Serahaten söylesem, acaba darılmaz mı?

Aşağıdaki yazı Star Gazetesinde 11 Mart 2007 tarihinde Mehmet Altan imzası ile yayınlanmıs.

'Televizyon Konuşmacılığı ve Köşe Yazarlığı Kürsüsü' sahibi bir profesörümüzün merakını celbetmiş şeyler elbette ilginçtir. Hele de bu kadar ilginç şeyleri bu kadar efendice, bu kadar sitem bile sayamayacağımız hatırlatmalarla yapabiliyor olması bence çok daha enteresan ve bir o kadar da takdire şayandır.

'Osmanlı terbiyesi' almış çocuğun hali bir başka oluyor canım.

Başka yazılarında raslayıp zevkten dörtköşe olarak okumağa bayıldığımız o cevval ve keskin kalem gitmiş, yerine munis ve bir süt dökmüş kedi kadar masum bir kalem efendisi gelmiş..

Sırf bu fark için bu yazısı okunur..

Geçen sene de merak etmiştim..

Geçen sene 21 küresel zenginimiz vardı. Baktım biraz daha artmış. Bu sene 26 tane olmuş. 2005'te ise sayıları sadece sekizdi.

Sürekli bir artış... Bu yükselişe ait sorularım var. Dün de vardı, şimdi de var.

Geçen yılki 'yirmi bir küresel zengin' başlıklı yazım şöyle başlıyordu:

'Türkiye'nin geleceğini, 'ekonomik ilişkilerini' izleyerek kestirmeye çalışan bir dostum, bir yıl içinde sekizden yirmi bire çıkan 'küresel zenginlerimizi' hatırlatarak, bundan böyle ülkenin yeryüzünden kopmasının çok zor olacağını söyledi.

Rahatlamıştı.

Gerçekten de, geçenlerde Forbes dergisinin geleneksel olarak açıkladığı 'dünyanın en zenginleri' listesinde Türkiye çoğalan 'küresel zenginleri' sayesinde 2006'da dünya sekizinciliğine yükselmişti.

'Küresel zenginler sayısı' itibariyle sekizinci sıradaydık; listede ABD, Almanya, Rusya, Japonya, İngiltere, Hindistan ve Kanada'dan sonra yer alıyorduk.

Aynı gün başka bir akademisyen arkadaşım ise 'küresel zenginlerimizin sayısı yirmi bir oldu ama hala tek bir küresel şirketimiz, dünya markamız yok' dedi.

Oturup listeyi bir daha inceledik. 'En zenginler listesindeki' durumumuz ile Türkiye'nin ekonomik durumu arasındaki ilişkiyi saptamaya çalıştık. Diğer ülkelerle Türkiye'yi kıyasladık.

Yirmi bir küresel zengin çıkartan zenginliğin toplumsal yansımalarının neler olduğunu araştırdık.

İlk konuştuğumuzda 'rahatlamış' gözüken dostum, bizden önceki sekiz ülkenin ithalat ihracat rakamlarını Türkiye ile karşılaştırmaya girişti.

Geçen yılların en büyük şirketler listesini yeniden tetkike aldı.

Ardından da, yirmi bir küresel zengin çıkartabilen bir ülkenin toplumsal düzeyi ile bizim tartıştığımız konular arasında irtibatsızlık buldu. Dünya zenginleri sıralamasında sekizinci olan bir ülkenin böylesine sığ ve dağınık bir gündem ile yaşam geçiremeyeceğini düşünmüş olmalı ki bana 'Sermayemiz dünyalı, gündemimiz Ortadoğulu' başlıklı bir mesaj gönderdi.

Bu tespitler bu yıl için de geçerli..

Yirmi altı küresel zengin üreten bir ülke andıç mı konuşur mesela...

Sonra şöyle devam etmiştim:

'Dünyanın en büyük şirketleri' sıralamasında neredeyse yokuz.

Hatta öyle ki, Formula1 gibi küresel şenlik olan bir yarışmayı burada düzenledik ama bu yarışmaya 'ana sponsor' olacak bir firma bile bulamadık. Çünkü Formula1 gibi tüm yeryüzünün seyrettiği bir yarışmanın bereketinden yararlanacak bir küresel markamız yoktu. Bunu düzenleyen ülkeler inanılmaz bir ekonomik olanak elde ederken, bu yarışmanın bize yansıması yapıldığı bölgedeki arazi rantının yükselmesi oldu.

Yabancı sermayeyi yeterince çekemeyen Türkiye, küresel firma da çıkaramıyor.

Yeryüzü zenginlerimizin sayısının bir yılda böyle artmasının nedenini de merak eden dostlarım çıktı.

Bu seneki Türkiye taramasının daha detaylı bir şekilde yapılmış olabileceğini düşündük ama bu ani zenginleşmenin işaretleri daha önceden fark edilmez miydi?

Küresel zenginler listesindeki bu zıplama ne yazık ki inceleme, analiz ve yorum açısından gereken ilgiyi bulamadı.

Forbes'un da yayınında akla gelen soruları yanıtlayan bir zenginlik yoktu.'

Bunu, yabancılara yapılan satışlara...

Borsaya artan yabancı ilgisine...

