Çağdaşlık eşittir esneklik...

Bu yazı, Yeni Şafak gazetesinde 12 Mart 2007'de Sefer Turan imzası ile yayınlandı. Beyrut'ta Ayetullah Muhammed Hüseyin Fadlallah ile yapılan bu söyleşinin siyasi olmayan kısmını üzerinde duracağım..

Yazıda, Ayetullah Muhammed Hüseyin Fadlallah şöyle tanıtılıyor: İslam dünyasının ve Lübnan'ın tanınmış din adamlarından biri. İsrail'in Temmuz ayında Lübnan'a yönelik saldırılarında ilk bombalanan yerlerden biri de Fadlallah'ın Beyrut'un güneyindeki evi oldu. Fadlallah ile görüşmek için Güney Beyrut'a girdiğimde, İsrail saldırıları nedeniyle yerle bir olan bölgedeki enkazın büyük oranda kaldırıldığı gördüm. Yıkılan binaların enkazı arasından geçerek vardığımız yeni bürosunda sorularımızı cevapladı.

İslam'da klonlamanın hükmü nedir?

Klonlamada ne yapıyoruz? İnsan veya hayvan hücrelerinden 46 kromozom alıyoruz, yumurtalıktaki kromozomları boşaltıp, yerine aldığımız 46 kromozomu koyuyoruz. Ve insan veya hayvan klonlama yoluyla böyle doğuyor. Yani, “insan veya hayvan 46 kromozomdan oluşur” şeklindeki ilahi kurala bir müdahale söz konusu değildir. Normal dünyaya gelişte veya klonlamada da aynı kural geçerli. Farklı olan sadece biçim. Dolayısıyla burada, klonlamayı yapan insan, yaratıcı konumunda değil. İnsan veya hayvanın yaradılışına ilişkin konulmuş ilahi kurallara uygun hareket ediyor. Öyleyse, klonlamak, “tek yaratıcı Allah'tır” inancına ters düşmez. Yaratmak, kural yaratabilmektir, biçim yaratmak değil. Mesela bize göre suni döllenme (mikro enjeksiyon yoluyla döllenme) caizdir. Halbuki biçim olarak normal döllenmeden farklıdır. Yani teorik olarak klonlama inanca ters değildir.

Takdir ettim... Dağ Musa'ya gitmezse Musa'nın dağa gitmesinin akıllıca olduğunu söyleyebilecek cesarette akıllı ve akılcı bir din adamı...

Evet, 'yaratmak, kural yaratabilmektir, biçim yaratmak değil'dir.

Bunu şöyle de okuyabiliriz: 46 kromozom değil de, mesela, 48 kromozom kullanarak yeni ve farklı bir canlı 'yaratacak' olsak, buna tabii ki 'insan' diyemeyeceğiz; o başka bir tür olacak.

Dolayısı ile, neye 'insan' denebileceği kuralını Allah getirmiş olduğundan, biz onu değiştirmiş olmuyoruz. Dolayısıyla da, şirk vb gibi şeylere de girmiş olmuyoruz.

Bunu bir çeşit 'telif hakkı'na saygı olarak da okumak mümkündür; böylece meselenin lâdini boyutu da sorun olmaktan çıkabilir.

Hep derim.. dinler çok esnektirler aslında.. yeter ki, yeteri kadar esnek din adamları ve zorlayıcı yenilikler olsun..

İkincisi pratikte ne yapılmalı?

Yani klonlamayı pratikte uygulamalı mı yoksa uygulamamalı mı? Burada klonlamanın fayda ve zararları, olumlu ve olumsuz yönleri incelenir.. Eğer zarararı daha çoksa haramdır. Faydası ve olumlu sonuçları fazla ise, caizdir.

Aynen öyle. Ve, 'fayda ve zararları, olumlu ve olumsuz yönleri incelenir' derken, tabii ki, bunu bildiğimiz bilimin yapacağını söylüyoruz.

