Al analizi vur hüküme..

Asağıdaki yazı nasname. com'da Tamer Aydın imzası ile 23 Ocak 2007 tarihinde yayınlanmış bir okur görüşü...

En son kahraman ırk: TÜRK (!)

Irk Esası Üzerine Kurulmuş Son Devlet T. C Devleti’dir.

Söylemek serbest, de, bakalım doğru mudur?

Güney Afrika Cumhuriyetindeki Apartheid ırkçı rejiminin yıkılmasından sonra dünyada ırk temeli üzerine kurulu olarak devam eden son devlet, Türkiye Cumhuriyeti kalmıştır. Türkiye Cumhuriyeti ırk temeli üzerine kurulmuştur. Bu ırk, Türk ırkıdır.

Tamer beyin iki şeyden birinden pek haberi olmadığını sanıyorum. Ya Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki (GAC) uygulamalardan, ya da Türkiye'den haberi yok bence...

Eğer her ikisi hakkında yüzeysel dahi bilgisi olsa, bu ikisini aynı nefeste telaffuz etmeden önce iyice düşünür ve vazgeçerdi bence.

Bunu söyleyişimin çok sebepleri var, ama ilk aklıma gelen şey, mesela GAC'de Nelson Mandela'nın ne zaman seçilebildiği, buna karşılık TC'de Kürt asıllı vatandaşların seçme ve seçilme haklarının ne zamandan beri var olduğudur...

Türk ırkı kavramı, 1900’lerin başlarında savunulabilecek kavramken Cumhuriyetle beraber bu kavram olmayan Türk Ulusu, kavramına dönüştürülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti, bütün dünyada Türk ırkından olan veya olduğunu düşündüğü bütün uluslara her türlü yardım ve desteğini sürdürürken Türklüğe ve Türk ırkına tehdit olarak değerlendirdiği bazı uluslara ve başta Kürtlere karşı ayrımcı ve düşmanca politikasını sürdürmektedir.

Bunun neresini düzelteyim? Öylesine muğlak bir genelleme ki, bu şablona uymayan ilk örnek bu genellemeyi çökertir.

Ve, uzağa gitmeğe de pek gerek yok: Yakın zamanda TC'nin Gürcistan'a yardım etmek gayretlerini hatırlayabiliriz. Tamer bey eğer Gürcülerin de Türk sanıldığını düşünmüyorsa, bu tür muğlak ve kolayca yanlışlanan örneklerden sakınmalı bence.

Daha da, Pakistan, Afganistan vb örnekleri vermedim üstelik...

Türk Ulus kavramı, aslında Türk Irk kavramını ifade etmektedir. Irak Türkmenleri konusunda, Kıbrıs konusunda, Balkan Türkleri konusunda, Uygur Türkleri konusunda, Ortaasya Türkleri konusunda devlet katında söylenen "soydaş kavramı" daha çok ırk kavramını içermektedir.

Tamer bey, 'soydaş' kavramını fazlasıyla önemsiyor ve Kürtler için 'kardeş' dediğimizi unutmuş gibidir.. Soydaşın mı, kardeşin mi daha yakın tutulduğunu sormayacağım.

Güney Afrika’da Apartheid rejimi, yıllarca beyaz olmayanlara yönelik politik ayrımcılık uyguladı. Türkiye de Apartheid rejimi gibi Kürtlere politik ayrımcılık yapan politikalarla yönetilmektedir. Hak ihlallerinde de benzer uygulamalar olmuştur. ANC direnişinden sonra Apartheid rejimi akıl almaz işkence ve faili meçhul cinayetlere imza attı.

Yukarıda da değindim, Tamer bey konuyu olmadık yerinden alıyor ve alaksız sayacağım noktalara çekip hükümler vermeğe gayret ediyor sanki...

Güneydoğuda olanları haklı bulduğumu söyleyecek değilim, ama, güneydoğuda karşılaştıklarımızın benzerlerinin bundan yaklaşık bir asır önce Avşar Türklerine de tatbik edildiğini hatırlayacak olursak, hoş olmamakla beraber bu tür şeylerin ırk bazlı değil asayiş bazlı olabileceğini de görürüz.

Nitekim, daha eskilerde benzer şeylerin (çok daha ağır olanlarının) Anadolunun içlerinde Türklere yönelik uygulandığını da biliyoruz. Kuyucu Murat Paşanın lâkabının neden kuyucu olduğunu akla getirmek yeterli olur.

Bu örnekleri, bu uygulamaları haklı kılmak için veriyor değilim; fakat ayrımcılık olarak nitelenmesini de doğru bulmuyorum.

Buradaki sorun, olsa olsa, ceberrut bir devlet sorunu olabilir. Daha az ceberrut olması için hep beraber uğraşmak başka, ayrıma tabi tutulduğunu iddia etmek başka bence..

