Herifin adı çıkmış sadece
Aklım keseli beri hep tuhafıma giden birşey, cevabını aradığım bir iki soru oldu. Bunlardan birisi: 'Neden kadınlar etek giyerler?' sorusudur.
Bu soru, bu konuda, sorageldiğim iki temel sorundan biridir.
'Neden erkekler etek filan giymez?' gibi bir sürü cıvıtık anlama gelecek bir soru sormuyorum; ya da kadınlar etek filan da giymesinler çırılçıplak dolaşsınlar da demiyorum –OK, bir zamanlar buna benzer şeylerı ben de demedim değil, ama hormonumda eser miktarda kan olduğu zamanlardan bahseder olurum ki, mesele ile alâkalı sayılmaz.
Kısacası, bu sorunun müstehcen denilen yansımaları değil beni ilgilendiren.
Konuya teorik, ekonomik açıdan bakıldığında da, şalvarımtrak şeyler (pantolon vs) daha ekonomik –dikimi daha zor değil; harcanacak kumaş miktarı da daha fazla değil. Dolayısı ile, cebi, fermuarı, kemer köprüleri filan olmayan –sadece uçkurla kullanılan– bir şalvar daha ucuz.
Şalvarımtrak şeyler iklim şartlarından daha iyi korunma sağlıyor; dolayısı ile, hem sıcak hem de soğuk havalarda şalvarımsı şeyler daha akıllıca bir çözüm gibi geliyor bana.
Tamam, her devirde ve her yerde kadınlar etek giymiş ya da giyiyor değiller; eskiden daha sık olmakla beraber, halâ daha bir çok ülke ve bölgede şalvarımtrak giysiler kullanımda. Fakat, giderek azalıyor.
Dikkatimi çeken bir başka şey de, ben soğuktan donarken, kadınların önemli bir çoğunluğunun ısrarla etek giymesi... Üstlerinde, belden yukarıda yâni, bulabildikleri en sıcak-tutucu şeyi (kürk varsa kürk, yoksa kalın bir şeyler ya da kat kat) giyerken, belden aşağıda etek giymelerini, giyebiliyor olmalarını hep garipsedim.
Bunun, bence, din, ahlâk veya geleneklerle filan çok da alakası yok; çünkü, her türlü din ya da ahlâğın hakim olduğu değişik toplumlarda bu giysi tercihi farklılığı aşağı yukarı aynı.
Dolayısı ile, en az anladığım konu olan kadınlar hakkında, aklıma takılan soru şu: Kadınların bacakları erkeklere kıyasla daha çok yağ dokusu içerdiğinden midir ki, erkekler soğuktan donarken kadınlar, iklime aldırmazcasına, bacakları açık gezebiliyor; ve sıcak havalarda erkekler pekala (ince kumaştan) pantolonla gezebilirken, kadınlar neredeyse belden aşağı çıplak gezmek istermişçesine giderek kısalan etekler giyerler?
Benzer bir soruyu saçlar için de sorabiliriz tabii. Yani, niçin kadınlar (erkeklere kıyasla) uzun saçlı oluyor, saçlarının uzamasına izin veriyor? Gerçi, tarihte erkeklerin de saçları nugüne nazaran daha uzundu, ama, çoğu zaman, bu, saç kestirmenin zor (ve dolayısı ile pahalı) olmasından kaynaklanıyordu sanki –çünkü, saç kestirmek işi kolaylaşıp ucuzlayınca, erkekler artık uzun saçla pek gezmez oldular. Buna karşılık, ne kadar ucuzlasa ucuzlasın, kadınlar hep –bakımı daha zor olmasına rağmen– (erkeklere kıyasla, daha) uzun saçlı olmuşlardır.
Bu soruları, bunca zaman içinde, tanıdığım bir çok kadına sordum –içlerinde beni cebinden bir kaç defa çıkarabilecek kadar akıllı bir çok kadın da vardı. Bir kısmı, bunun sebebini 'ne bileyim, ayol; öyle yakışıyor öyle giyiyorum' gibi sevimli fakat soruya cevap aramaktan uzak sözlerle geçiştirdi. Bir başka kısmı ise, bunu okuyanlar arasıdan da çıkacağına emin olduğum üzere, 'yahu, kafayı takacak başka bir şey bulamadın mı; öyledir çünkü öyledir' kendilerinin ufuklarını bana da layık gördüler, sağolsunlar. Diğerleri, akıllı olanlar (ya da benim öyle olduklarını sandıklarım), metabolik bir sebebi olup olmadığına emin olmadıklarını, ama, bunu iki cinsiyet arasında uzaktan kolay ayırdedilebilirlik ve (dolayısı ile, ya da kendi başına) seksapel (sex appeal, cinsi cazibe) yüzünden olabileceğini söylediler.
