuplarının ülkemizde ekonomik krizin etkisinin ciddi olarak hissedildiği bir dönemde, lüks yaşamlarından taviz vermedikleri yönünde haberler yaptırılarak, bu durumun hem "İslam anlayışıyla çeliştiği", hem de uygulamaya çalıştıkları "Halk adamı" yaklaşımlarının gerçeği yansıtmadığı konusunda kamuoyu bilgilendirilecektir.

       (10)   Ermenistan ve Yunanistan ile ilgili kamuoyunda tepki uyandıracak haberler sürekli gündemde tutularak milliyetçi partilerin tabanının genişletilmesi sağlanacaktır.

     (c) Propoganda Faaliyetleri:

       (1)   Son dönemde geniş yankı bulan ses kayıtları konusunda bilgi kirliliği yaratmak üzere irticacılar tarafından yayınlanmış gibi gösterilecek, ama dinleyenlerin bizi haklı bulacağı tarzda ses kayıtları düzenlenecektir.

       (2)   Çeşitli bilgi ve belgeler ile ilgili ortaya yem olarak atılarak yakalanan personel hangi gruba ait olursa olsun FG'ci oldukları şeklinde ifade vermeleri sağlanacak ve bahse konu personelin adı basında duyulduktan sonra ahlaki açıdan olumsuzluklarıyla ilgili haberler yaptırılacaktır.

       (3)   Yukarıda aöıklanan şekildeki personelini sıradan dahi olsa arkadaş çevresindeki en olumsuz kişi onların yakın arkadaşı gibi gösterilerek, FG'cilerin içyüzüymüş gibi düşünülmesi sağlanacaktır.

       (4)   İhbara dayalı ev baskınları yaptırılarak, buralarda silah ve mühimmatın yanısıra FG'ciler ile irtibat kurulması istenen oluşumlara (Yahudilik, CIA, Mossad, Moon Tarikatı, Humeyni, vb...) ait objelerin aynı ortamda bulunması sağlanacaktır.

       (5)   Ev baskınları kapsamında Alevi düsmanlığını körükleyici bilgi ve belgelerin bu evlerde bulunması sağlanacaktır.

       (6)   İzleyici veya dinleyici kitlesi fazla olan radyo televizyon programlarına farklı bir kimlikle, canlı yayın esnasında telefonla bağlanılarak; FG'ci maskesi altında konuşmalar yapılarak tahrik olmuş bir FG'ci gibi; "Evet, kardeşim, bizimle uğraşan herkes Ergenekoncudur, onlarla uğraşmak bizim boynumuzun borcudur. Bizimle uğraşmaya kimsenin gücü yetmez" şeklinde açıklamalar yapması sağlanacaktır.

GİZLİ         -3-            (paraf1)(paraf2)

GİZLİ

       (7)   AKP mensubu kilit haberleşmeciler tarafından kamuoyuna çelişkili açıklamalar yaptırılarak, AKP içinde ciddi anlamda anlaşmazlık ve bölünmeler yaşanıyormuş şeklinde algılanması sağlanacaktır.

İmza

Dursun Çicek

Dr.Dz.P.Kur.Kd.Albay

GİZLİ         -4-            (paraf1)(paraf2)

Metni olabildiğince dikkatle okudum.

İlk olarak, şekil itibariyle bazı gariplikler var gibi:

TSK'da yazışmalarda maddeler halinde paragrafları listelemek alışkanlığı vardır tabii ki; ama, her maddenin sonunda 'virgül' değil, 'noktalı virgül' kullanmak geleneği vardır. Bu yazıda o yok.

Bir başka gariplik de, kıslatmaların kullanımında var sanki. "TSK'ya", "TSK'yı" gibi, kısaltmanın kendisini bir kelimeymişçesine okumak ve yazmak alışkanlığı sivillerde vardır. Askeriyede bunlar "TSK'ne", "TSK'ni" şeklinde görülürler.

Bariz cümle düşüklükleri de var. Meselâ:

[..] bu kapsamda muhafazakar vatandaşların bile [..] dedirtecek çalışmalar yapılacaktır.

Bu cümledeki "vatandaşların bile" yerine "vatandaşları bile" olması gerekirdi.

Askeri iç-yazışmaları az çok bilen birisi olarak, böylesine ciddi bir konuda, isminin başında hem 'Dr' hem 'Kıdemli' hem de 'Kurmay' olan bir Albayın bu tür hataları yapması bana hiç de makul gelmiyor.