Kadınların estetik yaptırması caiz mi?

Eğer kadının estetik ameliyat ihtiyacı varsa yaptırmasında bir mani yoktur ancak burada şer-i çekinceler vardır. Ameliyatı kadın doktor yapmalı. Eğer konu çok önemli ve kadının evlilik hayatının devamı estetik ameliyatla çok bağlantılıysa ve kadın doktor da yoksa, erkek doktor da yapabilir. Bilim ve teknolojideki yeni sorunları inanç açısından değerlendirirken dikkate alınması gereken temel kriterler ne olmalıdır? Burada öncelikle bu bilginin sonuçlarına bakmak gerekir. Eğer bu bilginin sonuçları insanın faydasına ise ve zararı yoksa İslam onu kabul eder.

Bu da makul. Kadınların ameliyatını öncelikle kadın cerrahların yapması, fakat yoksa erkek cerrahların da yapabileceğini söylemekten tutun da, estetik ameliyatın gereğini kabul etmeğe kadar herşey dinen caizdir.

Lafın arasında geçen, 'evlilik hayatının devamı' ifadesi de, yeterince esnek bir kriterdir ve bekârlara –aslında– daha geniş bir manevra sahası sağladığı da aşikârdır.

Çünkü, bekârların 'evlilik hayatının devamı' konusunda neyin öncelikli olduğunu bilmeleri zordur ve geniş anlamda tedbirli olmanın da dinen yanlış bir yönü yoktur.

Beyin ölümü ölüm müdür? Beyin ölümü gerçekleşen kişinin fişi çekilebilir mi?

Beyin ölümü gerçekleşen kişinin vücudundaki tüm canlı unsurlar ölmüş demektir. Bundan dolayı eğer kişinin beyin ölümü gerçekleşmişse ve tıbben yeniden hayata dönebileceğine dair hiçbir umut kalmazsa - ki buna işi bilen doktorlar karar verir, bizim işimiz değil- o zaman fişi çekilebilir. O durumda fişini çekmek yaşayan bir canlıyı öldürmek sayılmaz.

Bunu da anlayışla karşılıyorum. Yani, 'biz, doktorların kararına karışmayız' diyor.

Organ nakli caiz midir?

Prensip olarak, örneğin bir böbreği nakletmemizde bir mani yoktur. Burada şart şudur; Organı alınacak kişinin organı alındığında bundan zarar görmemesi gerekir. Yani böbrek, göz gibi, alındığında kişinin hayatını tehlikeye atmayacak organlar nakledilebilir.

Bu da son derece makul. Bu ifadeden benim anladığım şudur: Organ hırsızlığı yapılmamalıdır (hayatı tehlikeye atacak şekilde organları alınmamalıdır) ve ölülerden organ naklinde (ölmüş bir kişinin hayatını tehlikeye atmak artık sözkonusu olmayacağı için) bir sorun yoktur.

Trafik kurallarına uymanın dinen bir hükmü var mıdır?

İslam hukukuna göre Müslüman kişi trafik kurallarına uymak zorundadır. Çünkü trafik kuralları insan hayatını koruyan genel kurallardandır. Dolayısıyla trafik kurallarını çiğneyen kişiye ceza kesilmesini veya trafik kurallarının ihlal etmesinin engellenmesini destekliyoruz.

Eh.. bu da kabul.. Hangi durumların, yani mesela saatte kaç kilimetre hızla gitmenin engellenmesi gerektiğini mühendislere, hukukçulara ve asayişle görevli taifeye bıraktığı için, bu da halledilmiş sayılır.

Görüldüğü üzere, akıllı ve akılcı bir din adamı, mevcut ve zaten kabul görmüş uygulamaların dinen caiz olduğunu –uygun birer mecaz bularak– ilan eder ve bir kenara çekilir.

Zorlaştırmamak, kolaylaştırmak da bu değil midir zaten?..