Olayların içinden, İzmir'in uzağından..
Kafamın geriplanında nedense şu güzel Muğla türküsü çalıyordu epey zamandır:
Bağlamam var üç telli [imanım] Borcum var beşyüzelli Gitti de yörük kızı gelmedi [imanım] Kocaya da vardı besbelli Ammanın, imanım.. Şalvar malvarlım Yörük kızın Allahına yalvarın Kesik başı kestane [imanım] Gölgesi düştü üstüme Kalkın da gidelim baskına [imanım] Yörüğün de kızının üstüne
Şen şakrak bir türkü.. fakat neden bu türkü diye aradabir düşünüp 'rabbim hayırlara tebdil eyle' diyordum, tedbiren..
Meğer sebebi –galiba– şu tür yazıları okuyacağım imis..
Bahsettiğim yazı da bu; Güngör URAS imzası ile Milliyet gazetesinde 'Olayların içinden' köşesinde 14 Mayıs 2007 tarihinde yayınlanmış.
Hazine'nin 263 milyar YTL borcu, 98 milyar YTL alacağı varMart ayı sonu itibariyle merkezi yönetimin iç borç stoku, geçen mart ayı sonuna göre, 12.3 milyar dolar artarak 263 milyar YTL'ye yükseldi.
Hazine'nin bu kadar borcu var ama gene mart ayı sonu itibariyle 98 milyar YTL de alacağı var.
Alacakları toplam iç borcun üçte biri büyüklüğünde.
Hazine'nin en büyük alacağı da batık bankalar nedeniyle TMSF'ye yapılan yardımlardan kaynaklanıyor.
TMSF'nin borcu 78 milyar YTL. Bunun da 36.9 milyar YTL'lik bölümü vadesi geçmiş borçlar.
Bu borç alacak rakamlarının açıklanmasıyla aynı günlerde TMSF de bugüne kadar Hazine'ye yapılan ödemelerin 7.0 milyar dolara ulaştığını açıkladı.
TMSF açıklamasına göre, 2001-2007 yılları arasında TMSF 14 milyar dolara yakın tahsilat yaptı. Bu tahsilattan Hazine'ye 7 milyar dolar ödedi.
Batık bankaların yükü devam ediyor
Bu rakamlar kabaca batık banka sorununun büyüklüğünü ve yükünün hâlâ devam ettiğini ortaya koyuyor.
Çünkü Hazine alacağını tahsil edemeyince 98 milyar YTL için her yıl yüzde 20 dolayında faiz ödemek zorunda kalıyor. Alacakların yıllık faturası yaklaşık 20 milyar YTL'yi buluyor. Bu para da her yıl halkın cebinden çıkıyor.
Batık bankalardan sonra en büyük Hazine alacağı KİT'lerden kaynaklanıyor. KİT'lerde de elektrik zammının gecikmesinin 6 milyar YTL'lik bir yük ortaya çıkardığı görülüyor.
Hazine'nin 98.5 milyar YTL olan toplam alacaklarının dağılımı ile ilgili olarak ANKA Haber Ajansı geniş bilgi yayımladı.
ANKA Haber Ajansı'nın yayımladığı bilgilere göre:
Toplam 98.5 milyar YTL'lik alacağın, 97.5 milyar YTL'si kamudan kaynaklandı. En büyük borçlu, batık bankalar, dolayısıyla Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF).
KİT'ler borçlanıyor
TMSF'nin toplam borcu 78 milyar 524 milyon 426 bin YTL. Vadesi geçmiş borcu ise 36 milyar 953 milyon 206 bin YTL olarak açıklandı.
İkinci en büyük borçlu, toplamda 12 milyar 354 milyon 769 bin, vadesi geçmişte ise 3 milyar 968 milyon 896 bin YTL ile mahalli idareler. Vadesi geçmiş borçların yüzde 56.8'i Ankara Büyükşehir Belediyesi'nden kaynaklandı.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri'nin (KİT) 5.2 milyar lira olan toplam borçlarında, ilk sırada, elektriğe dört yılı aşkın süredir zam yapmayan Elektrik Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) yer aldı.
Genelde Hazine'nin borç rakamları üzerinde durulur. Alacakları gündeme gelmez. Halbuki Hazine'nin alacaklarının büyüklüğü ve alacaklarını tahsil edememesi borçlanma gereğini artıran çok önemli bir etkendir.
Hazine'nin alacak stokunun borç stokunun üçte biri büyüklüğüne ulaşması ve alacakların büyük bölümünün batık bankalardan kaynaklanması, batık banka sorununun 2001 yılından bu yana ülke ekonomisine en büyük yük getirdiğini ortaya koymaktadır.