Aynı şekilde:

Yazının yazıldığı ya da yayınlandığı tarihin yazıda mevcut olmayışı; yazışma referanslarının bulunmayışı; bazı sayfalarda bir paraf, bazılarında ise iki parafın oluşu; yazının dağıtım listesinin (kimlere ya da başka hangi bölümlere gideceği bilgisinin) mevcut olmayışı vb. gibi gariplikler var.

Sözkonusu Albayın bunları kendisi için özel notlar halinde yazdığı da söylenebilir tabii ki. Fakat, kendi özel notlarını kim daktilo ile yazar ve, üstüne üstlük, bir de imzalar?

Pek aklıma yatmıyor; ama, hadi diyelim bunlar normal ve yazı Albayın kendi elinden çıkmış imzaya da sahip.

Olamaz mı?

Tabii ki; pekalâ da olur.

Farzedelim ki öyle.

Yani, bu yazı Albayın kaleminden çıktı ve imzasını taşıyor.

Daha da öteye gidelim; ve bu yaklaşımın (yani, 'darbecilik') TSK'da mevcut olduğunu da kabul edelim.

Bunların kimler olduğunu tek tek tespit etmek ve bunları ordudan atmak mümkün mü?

Hayır. Mümkün değil.

Ya da şöyle söyleyeyim: Hepsini tek tek tespit etsek ve ordudan atsak bile, mevcut haliyle kamuoyunu ordunun 'temizlendiği'ne ikna etmek mümkün mü?

Hayır. Mümkün değil.

İlerde, Işık Evlerinde silah da mühimmat da bulunsa; veya Yahudilik, CIA, Mossad, Moon Tarikatı, Humeyni vb. gibilerle ilişki olduğuna veya Alevi düşmanlığı sergilendiğine dair bir şeyler bulunsa bile, bundan böyle kim bunların gerçek olduğuna inanır ki?

Veya..

"Camia eskiden tek merkezliydi. Şimdi bin merkezli". Artık kurumsallaştı, şirketleşti camia.

dedikten sonra, haklı da olabilecek şekilde, "bunların dini imanı para oldu" diyebilecek başka cemaatlerin samimi olduğuna; 'devlet' tarafından kullanılmadığına kim ikna olabilir ki?

Dahası: Olur ya, ilerde bir gün, AKP'den birileri çıkar da AKP'nin temel yanlışlarını dile getirecek olur..

Bunların Ergenekon ajanı olduklarının 'belge'si daha şimdiden hazır değil mi?

Daha sayabilirim.. ama, bu kadarı da yeterli bence.

Artık, nerede ve kaç tane oldukları bilinmeyen (yani, hücre sistemi ile çalışan) Işık Evleri sadece meşrulaştırılmakla kalmamış; ek olarak, istedikleri şekilde silahlanmaları, istedikleriyle derin ilişkilere geçmeleri vb. vs. ruhsata bağlanmış oluyor.

AKP'nin yanlışlarını da çıkıp söyleyebilecek cesarette bir babayiğitin sözkonusu dahi olamayacağının garantisi de artık olduğuna göre, söylenebilecek en isabetli sözün şu olacağını düsünüyorum:

"Hadi, koçum, kim tutar seni be! Artık, meydan senindir..."

Yani:

İster Albayın kendisi bizzat hazırlamış olsun, isterse de başka birileri tarafından hazırlanıp ilgili evrağın arasına çaktırmadan eklenmiş olsun; evet, galiba Türkiye bir daha eskisi gibi olamayacak.

Ne diyelim?

Ne diyebiliriz ki..

Hayır da şer de Allahtandır.

Silahlı imanlı oy bizim eller

Geçen gün, aynı zamanda 'ispiyon outlet' görevi de yüklendiği intibaı veren bir gazetemizde hayli ilginç bir belge yayınlandı. Bu belgeye göre, Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkenin yakın ve uzak geleceğini kökünden yeniden tasarlayacak adımlar atmak üzere planlar yapıyormuş..

Annecim annecim..

Yani, evet, durum fevkalade ürkünç..

Orası öyle de, benim açımdan sebepleri galiba başkalarından biraz farklı.

Birincisi, ortaya çıkarılan bu belgenin neye yol açabileceğini düşündüğüm zaman gördüğüm manzara:

Mazallah, son birkaç aydır hayli ahenkli bir seyir izleyen Hükümet-TSK ilişkilerinin reset edilmesine yol açmak ihtimali var..

Bu ilişki ki, kaç zamandır en büyük ve en bi stratejik ortağımızın özel gayretleri ile tesis edilmişti; şimdi sallantıya girmek üzere..