Ayırdedilebilirlik bana çok da anlamlı gelmedi hiç, çünkü, eğer mesele sadece ayırdedilebilirlik olsa, renk konusu bunu kolayca halledebilirdi bence. Demem o ki, kadınların tercih ettikleri renkler, renk tonları ve desenler erkeklerden hep (az ya da çok) farklı olmuştur. Bir parametre olabilir ama tayin edici olduğunu pek sanmıyorum.
Seksapel (sex appeal, cinsi cazibe) konusuna ayrıca geleceğim.
Şimdi gelelim ikinci temel soruya: Kadınların ne giyeceğine esasen kim karar verir –yani, gerçekten erkekler midir kadınların ne giyeceğine karar verenler?
İşin doğrusu, bir zamanlar, bu kararın erkekler tarafından verildiğini sanmadım değil. Dünyanın en kuvvetli milletinin hangi millet olduğu sorusuna, duraksamaksızın, 'erkek milleti' diye cevap verdiğim, ve artık pek de özlemediğimi itiraf etmek zorunda olduğum, o salak çağlarımda ben de bunun doğru olabileceğini düsündüm. Eee, na'apayım yani benim de ateist olduğum dönemler, ve (çakışmamakla birlikte) somsalak olduğum dönemler olduysa..
Sorunun en akla yakın cevabı 'kadınlar etek filan da giymesinler çırılçıplak dolaşsınlar' mealindeki hayallerimin olduğu yılları müteakip oluşmağa başladı. Çünkü, o sıralarda konuştuğum ve akranım olan bütün erkekler aşağı yukarı aynı rüyayı görüyordular. Daha sonraları, tek fark, o rüyadan uyanmalarıydı, yoksa, uyanmış olmalarını saymazsak, rüya hep aynı rüya..
O yaşlardaki kadınlarla konuştuğum zaman, onların da –tabii ki– rüya gördüğünü, fakat, onların rüyalarını çıplak erkeklerin süslemediğini, gördükleri rüyanın kendilerini bir erkeğin rüyasında görmek olduğunu duyunca çok şaşırmıştım..
Demek ki, rüyasında beni rüya görürken ve rüyamda kendisini görürken gören birileri de vardı diye hem suçustü yakalanmış gibi ürperdiğimi, hem de bir tuhaf 'ego trip' (kibir) de duymuştum. Bu ürperme ve kibir çok sürmedi; çünkü, konuştuğum kadınların çoğu çok nadiren belli bir erkeği rüyalarında gördüklerini, buna karşılık, muğlak ve müphem bir erkek tiplemesinin rüyasında kendilerinin görülüyor olması asıl odakları imiş..
Bunları söylerken çok samimi ve ciddi görünmelerine karşılık, ben halâ daha yalan dediklerini, rüyalarında beni gördüklerini düşünüyorum –ki, bütün erkekler de benzer şekilde rüyalarda kendilerinin görüldüğü kanaatindedir galiba.
Benim kanaatlerim bana ait olmakla beraber, bana söylenenleri de dikkate almak zorundayım. Nitekim, zaman içinde, kadınların söylediklerini doğrulayacak gözlemlerim çok oldu.
Kendimi soyutlayarak şöyle bir örnek verebilirim: Yolda yürüyen bir çift (bir erkek ve bir kadın) düşünün.
Aksi istikamette gelen bir de erkek olsun. Bu erkeğin, bu çifte bakarken, baktığı ilk (ve çoğu zaman da tek) kişi kadındır.
Buna karşılık, karşıdan gelen bir kadın olduğunda, gelen kadın da yanında erkekle yürüyen kadına bakar; onu tartıp biçer.
