Muazzez Özlem Kakafonisi..

Benim açımdan, bu meselenin tek sorumlusu Cevdet Akbay'dır :) Benim açımdan, çünkü konuyla uzaktan yakından alakam olmadığı halde onun yazdığı bir yazıya gözüm takıldı ve bir kısmına itiraz ettim. Sonunda tatlıya bağlandı mı bilmiyorum. En azından kavga etmedik --ki, bu devirde bu çok önemli bir farktır :)

Fakat, tabii ki, dünyanın iki ucundaki sıradan iki fani yazı yoluyla konuşmuş ve iyi kötü bir noktaya yaklaşmış demek meselenin bütün dünya alem için hallolması anlamına gelmiyor.

Gelseydi çok iyi olurdu, ama, gelmediğini Özlem Albayrak imzasıyla Yeni Şafak'ta çıkan yazıda görebiliyorum.

Yazıyı okudum. Sadece konu ile alakalı bulduğum kısımları alacak olsam cidden haksızlık edeceğim çünkü kala kala bir iki cümle ya kalır ya kalmaz..

Daha da beteri öyle bir şey yaparsam, bunun emsal teşkil edeceğinden korkarım; benzer şekilde birileri benim yazdıklarımın konu ile alakasını sorgulayacak olsa, yazdıklarımdan geriye pek bir şey kalmayabilir. O yüzden, öyle yapmayacağım; yazılanın arasına yazacağım.

Muazzez İlmiye'nin düşüncesi
Başlığa dikkat.. Burası önemli.. çünkü bu yazıda düşünceden bahsedecek anlamına geliyor gibi. Aralarındaki samimiyet de dikkat çekici --hanım-manım gibi hitap teferruatlarıyla vakit kaybetmiyor. OK, itirazım yok.

Ben de ondan cesaret alarak 'Muazzez hanım Özlem hanım Kakafonisi' demek yerine 'Muazzez Özlem Kakafonisi' dedim.

Kısa ve özlü oldu, tasarruf etmiş oldum. Fakat, yazının içinde 'hanım' ya da 'bey' türü hitapları kullanmağa devam edeceğim.

Aranızda, Muazzez İlmiye Çığ adını bundan altı ay öncesine kadar duymuş olan var mıydı? Cehaletime verin, ben duymamıştım. Ta ki, başörtüsünü ilk kullananların Sümerler'de fuhuş yapan Tapınak Rahibeleri olduğunu söylediği için yargılandığını öğrenene kadar.

Daha önce yazmıştım. Aramızda benzerlikler olduğu kesin. Ben, gerçi bir kaç sene öncesinden duymuştum ama önemli değil. Bu, olsa olsa aramızda cehaletin dereceleri açısından fark olduğu anlamına gelir.

Zaten, hiç duymamış olsak ne önemi var? Kişinin ne derece meşhur olduğu mu, yoksa ne dediği midir önemli olan?

Karşımızda, önünde akan suların durduğu, gıkımızı çıkaramayıp, itirazımızı çıkınımıza koyduğumuz, düğmelerimizi ilikleyip, saygıya garkolduğumuz bir bilimizm vakası daha vardı işte. Yani bu bilgiler kil tablet ve yazıtların günümüze tercümesinden elde edilmiş akademik veriler olduğu için, teşrih etmeye kalkışacakların, eleştiri getirmeye niyetleneceklerin lafları ağızlarına tıkandı. 'Hrant'a, Elif'e gösterilen ilgi neden bilimkadınından esirgendi' girişleriyle 'düşünce özgürlüğü' yazıları birbiri ardına sökün etmeye başladı. Sonuçta da, 'Ülkemi AB'ye şikayet etmeyeceğim' diyerek Milli Şef dönemi tarzı bir kahramanlık algısıyla vatanseverliğini barkodlayan bilimkadınının, "geniş medya desteğini arkasına alan" herkes gibi, suçsuzluğuna karar verildi.

Öyle mi olmuş? Olabilir; ben takip etmedim.

İş işten geçtikten sonra anlaşıldı ki, davanın konusu, hiç de öyle "bilimin dine karşı zaferi" falan değilmiş. Ne Sümerlerle, ne de tabletlerle ilgisi olmayan 'camilere aşk odası yapılsın, imamlar genelevlerde nikah kıysın' şeklindeki galiz hakaretlermiş.

Buradaki "anlaşıldı" kelimesi var ya.. dananın kuyruğu orada kopuyor bence.. yani yazıya başlar başlamaz, 'anlaşıldı' değil de 'anlaşılmadı' ya da 'yanlış anlaşıldı'..

Öte yandan, bu paragrafı okudukça, güleyim mi ağlayayım mı, bilemiyorum.

Kemalistleri savunmak bana mı kaldı diyorum bir yandan; bir yandan da Muazzez hanımın avukatı ben miyim diyorum; öte yandan da, bu kadar yanlış anlamak ya tahsille ya da zorlama ile olur diyorum..

