Devlet ve millet

Bu yazı, 29 Mayıs 2007 tarihinde, Star gazetesinde Mahir Kaynak imzası ile ve 'Devlet ve millet' başlığıyla yayınlandı.

Önümüzdeki seçim ülkemizde iyiye gidişin simgesi olmayacak gibi görünüyor. Bu kanıya seçim sonuçlarını tahmin ederek ve oluşacak iktidarın niteliğine bakarak varmıyorum.

Ancak, seçim propagandasının ana temasının halkın egemenliği ve buna karşılık devletin etkisinin azaltılması üzerine yoğunlaşacağını görerek ürperiyorum.

Devlet iyiye gidişin, demokrasinin ve halkın beklentilerinin önünde bir engel olarak sunulacak ve devletle halk birbirinden farklı hatta rakip olarak gösterilecektir. Bir seçim için bundan daha kötü bir strateji belirlenemezdi ve biz bunu becerdik.

Herkes şunu bilmelidir ki hiçbir toplumda devlet yok edilemez. Onu yok ettiğinizi sandığınız zaman bir başka gücün onun yerini aldığını önce fark etmeyebilirsiniz ama bir süre sonra bir gücün, üstelik size tamamen yabancı olan birinin iliklerinize kadar egemen olduğunu görürüsünüz.

Bu nedenle devletin etkisinin azaltılması yönündeki söylemlerin gerçekte var olanın yerine bir başkasının konulması amacını taşıdığı açıktır.

Bu durum önümüzdeki seçimin yönetimin değişmesinden öte bir anlam taşıdığı ve egemenliğin el değiştirmesini hedeflediği anlamını taşır. Bugün yaşadığımız gerginliğin ve demokrasi dışı sayılan ihtimallerden söz edilmesinin nedeni budur.

Çünkü seçimlerle yönetim değiştirilebilir ama egemenlik her zaman güçle elde edilir. Seçimlerle değiştiği zannedildiği zaman bile arka planda bir güç vardır.

Egemenliğin el değiştirmesi ya da niteliğinin farklılaşması doğaldır. Ancak bir gücü bertaraf ederken yerine neyin konulduğunun bilinmesi ve bu sürecin dünya şartlarıyla uyumlu olması gerekir.

Devlet egemenliği yerine halkın tercihlerinin ikame edildiği biçimindeki iddia geçersizdir. Çünkü yeni egemen güç de devlet tarafından temsil edilecektir.

Yani, devletin etkisi bertaraf edilmiş olmayacak sadece bir gücün yerine başkası konulmuş olacaktır. Eğer ülke içinde devletin etkisi azalmışsa bu gücü dışardan birilerinin kullandığı sonucu doğar.

Türkiye’de devlet-millet karşıtlığı yaratmanın gereği yoktur. Böyle bir ikilem ancak egemenliğin yabancı bir güç tarafından kullanılması halinde geçerli olur.

Ülkemizde, devletin yapısının değişmesinin ve yeni dünya şartlarına uygun bir yapının oluşturulmasının gerektiği doğrudur ancak bunun kadar doğru olan başka bir şey de uluslararası güçlerin ülkemizdeki egemenliğe talip olduğudur.

Yapacağımız şey değişim sürecinde egemenliğin başka ellere geçmesine imkan vermemektir. Bunun yolu devlet-millet ayırımı yapmak yerine birlikte yeni bir yapı oluşturmaktır.

Bu, kadroların değişmesiyle değil düşüncenin değişmesiyle gerçekleştirilir. Bu konuda kendi düşüncelerimi özetlemek istiyorum.

İlk işimiz halkı, milleti yeniden tanımlamaktır. Bana göre birlikte yaşama iradesine sahip, gelecek tasavvurları aynı olan insanlar milleti oluşturur.

Yani milletin tanımında din, dil, soy gibi sosyolojik faktörler değil insanların zihninde oluşan birliktelikler belirleyicidir.

Devlet bu amaçları gerçekleştirmek amacıyla oluşturulan örgüttür ve imkanların elverdiği ölçüde güçlü kılınmalıdır. Zayıf bir devletin güçlü halkı olamaz.

Devlet hiçbir ekonomik, siyasal doktrine göre yapılanmak zorunda değildir. Kendi yolunu şartlara ve hedeflerine göre belirler. Benzeyerek değil yaratarak var olunur.

Mahir hocayla bu kadar örtüşmek benim de canımı sıkmağa başlamadı değil. Ya, benim dediklerimi o, bir hafta sonra başka kelimelerle söylüyor; ya da bir ay, beş ay, on gün önceden o yazmış oluyor.

Çok can sıkıcı, cok.

Bu nahoş tesadüfleri bir yana bıraksak bile, durumun ciddiyeti azalmıyor malesef; artıyor sadece.

Aydınımız, elitlerimiz, kendi elleriyle kendi yönetim örgütüne saldırıyor. Bunun kadar vahim başka birşey aklıma gelmiyor; bu bir kanser vakasıdır.

Erken teşhis mi değil mi, bilmiyorum. Zaten, ameliyatla kesilip alınacak bir şey de değil. Gerek de yok. Bir farketsek bu basit fakat vahim realiteyi, gerisi kolay.

Ah bir farketsek..