Hazine'nin alacak stoğu (31 Mart 2007)
- Toplam alacak: 98.5 Milyar YTL
- Vadesi gelmemiş: 61.6 Milyar YTL
- Vadesi geçmiş: 36.9 Milyar YTL
- Başlıca borçlular
- (1) Batık bankalar: 78.5 Milyar YTL
- Vadesi gelmiş: 41.6 Milyar YTL
- Vadesi geçmiş: 36.9 Milyar YTL
- (2) KİT'ler: 6.7 Milyar YTL
- Elektrik üretim: 1.8 Milyar YTL
- Elektrik iletim: 0.2 Milyar YTL
- Elektrik dağıtım: 2.9 Milyar YTL
- Elektrik ticaret: 1.1 Milyar YTL
- Demiryolları: 1.7 Milyar YTL
- TMO: 1.1 Milyar YTL
- (3) Mahalli idareler: 12.3 Milyar YTL
- Ankara: 4.6 Milyar YTL
- (4) Özel sektör: 1.0 Milyar YTL
- TSKB: 0.7 Milyar YTL
Yazıda ilginç noktalar var.
İlk ilginçlik, Hazine'nin borcunun bir senede 16 Miyar YTL artarak 263 Milyar YTL'ye çıkması.
Ardından da, yaklaşık 100 Milyar YTL kadar alacağı var. Neredeyse tamamı da kamudan.
Ama, kamudan deyince bunu KİTlerden filan sanmayın. Önemli bir kısmı batık bankalardan, geri kalanı da belediyelerden kaynaklanıyor. KİT'lerin payı yüzde on bile değil.
Kamunun kamudan alacağını tahsil etmesi diye bir şey var tabii ki: İlgili kurum ya da kuruluş zam yapar ve zamlı fiyattan mal alacak olan ahali de bunu öder. Devlet de bu parayı ahaliden çıkartmış olur. Yani, kamunun kamudan alacağı demek bizim cebimizden çıkacak paradır.
Öte yandan, Hazine'nin borcu da bizim cebimizden çıkacak olan paradır. O zaman, Hazine'nin hem borcunu hem de alacağını toplayabiliriz –her ikisi de bizim ödeyeceğimiz paralardır çünkü.
İkisini toplarsak, sonuç 362 Milyar YTL'ye gelir.
ABD istihbarat teşkilatı CIA'ya göre, 2007 Haziran itibariyle, Türkiye nüfusu 71 Milyon'u biraz aşkın olacak.
362 Milyar YTL'yi nüfusumuza bölecek olursak, cebimizden çıkacak para, kişi başına 5,100 YTL olur. Ya da, Dolar cinsinden, 3,800 Dolar..
İyi de, ortalama kişi başına yıllık gelir 7,000 Dolar olduğuna göre, bunun aşağı yukarı yarısı cebimizden çıkması gereken para anlamına geliyor.
Durum pek de iyi değil.
Ama, o kadar da kötü değil –çünkü, cebimizden çıkacak para hesabımızda toplam rakkamı dikkate almıştık, halbuki onu her yıl ödemek zorunda değiliz. Yani, hepsini bir elde ödeyecek olursak, ortalama gelirimizin yarısını vermemiz gerekecekti. Çok şükür ki, hepsini birden ödemek zorunda değiliz.
Bu da bir tesellidir.
Fakat, teselli olmayacak rakkamlar da var.
Mesela, Ankara Belediyesinin borçlarının bu kadar yüksek olmasının sebebi nedir? Bunu kabul edilebilir buluyor musunuz? Öyle ya, o parayı sonuçta bizler ödeyeceğiz –Ankara Belediyesi harcamış olsa da.
Batık bankalardan kaynaklanan bunca borcun tahsili zor hatta imkansız olduğu biliniyor.
Bu duruma yol açanların hesap vermesi gerekmiyor muydu?
Mahkemeler filan vardı. Ama, sonuçta hepsi esasen beraat etti.. Anlaşılan suçlu değillerdi...
Peki, onca para nasıl buharlaştı.. Kimsenin ihmali ya da suçu hiç mi yoktu?
Yani, sonuçta bu türküdür galiba durumu açıklamakta kullanacağımız:
Bağlamam var üç telli [imanım] Borcum var beşyüzelli Gitti de yörük kızı gelmedi [imanım] Kocaya da vardı besbelli
Hazine'nin borcu alacağı belli çok şükür –en azından onu hesaplarken şaşırmıyoruz herhalde..
Yörük kızı da batık bankalar filan..
Kocaya vardılar ve geri gelmeyecekler galiba..