Güney Afrika'da Türkiye’deki gibi uzun yıllar olağanüstü hal uygulandı. Güney Afrikada da Devlet Güvenlik Konseyi adlı kurumun bir benzeri olan Milli Güvenlik Kurulu halen Türkiye’de etkin ve devleti yönetmektedir. İlginç olan, ırkçı uygulamalar bütün dünyada belirli dönemlerde etkin olmuşsa da bu ırkçı uygulamalar bir süre sonra sonlandırılmıştır; Ancak, bu ırkçı yapı Türkiye’de uzun süredir etkisini kaybetmeden kurumlaşarak ve halktan da desteğini alarak devam etmektedir. Türkiye Cumhuriyetinin Kurucu ideolojisi 1900’lü yıllarda dünyada gelişen faşist ideolojinin ilk örneğidir. Benzerleri olan italyan faşist partisi, Alman Nazi Partisi, İspanyol Falanjist partisi, Güney Afrikadaki Apartheid rejimi tarihin çöplüğüne gömülmesine rağmen bu ırkçı ideoloji Türkiye’de hala güçlü ve iktidardadır.

Bu paragrafın ne ile alakalı olduğu tartışılabilir. Tartışılabilir ama, bir sonuca varacağından süpheliyim. Bunun sebebi de, yine daha önceki paragraflarda olduğu üzere, malesef, muğlak ve müphem genellemelere dayanıyor olması.

Tamer beyin bu dediklerine anlamlı ve somut örnekler bulabileceğini ve bu örneklerin Türklere ait olduğunu iddia edebileceğini pek sanmıyorum. Dolayısı ile, bu iddialar bence talihsizlik sayılmalıdır.

Batı aydınlanması ve modernleşmesinin; felsefi temelleri Almanya'da, siyasal temelleri Fransa'da ve endüstriyel temelleri de İngiltere'de atılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti kurucularının devleti oluştururken temel aldıkları felsefeyi de burada aramak gerekir. Türkçü, Cedidci, ırkçı ideolojinin temeli Avrupa’da yetişmiş ırkçı düşüncelerden etkilenmiş Atatürk, Yusuf Akçura gibi önderlerin düşünceleriyle şekillenmiştir.

Akçura Avrupa'da eğitim görmüş Tataristan'da öğretmenlik yapmış ve Türkçülüğe daha çok düşünce düzleminde katkılar sağlamış bir şahsiyettir. Osmanlı İmparatorluğu'na göç eden Tatarlar'dan Yusuf Akçura milliyetçilik akımı içerisinde birinci derecede rol oynamış birisidir. Akçura, kültürel nitelik taşıyan Türkçülüğe siyasal boyut getirmiş ve "Pan Türkizmin yaratıcısı" olarak tanımlanmıştır. Akçura'nın en önemli makalesi "Üç Tarz-ı Siyaset"tir. Bu makalesinde Pan Türkçülüğü önerir. Akçura bu makalesinde Türk birliği konusunda şunları söylemektedir: "Türk birliği siyasetindeki faydalara gelince; Osmanlı ülkelerindeki Türkler hem dinî, hem ırkî bağlar ile pek sıkı, yalnız dinî olmaktan sıkı birleşecek ve esasen Türk olmadığı halde bir dereceye kadar Türkleşmiş sair Müslim unsurlar daha ziyade Türklüğü benimseyecek ve henüz hiç benimsememiş unsurlarda Türkleştirilebilecekti", Bu makalede Akçura, Türkçülük sayesinde Türk toplumlarının en güçlü ve en çağdaşı olan Osmanlı İmparatorluğunun en önemli rolü oynayacağını belirtmektedir, Üç Tarz-ı Siyaset makalesinde dinlerin, ırkların hizmetine girmesi savunulurken; ırk kavramı Türk milliyetçiliğinin tek temeli olarak gösterilmiştir. Ayrıca bu makale ile Fransız ulus anlayışından uzaklaşılmış ve Alman ya da Slav ulus anlayışına geçiş ifade edilmiştir.

Off, of.. Bu kadar uzun analizde Moiz Kohen (nam-ı diğer Munis Tekinalp) isminin hiç geçmiyor olması çok vahim bir eksiklik bence..

Ve, Munis Tekinalp isminin namevcut olduğu bu analiz malul olmak zorunda kalıyor..

Atatürk, yeni devleti oluştururken yanında bulundurduğu ve düşüncelerinden faydalandığı en büyük ideolog Yusuf Akçura’dır. Ziya Gökalp’in Türkleşmek kavramının yanında "Müslümanlaşmak" idealinin olması onu yeni cumhuriyetin önderlerinden uzaklaştırılmasına sebep olmuştur. Atatürk’ün "Ne Mutlu Türküm diyene" söyleminin temelinde ne mutlu Türk ırkındanım anlamı vardır.

Bütün bunla doğru olabilirdi. Olabilirdi, ama MKA'nın "Ne olacak yani; Napolyon da korsikalıydı" deyişini hatırlamak lazım.. Buradan belki şunu da çıkarabiliriz: Türklük (ulus) kavramı o yıllarda uygun bulunan bir kavramdır. Irk temelinde olduğunu iddia etmek, bu paragrafta ismi geçen kişileri tanımıyor olmak anlamına gelir bence.