Özlem hanımın durduğunu sandığım yeri anladığımı sanıyorum. Okuyucuyu heyecana, ölçüyü kaçırırsa da galeyana getirmek.. Galeyan peşinde olduğunu sanmıyorum, ama ölçüyü kaçırırsa o noktaya gelebileceğini söylüyorum.

Peki de, ölçü nedir? Ölçü tayincisi en miyim? Hayır, tabii ki ben değilim.

Ama, ölçü insaf olsa çok iyi olur.. Şöyle:

Bu ülkede, Kemalizmin en heyheyli zamanlarında bile, kimse çıkıp "'camilere aşk odası yapılsın, imamlar genelevlerde nikah kıysın' şeklindeki galiz hakaretler"de bulunmadı --en azından ben duymuş değilim.

Şu anda aramızda olan Kemalistler için aynı şeyi belki söyleyemem, ama orjinal Kemalistler için bir sürü şey söylemek mümkün olsa da bu kadar salak olduklarını iddia etmek zordur...

Özlem hanım, nedense, parmağa parmağa bakmakta ısrar ediyor. Muazzez hanımın itiraz ettiği şeyin, ipin ucu çoktan kaçmış olan 'folklorik imam nikahı' olduğunu ya hiç görememiş, ya da görmek istememiş..

Bütün kadınların kadınların mağduriyetine karşı tavır almaları şart değil tabii, ama, 'folklorik imam nikahı' yoluyla mağdur olan kadınlar hakkında da bir iki kelime etmesini beklerdim Özlem hanımdan. Ben bulamadım; bakın bakalım siz rastlayacak mısınız?

Vatanseverliğini, ülkesini şikayet etmeme sözüyle kanıtlamış Muazzez İlmiye'nin, 2004'te köpekleri denek hayvanı olarak yurtdışına kaçırmakla suçlanan kızı Yuli Weston'ın Türk olarak anılmaktan rahatsızlık duyarak annesinin kim olduğunu gazeteciye zorla söylemiş olmasının konumuzla ilgisi yok tabii. Ama belli ki, Cumhuriyet kadını, ulusperver değerlerini kendi öz kızına benimsetememiş.

OK. Bu büyük bir eksiklik. Bu durumda olan anne-babalar, hatta sülale mensupları hiç bir konuda hiç bir şey diyeMEmelidirler. Öyle değil mi? Soyunuzda bir çürük elma varsa, soyağacınız toptan susmalıdır yani..

Kızının işlediği suça benzer biçimde, 17 Mart 1985 tarihli Nokta dergisinde, "İnsanların denek olarak kullanıldığı bir laboratuar, HZİ'nin kobayları" haberine konu olan Muazzez İlmiye Çığ'a, muhabirler Semra Somersan ve Güldal Kızıldemir tarafından ise, bir türlü ulaşılamamış. Şimdilerde sayfa sayfa röportajlarını okuduğumuz bilimkadını o dönemde başkanlığını yürüttüğü vakıfta olup bitenleri anlatmak için medyanın karşısına çıkmamış. Elbette bunun da konumuzla ilgisi yok. Ancak, merkezi ABD'deki bir ilaç şirketine para karşılığı insan denekler bulma işini, bilime atfedilmiş dokunulmazlık nedeniyle suç olmaktan çıkaramayız ve bunu pek de vatanseverlik sayamayız, değil mi?

Yok. Sayamayız. Gerçi konuyla alakası olmadığını vurgulaya vurgulaya koskoca paragraf buna ayrılmış ve ben de ilgisini göremiyorum, ama, evet, orada sanki bir şeyler var..

Var da, tam olarak ne olduğunu da anlayamadım. Kesinleşmiş bir suç mu var; varsa nedir; konumuzla alakası nedir.. bilemiyorum.

Ama, olsun. Aklımıza gelen şeyleri yazabiliriz. Köşe bizim köşemiz, blog da bizim blogumuzdur sonuçta..

Aynı mantıkla bakılınca, İlmiye Hanım'ın camiler ve imamlarla ilgili sözlerinin de, düşünce özgürlüğü bağlamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği tartışılır.

Burada ilginç bir espri buluyorum ben.

O da şu ibare ile başlayan kısım "aynı mantıkla bakılınca"... ya da böyle diyerek alakasız şeyleri bir araya getirmenin mantığıyla bakmak.. hoş bir espri.. keşke bir de fıkra köşesi olsaydı Özlem hanımın..

Çünkü, düşünce, eleştiri içerebilmesine rağmen, hakarete vardığı anda bir diğer özgürlüğü ihlal etmiş, yani sınırı geçmiş demektir.

Doğru. Ama, bunun hakaret olduğunu belirlemek gerekiyor önce. Öyle değil mi?