Ne baskına gideceğiz, ne de Yörük kızının üstüne..
Bu kadar basit aslında..
Öte yandan, ben bu yazıyı okurken, aynı gazetede İzmir mitingi ile ilgili yazılar da vardı. Ve, onlar daha neşeli, hatta matrak idiler..
Mesela, Ece Temelkuran, 'Kıyıdan' isimli köşesinde manalı manalı bakması yetmiyormuş gibi, bir de şöyle bir başlık atmış: 'Şehir güzel, kızlar güzel. Miting niye güzel olmasın!'
Sanki, 'gavur İzmir' yerine akla 'İzmir'in denizi kız, kızı deniz kokar' lafının gelmesini istiyor gibi geldi bana..
Bu kadarla kalsa.. bir de şu tür cümleler sarfetmiş:
İzmir, miting boyunca, yaz sıcağından daralmış, balkonlarda eteklerini havalandıran İzmirli kadınlara benziyor. "Üstüme gelme, asfalyalarım atar yoksa!" diyen bir Kadın İzmir....
Kimseye kolay yar olmayacak kadar renkli, başına buyruk, "kafasına göre takılan" bir kadın İzmir. Takmış eteğine Karşıyaka'dan gelen beyaz tekneleri, savuruyor mitinge doğru.
İzmir, kendine kendini hatırlatıyor. Küçük kızlar Kordon'a bakarak büyüyor.
Hayır yani.. köşe yazılarında böyle iç gıcıklayıcı mı desem, 'kimseye yar olmayacak İzmir kadını' diyerek İzmir'in erkekliğine (yani, eksikliğine) yönelik dokundurmalar mı desem.. böyle şeyler yazmak ne derece doğrudur bilemem..
Devamı da var..
'Shake it up şekerim!'
Alanı bu şarkı sarıyor, sonu şöyle bitiyor:
'Tayyip'i aşağı çekelim!'
Hmm.. İzmir'in müzik zevki, tabii ki, farklı olacak.. orası öyle de Tayyip'i niçin aşağı çekmek istiyor olabilirler.. Kendileri yücelseler daha iyi olmaz mı? Yoksa kasdettikleri --benim bilmediğim-- başka bir şey midir?
Neyse.. Ece hanımı geçebiliriz; belki sıcaklardan etkilendi ve münferit bir vakadır..
Geçelim; ama, geçemiyoruz.. Nedense, İzmir sözkonusu olunca herkesin aklı uçkuruna gidiyor galiba.. anlayabilmiş değilim..
Can Dündar da bu akıma kapılalardan.. 'Ada' isimli köşesinde onun attığı başlık daha bir manalı: "Gerdek kapısında 1 milyon insan"..
Töbe töbe..
Yahu, İzmir'de siyasi bir miting mi vardı, yoksa 'kimin eli kimin cebinde' türünden bir Brezilya karnavalı mı yapıldı da benim haberim olmadı..
Can beyin yazısından bir bölüm:
El yazısı bir pankartta şöyle yazıyordu: "Babamı da getirdim, anladın sen onu".
Afedersiniz ama, Haydaa!!..
Neyse ki, başlıkla ne kasdettiğine dair bazı ipuçları da veriyor yazının sonunda:
Adeta bir milyon kişi, sırtlarından yumruklayarak gönülsüz bir gerdeğe soktukları CHP ve DSP liderlerinin kapısında sonuç bekler gibiydi.
Lakin korkarım iyi hazırlanmamış bir "sahnede buluşturma" senaryosu, sol partileri birleştirmek yerine birbirinden daha da uzaklaştırdı ve umutlu kitlelerde hayal kırıklığı yarattı.
Miting sonrası DSP cephesinde bu emrivakinin huzursuzluğu konuşuluyordu.
Yine de kapıda "Birleşin" diye üsteleyen kitlelerin baskısı altında görüşmelere devam edecekler.
Bu baskı o kadar yoğun ki birleşmeyi sabote edenin sonu hüsran olur; ittifaktan kaçan sandıkta vurulur.
Dilerim, akıl devrededir.
Evet, bazı ipuçları var.. Var da tam olarak nedir ben emin değilim..
'Gerdek'.. 'zoraki ve sırtından yumruklanarak odaya itilmek'.. 'sahnede buluşturmak'..
Çok karışık hatta biraz da çarpık bir şey gibi geldi bana..
Umarım, zannettiğim gibidir de, bu 'gerdek' sonucunda yaşanacak hayal kırıklıkları kan çıkmamış olduğundan kaynaklanmaz..
Ve, evet, ben de aklın devrede olduğunu diliyor hatta ümit bile ediyorum..