Ulusalcı geçinen nasyonal sosyalistlerin savunduğu 'Türk kelimesi vatandaşlık bağını gösteriyor' savunması da bir aldatmacadan başka bir şey değildir. Türkiye’nin Kerkük ilgisi ve devletin en üst yetkililerinden en alt yetkililerine kadar Türkmenlere karşı ilgilerinin aynı soydan gelmelerinden kaynaklandığını söylemeleri de devletin ırkçı ideolojisinin söylem olarak açıkça dışa vurumudur.

Benim kanaatim, ikinci cümlede geçen durumun sebebinin bizim devlet adamlarımızın sığlığına işaret ediyor oluşudur.

Bu bakımdan Tamer beye hak vermek zorundayım. Olmayan bir ırkçılığı varsayan bir söylem geliştirilmiş olduğu bir vakıadır.

Bu söylem de, güya bir tür real politik peşinde olan ve bence çapsız stratejistlerimize aittir.

Akıllıca bulmadığım bu uydurma stratejiyi ben de Tamer bey kadar tenkid ederim. Aradan onca yıl geçtikten sonra aniden bu devletin temelini ırkçı temele indirgemek gayreti bence ziyadesiyle yanlıştır.

Yeni Cumhuriyetin ırkçı ideolojisinin felsefi temelini de Atatürk’ün Cumhuriyete kadar olan hayatında aramak gerekir. İttihat Terakki ileri gelenlerinin Alman düşünce hayatının etkisinde kaldığı bilinmektedir.

Felsefi ya da pratik temelini nerede aradığınıza baktığım zaman, Tamer beyin MKA'yı pek bilmediğini çıkarsıyorum. Bilmemek ayıp değil tabii, ama üzerine kurduğumuz hükümler sağlam olmaz.

Bu ilişki, Alman askeri kurumu ile Osmanlı askeri kurumu arasındaki ilişki kurulmasından itibaren gelişmiştir. 1. dünya savaşı yaklaşırken Osmanlı imparatorluğu’nun askeri liderleri orduda yenilik yapmak için Osmanlı ve Alman hükümetleri arasında varılan anlaşma gereğince Almanya'dan istenen kurulun başkanı olarak 14 Aralık 1913 tarihinde, yani bir buçuk yıl önce, 42 kişilik Alman subay grubu ile İstanbul'a gelmiş ve Türk ordusunu düzenlemek, eğitmek görevine başlamıştı. Mareşal Liman von Sanders'in gelişi bu tarihlerdeydi. Üstelik Mareşal, doğru dürüst bir şey yapacak zamanı da pek bulamamıştı. Çünkü gelişinden sekiz ay kadar sonra Avrupa'da savaş başlamış, üç ay sonra da Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmişti. O sırada 60 yaşında olan Alman Generali Liman von Sanders, anlaşma gereğince bir üst rütbe ile Osmanlı Ordusunda mareşalliğe yükseltilmiş ve savaşla birlikte, Osmanlı Orduları Komutanı Vekili Enver Paşa tarafından, karargahı İstanbul'da bulunan Birinci Ordu Komutanlığı'na atanmıştı. Atatürk’ün de uzun yıllar bu Alman subayların komutasında çalıştığı bilinmektedir. İleride ırkçı Nazi partisini kuracak bu kurum subayları Atatürk ve ittihatçıların da öğretmenleridir. Atatürk’ün okuduğu kitapları incelediğimizde Alman düşünür Fichte’nin de kitabını görürüz. Atatürk’ün okuduğu ve bugün Ülkü Ocakları sitelerinde de kaynak gösterilen Alman Johann Gottlieb Fichte, Atatürk’ün düşünce dünyasını oluşturan düşünürlerindendir. 18. yy’da yaşamış Fichte, Alman ırkının üstünlüğüne inanır, Yahudilere devlet kurma hakkının tanınmasına karşı çıkar ve Almanların kutsal görevinin tüm Alman ulusunu bir devlet altında toplanmasını gerçekleştirmek olduğunu savunur. Bu düşünür, Alman Nazilerinden önce Türkiye’de bu Nazi öncülerininin etkilediği lider kadrolarını etkiler.

Bütün bu tarihsel bilginin anlamlı olduğu, olacağı yerler vardır eminim. Ama, bu bağlamda konuyla uzaktan yakında bir ilgisini göremiyor olduğum için, serdedilen kanaatleri --malesef-- malumatfuruşluk addetmek zorunda kalıyorum.

Türk Alman ilişkilerini TC'nin temel felsefesinin oluşumuna bağlamak, el insaf, bir düğmeye bir gömlek diktirmek merağı kadar tutarlı olabiliyor benim açımdan.

Bu kadar alakasız şeylerle analiz yapmak bence yakışmıyor.

Ancak onlardan sonra gelen Naziler tarihin çöplüğüne gitmelerine rağmen Türkiye’de öncüllerinin etkilediği ırkçı yapı sapasağlam ayaktadır. [23 Ocak 2007]

Eh.. ne diyeyim.. Öyle analize böyle hüküm..

Hep beraber akıllı olmalıyız derken ben sadece Türkleri kastetmiyorum; Kürtler de akıllı olmalı. Yani, olabilsek ne kadar iyi olur..

Fakat, bu tür yazılarla karşılaşınca hayal kırıklığı yaşıyorum.