Bağlayanlar var.

Belki..

Ancak gene de benim geçen seneki sorularım benim için hala taze..

O sorular şöyleydi:

'Zenginlerimiz çoğalıyor ama bu gelişimin kaçınılmaz bir biçimde yansıması gereken noktalarda durum çok net değil.

Böylesine bir zenginlik daha derli toplu bir Türkiye yaratmaz mı?

Üretimin global olduğu bir ülkede, gündem böylesine yerel ve cüce kalır mı?

Zenginler küresel ise şirketler neden değil?'

Geçen sene yazıyı şöyle bitirmişim:

'Bütün bu sorulara karşın bu gelişmenin dünyaya sıkı sıkıya irtibatlanmanın bir güvencesi olmasını dilerim. Sermaye söylendiği kadar dünyalı ise Türkiye de peşinden gider çünkü.'

Dileğim şimdi de aynı.

Siz de farkettiniz değil mi.. Mehmet beyin bu haddeden çekilmiş latif sözleri --size de-- Orhan Seyfi Orhon'un şu güzelim şarkı sözlerini hatırlatmıyor mu?

Serahaten söylesem acaba darılmaz mı? Darılmak adeti bilmem ki çapkının, naz mı? Desem ki: "Ben seni.." yok dinlemez ki, hiddet eder. Niçin? Bu sözde ne var? Sanki hiddet etse ne der? Desem ki: "Ben seni pek..." ya kızar konuşmazsa? Derim: "Bu çektiğim insaf edin eğer azsa..." Desem ki: "Ben seni pek çok..." hayır kızar, bilirim; Tereddütüm acaba hiddetimden az mı elim? Desem ki: "Ben seni pek çok..." sakın gücenme, e mi? Sakın gücenme eğer anladınsa sevdiğimi...

Neymiş?

Geçen sene de merak etmişmiş..

Neyi?

Geçen sene de --Türkiye'nin kendisi hiiç oralarda yokken-- Türkiye'deki bazı kişilerin (cem'an 21 kişi) dünyanın en zenginleri arasına girmesi ve bu sayede cennet ülkemizin ilk 8'e (SEKİZİNCİ) sıraya terfi etmesinin hikmetinin ne olduğunu..

Tesadüf de değilmiş ki, artış devam etmiş ve bu sene de 26 kişiyi sokmuşuz listeye.. Ne mutluluk...

Neyse.

Geçen sene ne yazmış olduğunu --kendi kendisi ile röpörtaj yaparcasına, ya da çok bilmişlik taslarcasına-- tekrar edeceğine, bu durumun tam olarak ne anlama geldiğini bir anlatsa bize nasıl olurdu acaba?

Brunei'de yaşıyoruz çünkü ve Sultanımız ve avinesinin Karun kadar zengin olması ile de gurur duymamız gerekiyor..

Ortada iki düzine para babası ve para anası var, ve bu zat-ı muhteremler bu parayı tabii ki kendi bireysel alınterleriyle kazandılar ve o yüzden konunun gelir dağılımı uçurumu tarafına filan hiç değinmeyeceğiz.

Devlete, bürokrasiye, askere, memura laf etmeğe sıra gelince mangalda kül bırakmayacağız, ama ortada bu denli abes ve acıklı bir uçurum varken gık demekten dahi sakınacağız..

Sormayacağız kimseye, nereden kazandınız o paraları; kaç kişi istihdam ediyor ve ne kadar vergi veriyorsunuz?

Yok. Tabii ki, sormayacağız. Sorarsak ayıp ederiz çünkü..

Kendilerini can evinden etkilemiş olan şu mesaj bana da çok dokundu: 'Sermayemiz dünyalı, gündemimiz Ortadoğulu'..

Evet, bundan böyle bir de kendi bağrımızdan çıkan sermayemize yakışmadığımızın aşağılık kompleksi ile yaşamak zorunda kalacağız.

Yazıklar olsundu bize.. içimizden derdest edip çıkardığımız para babalarına bile yakışmıyoruz. Bizden adam olmaz, ve dahi yaşanmaz bu memlekette.

Neyse ki, aramızda, Sayın Prof. Mehmet Altan gibi kanaat önderlerimiz var ve bunlar, bırakınız ilk sekize girmeği, Türkiye'nin dünyada ilk sekizyüze bile girebilen bir markası yokken, acaba nasıl oluyor da bu kadar zenginimiz olabiliyor sorusunu şöylesine beyzademtrak lagalugalarla geçiştirmekte bize yardımcı olacaklar

Yani, şöyle, gerçek Osmanlı zürefası diliyle: "Hay Allah, evet, hayret-i betül bir va'ka bu azizim.. Demek ki, kişilerin zengin olması için o cins şeyler gerekmiyormuş. Hamd ü senalar.. post-endüstriyel ötesi mertebelere dahi vasıl olmuşuz da haberimiz yokmuş mirim".. diyecekler..

Bizler de, "Yaaa.. hakk-ı aliniz var üstâd.. öyle olmuş biraz sanki" diyeceğiz.. ve uygarlaşmış olacağız hep birlikte..

Şimdi sıra geldi bunun teorisini yazmağa..

Fakat, eminim, o da geçen seneden hazırdır.