Yani "ben demokratik hakkımı ve özgürlüğümü kullanarak toplumun kutsallarına hakaret edeceğim" diyemezsiniz anlamına gelir bu. Örneklersek, düşünce özgürlüğünde zirve yapmış bir batı kentinde, "komşuma işkence, tecavüz etmek istiyorum" diye düşünseniz bile, yüksek sesle söyleyemezsiniz. Çünkü bu argümanlar, batı'nın insan hakları çerçevesinde korumaya aldığı birtakım değerleri imler. Dolayısıyla, düşünce özgürlüğünüz, toplum değerlerinin tahrifi söz konusuysa sınırda durmalıdır.

Hay Allah.. Benim bildiğim 'Batı'da böyle bir şey yok. Son bir iki ay içinde değişmiş olabilir tabii; ama "komşuma işkence, tecavüz etmek istiyorum" deseniz sizi kimsenin hapse atacağını sanmıyorum. Ta ki, bunu fiile dökünceye kadar kimse sizin kiminle ilgili ne fantezileriniz olduğuna karışmaz..

Fakat, bunun da bu konuyla alakası yoktur ki.. Bir sürü açıdan yoktur. Batıda neyin nasıl olduğunu bu yazının arasına sıkıştırmanın na anlamı vardır? Burada kimse bu tür bir şey demiş değil. Kime "komşuma işkence, tecavüz etmek istiyorum" ya da ona benzer şey demiş değil.

Bu tür benzetmeler zaten hep sorunludur bence. Konuyu getirip "toplum değerlerinin tahrifi"ne bağlayacak olursak, ondan çoook önce sabahtan akşama kadar birbirine en olmadık galiz küfürler eden sıradan vatandaşlarımızı ipe çekmek gerekmez mi?.

Öyle ya, ana-avrattan başlayıp, din ve Allaha kadar uzanan çok 'zengin' bir küfür argomuz vardır ve bunların önemli bir kısmı da "işkence, tecavüz etmek istiyorum" kapsamındadır.

Neyse. Konuyla alakalı değil dedikten sonra ben de uzatmayayım.

Bu nedenle de işte kalkıp, tamamı Müslüman ve kadınların yarıdan fazlasının örtülü olduğu bir toplumda, –söylenenlerin aksine laiklik ibadet özgürlüğünü ve toplum değerlerini teminat altına almayı taahhüt eder– ortak algı sisteminde "değer" sayılan konular hakkında, bu şekilde konuşamazsınız.

Şimdi.. 'bu nedenle' dediği yerde işler karışmağa başlıyor. Çünkü, saydığı şeylerin kural olduğunu kendisi farzediyor; söylenen şeyin de ne olduğunu kendisi belirliyor. Sonra da 'bu nedenle ... bu şekilde konuşamazsınız' diye bitiriyor.

Ben de, arada anlamlı olan ne dedi diye merak ediyorum..

Konuşursanız, mahkemede beraat etseniz de ve üç beş Kemalist tarafından 'ağzına sağlık' diye taltif görseniz de, toplum vicdanında sizi yaşlılık dahil hiçbir 'hafifletici neden' kurtaramaz. Biliminsanı olarak değil, din üzerinden reyting devşirmeye çalışan bir bunak olarak kalakalırsınız ortak hafızada. 'Objektif bilimden ne subjektiflikler çıkarmış' konusuna yaptığınız kişisel katkılar da cabası...

Üç beş Kemalisti geçelim. Onlar artık önemli değil. 'Hafifletici neden' filanı da ciddiye almak gerekmez.

Fakat, 'din üzerinden reyting devşirmeye çalış'mak.. evet, burada azıcık duralım.. Muazzez hanımın öyle yapmış olabileceğini kabul ederim --hatta ben bile onu yapıyor olabilirim--, fakat, Özlem hanımın yaptığı tam olarak o ('din üzerinden reyting devşirmeye çalış'mak) değilse, başka nedir bilmiyorum.

Konunun özü --yani, Muazzez hanımın işaret ettiği şey-- 'folklorik imam nikahı' uygulamasının şirazesinden çıkmış olmasıydı. Muazzez hanım bunu biraz çiğ ifade etmiş, olabilir; Muazzez hanım ya da kızı başka bir şeyden dolayı mahkemeye verilmiş hatta suçlu da bulunmuş olabilir; ama, konunun özünü değiştirmez ki bütün bunlar.

'Folklorik imam nikahı' uygulaması şirazesinden çıkmış mı, çıkmamış mıdır? Bu uygulama kadınları mağdur etmek poyansiyeli taşıyor mu taşımıyor mu?

Onca ıstılah-ı fenniyye arasında, Allah rızası için --bir defalığına olsun--, Özlem hanım parmağa değil de işaret ettiği yere baksaydı gam yemezdim..

Ama, yok, tipik bir propoganda yazısı yazmış..

Kime, ne faydası var?