Yâni, dış görünüş sözkonusu olduğunda, kadınlar kadınları muhatap alır hep. Erkekler ise bu oyunda birer aksesuardırlar; kadın erkeğe bakarsa, bu 'Hıh! Salak! Onda benden fazla ne var zannetmiş acaba bu şapşal!' demek içindir; içinden söylenir tabii kı..
Erkeğin kadına bakışını ise 'Acaba ben daha iyi aksesuar olamaz miydim?' anlamında görmek daha mantıklı.. Kadına iyice baktıktan sonra, dönüp erkeğe de bakarlarsa, bunun nazikçe (!) 'Tüh! Ahlatın iyisini de ayılar yer lafı doğruymuş' anlamındadır.
Her neyse. Tabii ki bu senaryolar birer karikatürizasyon ve belki de realiteden daha çok benim baktığım yeri yansıtıyorlar. Ama, ben bana söylenegelenleri de yansıtmağa çalışıyorum. Bu realite de, kadınların güzelliklerini özellikle de bedensel güzelliklerini sergilemek güdülerinin erkeklere kıyasla çok daha yüksek oluşudur.
Allahın hikmetine bakın ki, erkekler de doğal olarak 'güzele bakmağı' severler... :)
Bu böyle ise, kadın giyiminde, kadınların daha kapalı giyinmeleri yolunda erkeklerin toplu bir baskısının olduğunu söylemek pek de akıl kârı değil. Soyun korunması, iffet ve namus meselesi ayrı bir başlık gerektiriyor, ona da orada bakmağı ümit ediyorum; dolayısı ile, evli erkekler hadi neyse de, evli olmayanların kadınların daha kapalı giyinmelerini istediklerini iddia etmek bence pek anlamlı değil.
Peki, o zaman, ne ya da kimdir kadınların ne ve nasıl giyindiklerine karışan?
Cevabı, uzun arayışlardan sonra, buldum sanıyorum; ve bu kadar aradığıma da yanıyorum, çünkü –şimdi bakınca– çok basit: Diğer kadınlar.
Evet, daha genç (ve dolayısı ile muhtemelen daha güzel, ya da seksapeli daha fazla olan) kadınların bu güzelliklerini sereserpe sergilemeleri, sadece daha az güzel ya da daha yaşlı diğer kadınlar için bir tehdit unsurudur. Yani, daha az güzel ya da daha yaşlı diğer kadınlar için, haksız rekabet...
Bunun da tarihte bir sürü örneğini biliyorum. Mesela, Osmanl'da, Şeyh-ül İslam'a kadınların çok açık-saçık gezdiği yolundaki şikayetlerin kaynağı hep yine kadınlardır. Karadenize üşüşen Nataşalardan en fazla rahatsısz olanlar da Karadenizde yaşayan kadınlar idi. Daha da ötesi, Hz Muhammed zamanında kadınların ne ve nasıl giyindiğine yönelik olarak şikayet edenlerin de kadınlar olduğunu okuduğumu hatırlıyorum. Yanılıyorsam birisi beni düzeltir umarım.
Bu temel rekabet, ve haksız rekabetin izale edilmesi güdüsünü benim bu sorumu –en azından benim için– açıklayıcı bulduğumu itiraf etmeliyim.
Ama, yine de hala daha tam da yerine oturmayan bir şey daha var: Eğer kadınların ne gidiğine kadınlar karışıyorsa ve bu karışmak da vücut hatlarının daha az belirgin olması ya da vücüdun daha az sergilenmesi yolunda ise, son yüzyılda şahit olduğumuz ve giderek artan bu çıplaklaşmayı nasıl açıklayacağız?
Rekabet ve haksız rekabeti engelleme güdüsünün aniden ortadan kalkmış olabileceğini pek düşünemiyorum... Geriye, kala kala, kadınların (erkeklere kıyasla) iklime daha hassas olmaları ve giderek artan küresel ısınma (hava sıcaklığının artması) kadınların erkeklere nazaran daha az şeyler giymek zorunda kalmaları kalıyor..
Bu, ancak ve sadece bu, eğer doğruysa, rekabetten daha baskın bir doğal (fıtratî) gerçeklik olurdu.
Ve, eğer gerçekten doğruysa... hadiyin, beyler, iyisiniz.. iyisiniz; rüyalarınızın gerçek olacağı günler yakındır... :)