Türkiye. Papucu yarım..

Şöyle bir etrafa baktığım zaman, bu civarda kendi topraklarının dışından rahatsız edilen çok ülke yok. Rusya, bu tür problem yaşıyor denemez; problemi olan yerleri işgal etmiş durumda. İran'ın böyle bir problemi varsa bile, benim haberim yok. Suriye'nin var biraz, ama, mesele edecek hali yok. Yunanistan ve Bulgaristan'ın da –bildiğim kadarıyla– böyle bir problemi yok. Irak diye bir devlet de yok. Ürdün ve Lübnan'ı da –herkes gibi, ben de– saymıyorum.

Kala kala iki ülke kalıyor. Birisi biziz, diğeri de İsrail.

Fakat, İsrail'le biz birbirimizden farklıyız. Bizim, 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh' türünden kapı gibi bir sloganımız var ve o denli yerleşik hale gelmiş ki, Atatürkçülükle hiç bir ilgisi olmayanlarımız bile buna çok sıcak bakıyor –sığınıyorlar da denilebilir herhalde.

Şimdi... bir yandan da, hayli zamandır, bu civarın haritalarının değişmesinin gerekli olduğu yolunda bir hayli derinlerden ve uzaklardan sesler duyuyoruz.

Bizim, böylesine alışılmadık şekilde, başkalarının toprak bütünlüğüne sahip çıkmamızın çeşitli mahsurları var; bunların başında da –anlaşılan– bu harita değişikliğinin bizsiz pek olamayacağı geliyor.

Harita değişikliği bizsiz olamayacak gibi görünüyor deyince zaten cümlenin içinde bir kinaye var ve dikkatli okuyucu bunu farketmiştir mutlaka, ama, ben yine de açık yazayım: Acaba, biz de harita değişikliğine tabi miyiz sorusunun bence cevabı evet de; hangi istikamette olacağı biraz karışık..

Yani, birileri bizim mevcut haritamızı sağdan soldan kırpmak mı istiyor?

Olmadı. Bu sorunun cevabı her zaman evettir ve dolayısı ile, herhangi bir analize faydası yoktur.

Yeniden sorayım: Ciddiye alınacak birileri bizim mevcut haritamızı sağdan soldan kırpmak mı istiyor?

Zor bir soru, ama, şu an böyle bir şeyin varlığını ben pek hissetmiyorum.

Kimsenin pek işine gelecek gibi değil. Yani, ortalık zaten yeteri kadar karışık, buna ilave dertler eklemenin kimseye pek bir faydası yok gibi. Ya da, başka bir deyişle, dünya yeniden ve sıfırdan bölünüyor değil; dolayısı ile, o ölçekte bir dağıtım yapılmasını öngörmek anlamlı gelmiyor bana.

Peki, bizim haritamızın küçülmesi pek de sözkonusu değilse, geriye ne kalıyor. Tabii ki, iki ihtimal: Ya aynen kalacak, ya da büyümesi isteniyor.

Aynen kalmasının gündemde olduğunu düşünseydim, bu yazıya gerek kalmayacaktı. Sebepsiz, gerekçesiz bir yazı yazmış olmak istemem doğrusu..

Bence genişlemesi isteniyor ve gerekçeleri de var. Bunun başında da, bu coğrafyayı kontrol altında tutabilecek ve kontrol altında kalabilecek bir yapımızın olduğunu –yani vekaleten kontrol yeteneğimizin olduğunu– göstermiş olmamız geliyor. Bazı takıntılarımız yok değil, ama, bunlar o kadar önemli değil ve çok fazla zorlanmaz isek, kontrolden çıkacağımızı söyleyemem.

Dolayısı ile, genişlememizi mukadder görüyorum; eskisi gibi batıya doğru değil, şimdilerde doğuya –daha çok da güneye– doğru genişleyeceğiz; genişlememiz isteniyor.

Böyle bir gelişme en çok ABD'yi, yani İsrail'i rahatlatır. Bu coğrafyada, barış zamanında, kendi askeri kara ve hava sahasını, tatbikat yapsın diye, İsrail'e açan başka bir ülke olmadığı gibi, ticari açıdan da giderek ayrılmaz hale gelen çıkarlarımız oluştu, oluşuyor ve daha da oluşacak gibi.

Bu denli yakınımız olan İsrail'in başında da bizim nispeten kolay halledeceğimiz bir sorun var: Müslüman komşuları..

Biz bunu kolay hallederiz; bunun değişik örneklerini kendi nüfusumuz üzerinde verdik.

Öte yandan da, bizim de büyümek zaruretimiz var. Nüfusumuz, daha önceleri hiç olmadığı kadar yüksek, ama, gelirimiz o kadar yüksek değil. Bir yerlerden yeni başka imkanlar edinmemiz gerekiyor. Biz henüz bunun farkında değiliz, ama, farkına varmamızın sağlanması mümkündür.

Şimdi gelelim bizim takıntılarımızın başlıcasına: 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh'..

Bu hem bizim genişlemecilerimiz, hem de dışarıdan genişlememizi arzu edenler için gerçek bir ayakbağı. Bunun bir şekilde ve kısa zaman içinde defedilmesi gerekiyor. Kanun filan çıkarılarak da olacak şeylerden değil; kamuoyunun bu yönde bilinçlendirilmesi lazım. Neyse ki, bu bilinçlendirmeyi de bizim yapmamız şart değil. Dışarıdan örnekler bulunabilir veya yaratılabilir.

Bir tek askerin kaçırılması yüzünden civari işgal edip kana bulayan İsrail'in bundan elde edebilceği anlamlı bir şeyin olmadığını bakmasak da görmek mümkündür de, bunun, Kabil'e kılavuzluk eden karga misali, Türkiye'e dışarıdan verilen rahatsızlığın ölçeğine çıkarılması halinde çok anlamlı sonuçlara kolayca sebep teşkil edebileceği ortada.

Yani, sanki, İsrail, çık dışarı oynayalım der gibidir..