Bunun 'bile isteye' yapıldığı zamanlar yoktu demiyorum tabii ki; ama artık --eskiden olduğu üzere-- AKP'nin 'mağdur' sıfatına ihtiyacı yok.

Aksine, artık merkeze yerleşmiş (karar mekanizmalarını bilhakkın devralmış duruma gelmiş) bir Hükümetin sağlam ve dimdik bir duruş sergilemesi gereken devirdeyiz. Önümüzde de seçim filan yok.

Yani, iç politika malzemesi olarak, 'mağdur' görünmenin bir esprisi yok. Prim getirmek yerine artık zaaf anlamına gelir.

Dış politikada ise, bize verilen görevleri yerine getirebilmemiz için, Hükümetin içeride ayaklarının yere sağlam bastığının dosta düşmana gösterilmesi devridir.

Kısacası, böyle bir belgenin 'gerekli' olduğunu ihsas edecek zaman ya da zeminin mevcut olduğunu söyleyemiyorum.

Bu durumda, ister gerçek isterse de sahte olsun, böyle bir belgenin neden ortaya çıkmış olabileceği sorusu, bunun öncekilerden farklı bir mahreçten kaynaklanmak zorunda olduğuna işaret ediyor bence.

Yani, yakın zamanda ('Ergenekon' târikiyle tasfiye yoluna sokulanları da dikkate alırsak) iyice pekiştirilmiş olan ABD-Türkiye ekseninin bazı düzeltmelere ihtiyacı olduğu kanaatini taşıyan birilerinin eseri olduğunu düşünmek durumundayım.

Lafı daha fazla dolandırmadan söyleyecek olursam, bence bu belge AB teknolojisi ile peydahlanmış bir ürüne çok benziyor.

Ve, 'Büyük Ortadoğu Projesi'ni adım adım uygulamak yoluna girdiğimiz günden itibaren, bu tür 'düzeltici' ('corrective') müdahalelerin ortaya çıkmasını beklemeliydik --eminim birileri bekliyordur demek istiyorum.

Bu, madalyonun bir yüzü.

Öteki yüzünde ise daha farklı bir şeyler var bence.

Sırf 'Büyük Ortadoğu Projesi'ne ayak dirediği için, her türlü ayak oyunu ile, yüzde doksandokuz bilmemkaçı Müslüman olan kendi halkına hasım bir görüntüye sokulan TSK'nın bu nevi operasyonlara karşı ne denli hazırlıksız ve dolayısıyla beceriksiz olduğunu bir defa daha görmüş oluyoruz bence.

Şunu demek istiyorum:

Her türlü 'melanet'i tasavvur eden ve tasarlayan birilerinin, bunu fütursuzluğun çok ötesinde, akılsızlığa hükmettirecek derecede yazılı belgellerle yapmağa kalkışmış olduğuna bizlerin artık inanıyor olmamızı çok garipsiyorum.

Düşünün bir kere.. Devleti ele geçirecek, Hükümeti alaşağı edecek bir yapılanma oluşturuyorsunuz ve bu yoldaki her adımınızı yazılı belgelerle kayıt altına alıyorsunuz... günlük ıvır zıvırı kaydettiğiniz not/hatıra defterlerinize, bilgisayarlarınıza bunları tek tek yazıyorsunuz.. "Gelin bunları okuyun ve beni kodese tıkın!" demenin bundan daha iyi bir yolu --olsa olsa-- pazar yerinde çıkıp bunu bas bas bağırmak olabilir ancak...

Hadi, diyelim, 28 Şubat sürecinde böyle davranmak makuldü.. başınızda ülkenin en üst makamındaki, Çankaya'da oturan, birisi vardı ve bir çeşit emir-komuta zincirinden bahsedebilirdik.

Ama, o günlerden beri çok yerlerin altından ve üstünden çok sular aktı. Ne ülkenin siyasi yapısı eskisine benziyor, ne de Hükümet..

Bunu idrak etmek çok mu zordur?

Bence değil.

Bu durumda, yılların deneyimine sahip paşalardan ya da kurmay subaylardan birisi siz olsanız, ve ülkeyi farklı bir istikamete çekmek istiyorsanız, ne yapacağınızı hâlâ daha (eskisi gibi) yazılı emirlerle mi ilan edersiniz?

Ben olsam öyle davranmazdım.

Başka hiç bir şey bilmiyorsam, en azından Cemaat'in 'tedbir' kapsamındaki titizliğini inceler ve uygulamalarını taklit etmeğe filan çalışırdım.

