Altı Beş Dört Dokuz Altı Beş
Size Karpuz Festivalinde frikik veren bir yavrunun ya da ona bakıp bıyık buran bir jönün resimlerini gösterip üzerinde gününüze ekstra neşe katacak yorumlar yapamayacağım bu sefer. Üzgünüm.
Daha da üzgün olduğum bir nokta, bu mübarek Ramazan Bayramının manâ ve ehemmiyeti hakkında bir şeyler söyleyememek, okuyacak olanların imân tazelemesine yardımcı olamamak..
Fakat, ben üzgünüm diye sizin de üzülmenize gerek yok. Matrak başka konu kalmadı sanki.. Var tabii, hem de çok.
Bir tanesine bakalım istiyorum. Hem de hatıralarımız canlanmış, TV karşısında patır patır yağan bomba filanı seyrederken duyduğumuz o heyecanı, maç seyreder gibi CNN filanın başından ayrılmadığımız o müthiş gerilimli anları da yâd etmiş oluruz.
Kimimiz kaptığımız bir iki kutu birayla ağzımıza gelen en sunturlu küfürleri savuruyor, kimiz de secdeye kapanıp dualar ediyorduk. Ne günlerdi dimi..
Sinop'tan Adana'ya çizilen bir hat ve bunun doğusunda, havaalanı, liman, topsahası.. ne var ne yok istedikleri; İskenderun'da askeri malzeme ve asker yüklü gemilerin bir çeşit çıkarma yapmak için bekledikleri o heyecan dolu saatler..
Çok şükür, son 2-3 yüzyılda belki de ilk defa akıllıca bir karar alıp, savaşa girmedik; daha da ötesi açlık sefalet de çekmedik.
Aradan epeyi zaman geçti. Acı günler değildiler pek, ama olsun; unuttuk çoğunu.
İyi de oldu, zaten hatırlayıp ne yapacağız?..
Fakat, hatırlamak bâbından değil de, isterseniz başka açılardan bir bakalım olan bitene... Bir çeşit televole denemesi sayın ve okuyun istiyorum. Hatırım için..
Aşağıda bir tablo var. Irak savaşından sonra, geçen 40 ay içinde savaşa bağlı sebepler yüzünden ölümlerin bir tablosu.
Savaşa bağlı sebepler ne demek?
Basit. Vurulup ölenler, bombalar yüzünden ölenler vs. tabii ki var bunun içinde, ama ayrıca başka şeyler daha var. Mesela, savaş yüzünden bozulan sistemin getirdikleri.. olmayan su, kirli su, olmayan ilaçlar, yapılamayan ameliyatlar, yetersiz sağlık hizmetleri, yetersiz beslenme.. bu tür aklınıza ne gelirse o sebepler...
Burada da, kıyaslama, daha önceki durumladır. Yani, güllük gülistanlık Irak'la, savaştan harabolmuş Irak kıyaslanıyor değildir. Savaştan önce uzun zaman ambargo altında inim inim inlemiş olan Irak'la, savaş yaşamakta olan Irak kıyaslanıyor.
Kimseyi rakkamlara filan boğacak da degilim. Merak eden, bu konuda yapılmış çok iyi ve ciddi bu çalışmaya bakabilir. [PDF dosyasıdır. Okumak için Adobe Acrobat vb. Gerekir] Bu tablolar da oradan alınmıştır. Tercüme etmek isterdim, fakat okuyacak kişi sayısının buna değeceğini sanmıyorum.
Neyse, size, leblebi-çerez cinsinden, kısaca bir iki rakkam verebilirim herhalde.
Mesela, şu olabilir: Ambargo zamanlarında, yani ilaç bulmanın mesele olduğu yıllarda, Irak'ta genel nüfusta her 1000 kişiden 5-6'sı ölürken, savaş başlayalı beri bu oran iki katına çıkmış –yani her 1000 kişiden 13-14'ü ölüyor.
Koşulların ne derece değiştiğine çok iyi bir örnek olsa gerek.
Şimdi de kısaca şu tabloya bakalım:
İlk ilginçlik, 60 ve daha yukarı yaşlarda görülen müthiş artış. Bu yaş grubu içinde, özellikle erkekler (fakat kadınlar da), kelimenin tam anlamıyla, neredeyse telef oluyorlar.
Sebebini tahmin etmek zor olmasa gerek. Sağlık hizmetlerinin yokluğu kadar, kendilerine bakacak genç bireylerin ortadan kalkması veya başka önemli şeylere yönelmesi akla ilk gelenler.
