bil mece bul maca

Efendim; yakın zamanda yazdığım yazıların çağdaş kavramlarla ifadesinin, benim kafayı Türkçenin en nâ-sexy veçhesiyle bozmuş olduğum yolunda tecelli etmesine şaşırmayacağımı peşinen arzetmek isterim. Çünkü farkındayım.

Ve, ben de seksapeli daha yüksek olan şeylerle ilgilenmek istemiyor değilim. Ne bileyim, meselâ, 'Introduction to Laplacian transformations of Natural Langauge Processing functions of Turkish as Markovian Parallax Denigrates' kulağa çok hoş geliyor; fakat o çalışmayı kırkbirinci reinkarnasyonumda –'ordinary us' payesine talip olacağim zaman– takdim etmeği planlıyorum.

Bunun yerine, empatik takılıp, kök hücreler üzerine yapılan çalışmaların hümanizmaya mugayyir çağrışımlarını konu alan uzunca ve önemli bir yazı döşenebilir ve yakın zamanda Hindistan'da ortaya çıkan 10 milyon civarındaki kız bebenin doğar doğmaz anneleri tarafından bir tür basiretli davranıp –ilerde drahoma ödemek derdinden kurtulmak amacıyla– oracıkta boğuverildikleri gerçeğini, başka herkes gibi, hiç duymamış gibi yapabilirim.

Ama, öyle yapmayacağım. Tersinin tersine, ben de, şu sıralar herkesin pek bir matah bulup dil tüyü, baştacı ettiği Atilla Yayla hocamızın 'projesizlik' prensibini (yoksa 'prensipsizliği'ni mi demeliydim?) câri düstûr kabul edip, bu yazıyı tam olarak hangi anafikirle yazdığımı benim kadar sizin de merak eder olmanıza yardımcı olacağım.

Fakat, herşeye rağmen, rahmetli çoban ustamın 'Mevzû sürü gibidir. Dağıtma! Sonra toplayamazsın. Toplasan da eskisi gibi olmaz!' deyişi kulağımda çınlıyor. Çınlayan sözü değil, zahir; sözün refiki şamarı.. –ama o apayrı bir konu.

O yüzden: konuya dönüyorum. Dönüyorum, fakat acele etmeyeceğim.

Ve, bu seferki tablomuz daha bir renkli olacak.

Bu blogun okuyucu kitlesinin arasında öyle münafıklar çıkmaz gerçi, ama gün ola harman ola, bir arama motoru çarpıp da peşin yargılı birileri buraya düşer diye ben de peşin peşin söylemek istiyorum: Aşağıdaki tabloda seçilen renklerin PKK flamasındakilerle uzaktan yakında kasdî bir ilişkisi yoktur. Trafik ışıklarındaki 'kabul', 'red' ve 'belki' (her ne kadar orjinali 'müteyakkız ol' anlamına gelse de burada 'bazan' anlamındadır) anlamına gelen 'yeşil', 'kırmızı' ve 'sarı' seçilmiştir.

Bu tabloda, aşırı soldaki sütündaki hecenin ardından hangi hece (en tepedeki satır) geldiğinde ne olacağını görüyorsunuz. Yani, bir başka yazıdaki 272 hece kuralının bir özetidir. 16 adet hece çeşidimiz zaten tek başına olduklarında her zaman kabul olduklarından burada gösterilmemiştir; o yüzden, burada 256 adet hücre var.

Yukarıda sayılarla gösterilöiş olan hecelerin açılımları şöyledir: 1: a 2: az 3: azz 4: azzz 5: za 6: zaz 7: zazz 8: zazzz 9: zza 10: zzaz 11: zzazz 12: zzazzz 13: zzza 14: zzzaz 15: zzzazz 16: zzzazzz

Şimdi.. bu tablo bize ne anlatıyor?

Hmmm.. iyi bir soru..

Benim ilk intibam, ortada pek de analitik bir patternin olmadığı. Yani, bu resmi basit bir polinoma indirgeyemiyorum.

Bu da beni kahrediyor. Türkçenin matematik bir dil olduğunu 16x16 bir matris peydahlayıp şakkadanak ıspatlamak isterdim ;) ama, yapamıyorum :)

Bu tabloyu buraya aktarışımın temel sebeplerinden birisi, inşallah siz bir pattern bulursunuz diyedir. Bir başka sebebi de, bilgisayarlara meraklı arkadaşlarımızın, önünde sonunda bir gün mutlaka kafalarına takılacak olan bu heceleme konusunda, kendilerine işkence etmeleri için biraz malzeme vermek. Çileyle ve zevkle işleyebilecekleri bir tür hammadde yani :)

Not:

1) Bu tablonun aşırı sol sütununda ve tepe satırında gördüğünüz 'z' ve 'a' harfleri o hecedeki harflerin kategorisini temsil ediyor. Kolay aklınızda kalması için, şöyle açıklayabilirim: 'Sessiz'in 'z'si ve 'sesli'nin 'a'sı :) Bunlar, İngilizce temelli kullanımlarda, 'c' (buradaki 'z' yerine) ve 'v' (buradaki 'a' yerine) görülürler. Ben bizim alfabenin iki ucundan birer harf ile temsil etmeği daha anlaşılır buldum.

2) Yukarıdaki tabloyu ancak resim (imge) olursa burada görüntületebildim. Blog yazılımları bu tür şeyler için pek de uygun değil malesef.