Habu bağa ders olsun...
Gece Ceviz Kabuğunu izledim –gerçi, sürekli değildi; aradabir başka şeylerle ilgilenmem gerekti, ya da tercih ettim.
Konuşulanlardan önce, Hulki Cevizoğlu'nun giderek daha çok benimsediğini düşündüğüm program formatı hakkında ve meta ile alakalı bir iki laf etmek isterim:
Ceviz Kabuğu, türünün tek örneği kalmış gibi duruyor ve kaldırılmasına üzülürüm, ama, giderek –benim açımdan– buruk tadlar vermeğe başladığını da eklemeliyim. Özünde, Ceviz Kabuğu'nun yapmak istediğini sandığım şeye karşı değilim. Peki, ne yapmak istiyor bence?
Tamamen tarafsız olduğu iddiasında değilim, bir tür karşı-bilgilendirme yapmak istiyor. Efkâr-ı umumiyeyi istediği gibi şekillendiren medyamıza bir alternatif bilgi kaynağı olmağa çalışıyor gibi çoğu zaman. Bir çeşit karşı-propoganda da diyebiliriz fakat 'propoganda' gibi yoğun ve ağır anlamlar içeren bir kelimeyi kullanmak istediğimden emin değilim. Bunu demek, eğer benim de tamamen tarafsız olmadığım anlamına geliyorsa, buna da itiraz etmem.
Buna karşılık, popularite amaçlı zorlamalara sapmağa gerek duymasına da; gerek konuklarını kendi aralarında, gerekse de konuklarıyla kendisinin horoz döğüşüne girişmesine izin vermesi, sevk ya da teşvik etmesine de itiraz ediyorum...
Seçilen tarz, amaca (yani benim zannettiğim, varsaydığım amaca) negatif etki yapıyor; ve hem seviyesi, hem faydası hem de etkisi kimvurduya gidiyor.
Şimdi gelelim dün geceki konuya. Programın konusu, Hulki Cevizoğlu'nun sitesinde şöyle tanıtılmış:
Medeniyetin beşiği olarak gösterilen batı ne kadar medeni? Batı bilimde gerçekten üstün mü, batıdaki bilimin kaynağı ne?..
"Doğu, İslamdan çıkmadıkça bilimde ilerleyemez" görüşü, "Hıristiyan Misyonerliği"nin sinsi bir propagandası mı?..
Batı bugünkü bilimsel üstünlüğünü Müslüman bilgin ve düşünürlere mi borçlu?..
Kilisenin yönetimindeki eli kanlı bilim düşmanlığının tüyler ürpertici boyutları..
Bizans İmparatoru 2. Manuel'in, "Muhammed vadettiği inancı kılıçla yaymadan başka hangi yeniliği getirmiştir" sözlerini tekrarlayan Papa 16. Benedict haklı mı?
Tüm bu soruları yazar Cengiz Özakıncı ve Dücane Cündioğlu canlı yayında Ceviz Kabuğu'nda tartışıyor.
Ben bu metni okumuş da değildim, programı da tesadüfen izledim zaten. Bu tanıtımdan yola çıkarsak, geriye dönük bir bakışla, özellikle İslam aleminin bilime katkıları ve tabii ki bunun içinde Türklerin de katkıları filanın konuşulacağı beklenir. En azından ben onu beklerdim.
Çok da öyle olmadı. Programın odak noktası Papa'nın Türkiye'ye yapacağı ziyaret ve bu ziyaret ile ilgili tepki oluşturmak gibiydi daha çok.
Buna benim itirazım var mı?
Hayır, aslında yok.
Papa'nın, hele de onca abes laftan sonra, buralara gelmesini hiç bir şekilde tasvip etmiyorum.
Başka zaman gelmesi?
Walla.. gelsin, biz de gidelim tabii ama, devlet başkanı olarak ve devlet başkanı gibi..
Önce Ankara'ya gitsin, istemiyorsa Anıtkabir'i tavaf etmesin ama diplomatik görüşmelerin yeri Ankara'dır. Daha sonra da, usulen, İstanbul'a da gelir; Boğaz'a karşı şiş kebap ve gül suyu muhabbeti yapar, bir iki müze de gezer. Arada da, vakit varsa, Fener'e de uğrar.. Bu işin raconu budur.
Neyse. Ceviz Kabuğu'na dönecek olursak; program Papa'nın ziyaretinin iptali değilse de, anlamsız kılınması için yapılmış gibiydi –ki, benim buna itirazım yok. Fakat, bunu çok acemice ve yüzüne gözüne bulaştırarak yaptı bence.
Nasıl yüzüne gözüne bulaştırdı?
Konukların en azından birisini, Dücane Cündioğlu'nu bu yönde bilgilendirMEmiş olduğu aşikardı. O yüzden de, program çok garip seyretti.