15 yaş ve altında kız ve erkek çocukların ölümlerinde de artış var, ve birbirine bir hayli de yakın. Bunun da, yaşlılarda olduğu üzere, ebeveynlerin ölümleri, sağlık hizmetleri ve beslenme yetersizliği gibi sebepleri olduğunu sanıyorum.
15 yaştan büyük, 60 yaştan küçük olanların oluşturduğu gruba bakarsak, bu aralık içinde erkek-kadın nüfüsun ölüm oranlarının çok farklı olduğunu görebiliyoruz. Özellikle, gençler ele alındığında, kadın ölümleri çok daha az.
Bu farkın her türlü açıklaması yapılabilir mi bilmiyorum; ama, Irak'ın kültürel yapısının bunda ciddi bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Yani, barış zamanında içeriye kilitlendiği söylenen kadınlar, savaş zamanında bunun avantajını yaşıyor gibi görünüyor. Buradan, eğer bu dediğim anlamlıysa, savaşın hiç eksilmediği bu coğrafyada, içeriye kilitlenmenin çok da kötü bir şey olmadığını bile çıkarmak mümkün sanıyorum. Ama, o apayrı bir tartışma konusu olur.
Gelelim, şimdi de, doğrudan doğruya şiddet yüzünden ölenlere.. Yani, vurularak ölenler, savaşta atılan bombalar yüzünden ölenler, araba bombaları, veya diğer benzeri sebeplerle doğrudan şiddet veya cana kasıt yoluyla ölenlere...
Bu tabloda, erkeklerin açık farkla öne geçtiğini görüyoruz. Bu da, yukarıdaki yaş grupları içinden, hem çocuklar hem de yaşlıların neredeyse hiç görülmediği bir tablo.
Bu tablodan, erkekler, özellikle de 15-45 arasındaki erkekler daha kahraman filan gibi hamasi şeyler çıkarmayacağım. Fakat, mücadelenin ne denli geniş bir yaş grubunu kapsadığına dikkat etmemiz lazım. Tabiri caizse, eli silah tutan herkesin katıldığı bir mücadele olduğunu anlıyorum.
Fakat, dahası da var. Bu yaş grubu, aynı zamanda, barış halinde olsaydılar, bugünkü kadroları temsil ediyor olacaktı. İş yapmak için en verimli yaşlar bunlar çünkü...
Bu yaş grubunun bu denli budanmasını görünce başka sebeplerden dolayı da üzülüyorum, çünkü, benzer bir durumu biz de Çanakkale Savunmasına kadar yaşadık. En iyi kadrolarımızı, tam da bu yaş grubundan, bir sürü cephede zayi ettik; şehit oldular. Şehit olmalarını kıskansak da, geride kalan nesillere aktarılacak olan bilginin bu ölümlerle müthiş bir kesintiye uğradığını da görmemiz lazım...
Bugünkü Irak, yukarıdaki tabloya baktığımda bana bunu anlatıyor... Yani, Irak budanıyor..
Arapları sevmeyebilirsiniz, –ki, bence çok da anlamlı sebeplere dayanmaz– ama, Irak'ın bu durumuna sevinmek isteyeceğinizi hiç sanmıyorum.
Ha.. bu arada, yukarıdaki 'Altı Beş Dört Dokuz Altı Beş' sayıları benim banka hesap numaram değil; Irak'ta, son 40 ayda (3-3.5 sene içinde), sebebi savaş olan ölümlerin toplam sayısıdır: 654,965 kişi.
Yazıyla: Altıyüz ellidört bin dokuzyüz altmışbeş insan..
Matrak değil mi..
Pek de değil gibi.. Peki, keyfinizi kaçırdıysam üzgünüm, size Karpuz Festivalinde frikik veren bir yavrunun ya da ona bakıp bıyık buran bir jönün resimlerini gösterip üzerinde gününüze ekstra neşe katacak yorumları da içeren, aynı zamanda da bu mübarek Ramazan Bayramının manâ ve ehemmiyeti hakkında bir şeyler söyleyip, okuyacak olanların imân tazelemesine yardımcı olacağım bir yazıyı da ilk fırsatta yazmağa çalışacağım...
Altıyüz ellidört bin dokuzyüz altmışbeş insanı unutunca..
Endişe etmeyin; ben de çabuk unuturum..