Köprü-möprü; arsa-marsa; lavaş-mavaş..

Aşağıdaki habere 30 Mart 2007 tarihli Yeni Şafak gazetesinde rastladım. Siyahlandırılmış kısımlar benim tarafımdan yapılmıştır.

Türkiye İmar ve İnşa Hizmetleri Kamu Görevlileri Sendikası (Türk İmar-Sen) tarafından, gişe çalışanlarının sorunlarına dikkat çekmek amacıyla Fatih Sultan Mehmet (FSM) Köprüsünde sabah başlatılan iş yavaşlatma eylemi sona erdi.

FSM Köprüsü gişeleri önünde, ellerinde "Köprü ve otoyollar satılamaz", "Fiili hizmet hakkımız", "Köprü para basıyor, memur aç geziyor" yazılı dövizlerle toplanan sendika üyesi grup adına, Türk İmar-Sen Genel Başkanı Necati Alsancak açıklama yaptı.

Sözlerine, yavaşlatma eylemi nedeniyle tüm sürücülerden özür dileyerek başlayan Alsancak, Türkiye topraklarının yol, köprü demeden satıldığını ileri sürdü.

Alsancak, Boğaz köprülerini inşa eden ve bakımını yapan Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü arsasının satıldığını, lojmanların boşaltılmak istendiğini ifade ederek, "Karayolları Müdürlüğü, bünyesinde çalıştırdığı nitelikli personel ile dünya standartlarında kaliteyi hedeflemiş ve otoyol çalışanlarıyla devlete trilyonlarca gelir sağlamıştır ve sağlamaya devam edecektir" şeklinde konuştu.

Gişe çalışanlarının, Asya-Avrupa arasındaki kara yolu bağlantısını kapsayan yol ağında uluslararası trafiğin güvenli biçimde akışını sağlamak için gece gündüz vardiya usulü çalıştığını aktaran Alsancak, "Döner sermaye, ek tazminat ve fiili hizmet zammının yasalaşmaması, devlet kurumları arasında en düşük maaşla, her türlü iklimde ve zor şartlar altında çalışan hizmet kolu çalışanlarını adeta nefes alamaz duruma getirdi" diye konuştu.

Eylemlerini diğer illerde sürdüreceklerini açıklayan Alsancak, konuşmasının ardından, basın mensuplarına gişe çalışanlarının hangi şartlarda çalıştığını gösterdi.

Çeşitli sloganlar atan grup, daha sonra dağıldı.

Sabah başlatılan iş yavaşlatma eylemi, açıklamanın ardından sona erdi.

Haberde öne çıkan kişi Türk İmar-Sen Genel Başkanı Necati Alsancak ismindeki bir zat-ı muhterem.. Sendika başkanı olduğundan dolayı da çalışanların haklarını savunmak da onun en doğal hakkı --daha doğrusu görevi.

Herşey iyi ve hoş da, yemekte en az bir adet sinek var..

Bu eylemin yapılışının Karayolları 17. Bölge Müdürlüğünün Levent'teki arsasının satılmasının hemen ardından olması ilginç. Bir başka ilginçlik de, sendika başkanının --lafın arasında-- temas ettiği bir nokta:Anlaşılan, o arsada lojmanlar varmış; ve o lojmanlarda da oturan karayolları personeli..

Bu arsanın kısa hikayesi şu: 96,500 m2 ve geçenlerde 800 milyon dolara satıldı. Bu fiyatı baz alırsak, arsanın metrekaresi 8,290 dolar ediyor.

Bu yazıyı okuyan kaç kişinin bu kadar kıymetli bir yerde oturduğunu cidden merak ediyorum.

Benim asıl merak ettiğim, o lojmanların eşdeğer kiralarının ne olacağıdır. Yani, orada Karayollarının bir çalışanı değil de, herhangi bir vatandaş oturmağa kalksaydı, ayda ne kadar kira ödemeğe razı olacaktı?

Bu sorunun cevabını tabii ki bilmiyorum. Ama, azıcık bakındım ve Levent'te ayda 2,500 dolara 85 m2'lik dairelerin olduğunu gördüm.. Lokmanların kaç m2 olduğunu bilmiyorum, ama 85 m2'den az olacağını da hiç sanmıyorum.

Neyse.

Bu soruyu soruş sebebim farklı. Normal olarak, özel sektörde, bir çalışanınıza lojman vermeğe kalkarsanız, o lojmanın aylık kira karşılığını onun maaşına eklemek zorundasınız. Aksi halde vergi kaçırmış pozisyona düşersiniz. Lojmanın eşdeğer karşılığını maaşa eklemek de hayli sıkıntılı bir iştir; üstelik de vergi vb yüzünden astarı yüzünden pahalıya gelir. O yüzden, özel sektörde bu çok nadir tercih edilir.

Devlette de bunun --amiyane tabirle-- suyu çıkarılır. En mutena yerlerde, en pahalı arsalarda, ve bazan da en lüks standardlarda lojmanları vardır devletin değişik kurum ya da kuruluşlarının.

Konuyu azıcık değiştirmek pahasına, benim gördüğüm en lüks lojmanlar Türkiye Elektrik Kurumunun Ankara'da Gölbaşı'daki konutlarıydı. Elektrik bedava, su da esasen bedava, yemek içmek de olağanüstü sübvansiyonlu.. Hala daha öyle midir bilmiyorum, ama o yıllarda gördüğüme cidden imrenmiştim.

Neyse. Konuya dönecek olursak: Sendika başkanı neyi savunuyor burada?

Olağanüstü kıymetli bir arsanın üzerinde, eşdeğer kirayı bir yana bırakın, yok denecek bir bedel karşılığı oturanları değil mi?

Sayıları, 'iş yavaşlatma' eylemi yapıp İstanbulluların hayatını zehir etmeği korutacak kadar mıdır?

Hiç sanmıyorum.

Türk İmar-Sen Genel Başkanı Necati Alsancak ismindeki bu zat-ı muhteremin, çalışma ortamı ile uzaktan yakından alakası olmayan, örtülü imtiyazların peşinde hamasi nutuklar atmanın, meydanlara çıkmanın sendikacılık sayıldığı devirlerin geçtiğini idrak edemediğini de sanmıyorum.

'Peki, o zaman nedir bu?' derseniz, size verebileceğim kestirme bir cevabım olmaz.. Cevabı sizin bulmanız lazım çünkü.