Küçük küçük birimler halinde organize olurdum ve bu birimlere ('ışık evleri' demezdim belki ama) çok daha ince eleyip sık dokuyarak disiplinli ('imanlı', yani 'ağzı sıkı') komutanlar ('abi'ler 'abla'lar) seçerdim..

Fakat, acıdır ki, onca senelik eğitim ve --üstüne üstlük-- kurmaylık kursları vb sonunda bile bu kadarını dahi beceremez olduklarını ispatlamak ve bizi de inandırmak için ellerinden geleni yapıyor gibiler..

Bütün bunları söyledikten sonra, bu kadar kötümser bir bakış açısını benimsemek zorunda da olmayabiliriz, tabii ki:

Aslında, 'ışık evleri'nin her türlü potansiyel suç unsurundan bir defa daha temizlenmesi (varsa, bunların 'güvenli' yerlere aktarılması ya da imha edilmesi) için yazılı bir uyarıda bulunduklarından dolayı belki de "aferin" demek gerekiyor..

Belki de, artık çok fazla büyümüş ve bir miktar da hantallaşmış olan Cemaat'in evlerinde 'yaz temizli'ğini kemalen yaptırtmak için böyle bir yazılı emre ihtiyaç vardı.

Bilemem artık.

Ellere Liberal. Kendine Müslüman..

Aşağıda 2009-06-14 tarihli Hürriyet gazetesinde Yorgo Kırbaki imzası ve 'Müslüman'a iyi davranış broşürü' başlığıyla yayınlandı. {Bilmeyenler için, bildiğim kadarıyla, kısaca: Yorgo Kırbaki, Yunanistan'a yerleşmiş İstanbullu bir Rum gazetecidir.}

Çoğu Arnavut, Afgan, Pakistanlı ve Iraklı yaklaşık 700 bin Müslüman göçmen yaşıyor Atina'da ve bu insanlar iş istiyor, aş istiyor, Yunan makamlarından insanca muamele istiyor.

‘Türbanlı kadının başını açmasını istemeyeceksin. Namaz kılındığında bitmesini bekleyeceksin. Ramazan'da daha hoşgörülü davranacaksın. Müslamanların ibadethane olarak kullandıkları mekanlara girerken ayakkabılarını çıkaracaksın. Karakola gelen ya da getirilen müslümanın dini hissasiyetlerine saygılı olacaksın”

Bu ifadeler Yunan Polis Teşkilatı (ELAS) tarafından hazırlanan ve tüm polis memurlarına dağıtılacak “Müslümana davranış” broşüründe yer alıyor.

ELAS'ın Fransız ve İngiliz polis teşkilatlarından yardım da isteyerek hazırladığı broşürün amacı, Yunan polisine İslam örf ve adetlerini öğretmek ve bu şekilde iki hafta önce Atina'nın ilk kez şahit olduğu olayların tekrarlanmasını önlemek.

Suriyeli bir mülteciyi durduran Yunan polis memurunun bir kağıt peçe içindeki Kuran-ı Kerim'in sayfalarını, mülteci derneklerine göre bilerek, ELAS'a göre bilmeyerek yırtması üzerine Yunan başkenti iki hafta önce arenaya dönüştü.

Yüzlerce Müslüman göçmen ilk kez polisle çatıştı, ilk kez dükkan ve otomobilleri tahrip etti ve ilk kez Atina'nın kalbi sayılan Omonia Meydanı'nda Atinalıların şaşkın bakışları arasında namaz kıldı. İlk kez İslam sloganları duyuldu bu hıristiyan ortodoks diyarda..

Çoğu Arnavut, Afgan, Pakistanlı ve Iraklı yaklaşık 700 bin Müslüman göçmen yaşıyor Atina'da ve bu insanlar iş istiyor, aş istiyor, Yunan makamlarından insanca muamele istiyor. Dini ibadetlerini yerine getirebilecekleri bir cami istiyor, ölülerini gömebilecekleri bir mezarlık. Cami ve mezarlık için yasa da hazır, yerleri de belli ama yıllardır bir çivi bile çakılmadı.

Müslaman göçmenler haklı ama Atina sakinlerini de anlayışla karşılamak gerek. Homojen bir nüfusa sahipti Yunan başkenti 20 yıl öncesine kadar. Yöneticisi de, sakini de bugün nüfusun neredeyse yüzde 15'inin “öteki”lerden [Müslümanlardan --MA] olmasını kabullenemiyor, hazmedemiyor bir türlü. Üstelik tanımıyor. bilmiyor yabancıların huyunu suyunu.