Burada hemen, araya girip, bir iki şeyi söylemem lazım. Ben, Dücane Cündioğlu'nun yazılarını aradabir okumak gayreti sarfetmişimdir. Bir kitabını da okumuşum galiba, ama hangisi olduğunu ne hatırlayabiliyorum, ne de şu anda bulabildim. Kitaplıkta bir yerlere konmuş, koydunsa bul; ya da ben yanlış hatırlıyorum, belki de okumadım. Neyse. Dücane Cündioğlu ile ben bir türlü rezonans yakalayamadım. Başka şekilde söyleyecek olursam, ben bir Dücane Cündioğlu hayranı değilim. [Son dakika notu: Hatırladım sonunda. Hatta kitap hakkında bir şeyler de yazmışım.Yanlış. Hafızam beni yanıltmış. Okuduğum eseri yok. Henüz.]
Cündioğlu'nu çok fazla takip etmediğim için midir bilmiyorum, ama, programa bağlanan Yaşar Nuri Öztürk'ün cepheden ve bodoslama ve sürekli imalarla hep Dücane Cündioğlu'na giydirmesinden benim anladığım kadarıyla, Dücane Cündioğlu bir Fethullahçı. Dedim ya, Yaşar Nuri Öztürk'ün dediklerinden ve Dücane Cündioğlu'nun bunlara tekzip edici bir tepki vermeyişinden ben onu anladım. Yanılıyor olabilirim.
Bunun haricinde –ki, bu giydirmeler epeyi sürdü–, Yaşar Nuri Öztürk'ün temas ettiği nokta bence yerindeydi:
'Dinler Arası Diyalog' ismiyle gidip Papa'nın karşısında arz-ı endam etmeği ben de aşağılayıcı bulmuştum ve hala daha hem gereksiz hem de yanlış yapıldığını düşünüyorum. Dinler arası diyalog iyi fikirdir de, muhataplarının doğru seçilmesi gerekir.
Papa ile birisi konuşacaksa, bu ya bizim Cumhurbaşkanımız olmalı, ya da Diyanet İşleri Başkanımız. Münhasıran İslam adına konuşulacaksa, bu, Diyanet İşleri Başkanımız olur. Karşıdaki bir dinin başı ve aynı zamanda –sembolik de olsa– bir devlet başkanı ise, İslam adına hiç bir sivil insiyatif buna denk gelmez benim gözümde. Kısacası o çok yanlıştı bence.
Yaşar Nuri Öztürk'ün, bugünkü gelişmeler bağlamında ya da bundan bağımsız olarak bunu eleştirmesi, yerden yere vurması son derece normal ve gerekli. Kabul. Ama, konudaki dahlinin ne kadar olduğunu benim bilmediğim, Dücane Cündioğlu'nun bu şekilde sürekli fırçalanması bence hiç de hoş değildi.
Yanlış tarafta olsa bile, Dücane Cündioğlu'na bu şekilde giydirmek, bence, programın hem tadını kaçırdı, hem de etkisini azalttı –ki, programın zaten yanlış odaklanmış olduğunu düşündüğümü daha önce de söyledim.
İşin doğrusu, program, Yaşar Nuri Öztürk'ün telefonla bağlanmasından önce şirazesinden çıkmış gibiydi. Hulki Cevizoğlu'nun Dücane Cündioğlu'na bir sorduktan sonra, aldığı cevabı bir türlü beğenmeyip, bununla hem Dücane Cündioğlu'nu itham eder hale gelmesi, hem de ısrarla istediği cevaba zorlaması çok abesti...
Hulki Cevizoğlu'nun sorduğu soru, mealen şöyleydi: 'İslam bir kılıç dini midir?'.. ve anladığım kadarıyla, beklediği cevap da 'Hayır, kesinlikle öyle değildir. İslam bir sevgi, rahmet, huzur, barış, esenlik vs. dinidir. Hiç, ama hiç bir şekilde şiddet kullanımına cevaz vermez'.. cinsinden 'siyah değidir, beyazdır' cevabıydı..
Evet, yarışmayı kazanacak cevap –anlaşıldığı kadarıyla– buydu, ve bu sayede Papa'ya müstehak olduğu cevabı da verecektik..
Fakar, Dücane Cündioğlu bir türlü bu kadar kesin konuşup kestirip at(a)madı. Benim takdir ettiğim bir dürüstlükle, Kuran'da savaş ve savaşla ilgili şiddet kullanımının geçtiği çok sayıda ayet olduğunu, Hz Muhammed'in de hayli sayıda (60 dediydi, galiba) savaşa katıldığını söyledi.
Büyük talihsizlik.. Cündioğlu, bir türlü, İslam'ı savaşsızlıkla vaftiz edemiyor.. Üstelik de, güya İslamcı..
İşte bu noktada, daha önce [o kısmı ben seyretmedim] başka bir sebepten kendisine cevap hakkı doğ(urul)muş olan Yaşar Nuri Öztürk telefonla bağlanır ve herkese lüzumlu cevapları o güzelim belâgati ve Kemalist müslüman haşmetiyle verir..