“Gece artık dışarı çıkamıyoruz. Korkuyoruz” diyor Atinalılar. Buna karşılık “Memleketimizi aç perişan kalmak için mi terkettik?” diye soruyor Müslüman göçmenler.

Bu yazıyı okuyunca, ilk olarak aklıma bizim liberallerimiz ve hemen ardından da müslümanlarımız geldi. Müslüman deyince, şu sıralar bu mangalın tozunu attıran Cemaat'i kasdettiğimi varsayabilirsiniz... Liberaller deyince de.. Neyse.

Neresinden başlayayım?..

Önce bir tespit: Wikipedia'ya göre, 2001 yılı rakamlarıyla, Atina'da 745,514 kişi yaşıyor. Sekiz sene önce bu nüfusa sahipse, ya son yıllarda anormal bir büyüme sözkonusu oldu, ya da bir gariplik var (mesela, 'öteki'leri hiç saymamış olabilirler).

Çünkü, Yorgo beye göre, Atina'da 700,000 'öteki' (Müslüman) var ve bu da Atina'nın nüfusunun %15'ine denk geliyor. Eğer böyleyse, Atina'nın gerçek nüfusu 4,600,000 civarında olmalı. Aksi halde, 700,000 müslüman ile, "Atina'nın %94'ü müslümandır" demek zorunda kalacaktık...

Bunu bir tarafa yazdıktan sonra, bir de şu enteresanlığa işaret etmek gerekir bence: Atina, Osmanlı'nın Mora Beyi Turhanoğlu Ömer Bey tarafından 1458 tarihinde kansız bir şekilde fethedildi. 1829 senesinde 'Londra Protokolu' ile Yunanistan bağımsızlığına kavuştuğunda, Atina, tam 371 sene boyunca Osmanlı yönetimi altındaydı.

Yorgo beyin verdiği istatistiğe bakarsak, Atina'daki müslümanların çoğu Arnavut, Afgan, Pakistanlı ve Iraklı imişler.. Yani, aralarında saymağa değecek kadar bile, Türk yok..

O kadar ki, 20 yıl öncesinde, yukarıda sayılan 'öteki'ler de yokken, Atina tamamen Hıristiyan Ortodoks imiş..

Ve, dahası, koskoca Atina'da --numunelik olsun-- Osmalı'dan kalmış ya da yeni, bir tane cami veya müslüman mezarlığı bile yokmuş..

Tekrar yazayım: 371 sene Osmanlı idaresinde kalmış olan Atina'da 20 sene önce, ister sağ isterse de yıllar önce ölmüş olsun, hiç müslüman yok.

Ve, anlaşılan, Yunanistan vatandaşı oldukları halde, Batı Trakya Türkleri/Müslümanları Atina'ya yerleşemiyorlar ya da yerleşebilse dahi sayıma dahil edilmiyorlar. 

Bir tane cami yok. Bir tane Müslüman mezarlığı yok.

Yani.. Atina'ya son 20 sene içinde göçmüş olan 700,000 'öteki' de olmasa, Atina'da Müslümanın adı-sanı anılmayacak...

Şimdi..

Bunları okuduğum zaman, ister istemez aklıma bizim mürekkep yalamışlarımız (yani, liberal olduklarını iddia eden 'aydın'larımız) ve tabii ki dindarlarımız (yani, dünyanın akla gelmedik yerlerine İngilizce tedrisatlı okullar açmak yarışında olan 'inanç özgürlüğü' düşkünü 'Müslüman' Cemaat) geliyor..

Türkiye'deki bir avuç Rum için 'Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması konusunda bu kadar meraklı/hevesli olan bu taifenin, nasıl oluyor da, 700,000'den çok Müslüman için, benzer bir 'inanç özgürlüğü'nün zerresini Yunanistan'dan talep etmiyor oluşlarını, bu konuda tek kelime etmeyişlerini, tek satır yazmayışlarını anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum.

Yok.

Öyle dediğime bakmayın.

Güçlük filan çekiyor değilim.

Samimiyetsizliği gördüğüm anda teşhis edemeyecek kadar saf değilim.

Fakat..

Birilerinin bizi bu kadar da saf/aptal yerine koymasını nasıl içimize sindiriyoruz?

İşte, bu sorunun cevabı hiç de hoş değil:

Bir kısmımız samimiyetsiziz. 

Bir kısmımız da su katılmamış aptal.