Hem Cündioğlu hem de Papa ağzının payını almıştır artık.
Fakat, orada bitmedi.. Programın herhalde yüzde 90'ı bu minvâl üzerinde dolandı durdu. Papa'ya ağzının payını vermek.. Batı'nın çirkinliklerini gravürlerle, resimlerle ve yazılı metinlerle göstermek ve göstermek.. ve aradabir bağlanan izleyicilerin Papa'yla ilgili önemli şeyler söylemesinin yanısıra, faks ve kısa mesajlarla Cündioğlu'nu Orhan Pamuk'a benzeterek aba altında hakaretler gönderdikleri ve bir marifetmiş gibi bunların Cevizoğlu tarafından okunması..
Pogramın bir yerinde, 'habu bağa ders olsun...' diyen Cündioğlu'na hak verMEmek elde değil, ama, benim Cevizoğlu'na kızgınlığımın (ki, evet kızgınım) orada değil; bambaşka bir yerde ve bence çok da önemli.
Cündioğlu, ister Fethullahçı olsun, isterse de başka bir şeyci, öncelikli olarak kendi içeriği ile değerlendirilmeliydi ve Cevizoğlu bunu hep es geçti. Cündioğlu'nun, söylemek fırsatı bir türlü verilmemiş olsa bile, lafı hep kesilmiş olsa bile, çok önemli bir tezi ya da tespiti olduğunu hep atladı Cevizoğlu.
O tespit de şuydu:
Oryantalistler, İslam dünyasının altın çağını 4 asır olarak zikrederler ve hemen ardından da Batı'daki Rönesans ortaya çıktığı için, denklemden Türkleri çıkarır, bu topraklardaki medeniyetimizi yok sayarlar.
Bu tez, milliyetçi Arapların da işine gelir. Onlar da, Türklerin, İslam medeniyetinin gelişmesine hizmet etmek bir yana, gelişmeye engel oldugunu, durdurduğunu ve üstünlüğün Batıya geçmesine yol açtığını söylerler.. Yani, müsebbip Türklerdir...
İranlılar da bu teze katılırlar, fakat kendi medeniyetlerinin ayrı bir çizgide devam ettiğini söyleyerek –Türkleri yoksayıp– kendilerini ayırırlar.. [Dolayısı ile, Batıdan sıtkı sıyrılmağa başlayan yeni nesil de, bula bula, Doğu'yu temsil ettiğini düşünerek, bu toprakları atlar ve İran'a uzanmağı tercih etmek ihtiyacı duymağa başlar... –bu benim kişisel yorumumdur]
Aynı mavalları, bizim, sağcı, solcu vs bütün aydınımız da –değişik şekillerde de olsa– tekrar ederler...
Cündioğlu, bu konuda uzun yıllardır çalıştığını, bunun böyle olmadığını söylemeğe çalışıyordu –lafı kesilmediği ve konu tekrar Papa vs.ye kaydırılmadığı nadir anlarda..
Ben de, ekranın beri tarafında, gece boyunca kahrolup kıvrandım..
Adam (Cündioğlu), bugüne kadar, Oryantalistlerin kuyruğunda giden bizim (sağcısı, solcusu, hepsi dahil) kendi aydınlarımızın salakçasına yanıldığını, kandırıldığını söylüyor ve bunu destekleyecek şeyler de söyleyecek donanımı var –bu belli. En azından tezi onemli ve ciddi.
Adamın söylediği şeyin dincilikle alâkalı tarafı da yok; bilâkis, diğer din kardeşlerimizin bizi dışladıkları çok önemli bir konuda söyleyecek şeyleri var.
Çağdaş, laik ve sosyal hukuk devletimizin temellerine dinamit de koyacak laflar etmeyecek, tam tersine, üzerimize sinmiş olan aşağılık duygumuzun temelsiz ve anlamsız olduğunu, öyle olMAması gerektiğini de gösterecek şekilde dile getirecek.. belli.. yeter ki konuşmasına izin versin..
Ama, olmuyor, olamıyor; olmadı bir türlü..
Varsa yoksa, hamasi (ve geçici) anti-Batı nutukları, ve 'gelme Papa, yemeğe biber katarız' horozlanmaları..
Yazık oldu..
Cündioğlu'nun konuşmasına izin verilmeliydi bence: Önemli şeyler söyleyecekti.
Değil Fethullahçı, isterse Hizbullahçı olsun –o ayrı, bu ayrı– diyeceklerini duymamız, dinlememiz gerekiyordu.
Umarım bunları yazar; ve ben de rastlar okurum.
Ha.. evet, bundan başka, bence programdan çıkan tek önemli şey de bir izleyicisi önerisiydi: Papa geldiğinde Ayasofya'nın etrafında 1 milyon kişilik bir etten çember oluşturmak fikri..
Bir milyonu bulmak mümkün müdür bilemem, ama, anlamlı bir rakkamla –taşkınlık yapıp mesajın hedefini şaşaırtmadan– bunun yapılması gereklidir bence.