Hrant Dink ve Enteresan Başka Şeyler

Bugün Gazetesini nasıl bilirsiniz? Walla.. ben pek bilmem.

Yani, çok zamandır hangi gazetenin neci olduğunu şaşırdım. O yüzden de ya hepsine önyargılıyım ya da hiç birine. Kısacası, kafam karışık.

Neyse, 03 Şubat 2007 tarihli Bugün Gazetesinde Nuh Gönültaş'ın bir yazısı var. Yazı ilginç, ama benim açımdan bir maddi hata içeriyor. O da şu, ilk, paragraf:

Hrant Dink cinayeti hakkında her şey yazıldı çizildi. Fakat Hrant Dink'in "Ermeni soykırımı" hakkındaki düşünceleri kargaşa içinde kayboldu gitti. Oysa Hrant Dink'in ağzından asla "Ermeni soykırımı" diye bir kelime çıkmadı. O bunu hiç söylemedi.
Bu doğru değil. Dink, Reuters Haber Ajansına verdiği bir demeçte (Kasım 2006) şunları söylüyor. {Bu konuda daha geniş detaylandırılmış bir yazim olmuştu, onu bu linkte okuyabilirsiniz.}
Siz soykırım yerine daha yumuşak ifadeler kullanıyordunuz. Reuters'a verdiğiniz demeç bir üslup değişikliği mi?

–– Hayır! Her zaman konuya yumuşak yaklaşmak gerektiğini söylerim ama karşımdaki 'Sizce bu soykırım mıydı?' diye net bir şekilde sorarsa kendi bildiğimi inkar etmem.

Yani Reuters'a 'Bu bir soykırım' dediniz.

–– Evet, aynen böyle dedim. Benim algılamam böyle. Ben bunu her zaman söylerim zaten! Ama elimden geldiği kadar Türkiye içerisinde, özellikle Türkler ile konuşurken o kelimeyi kullanmamaya azami gayret gösteriyorum. Biliyorum ki bu kelimenin muhatabı oldukları için üzülüyorlar.
Şimdi.. evet, Dink, burada cereyan eden olayların bir soykırım olduğunu söylüyor. Bu böyle. Tek farkı, Türklerin bu kelimenin muhatabı olmaktan üzüntü duyduğunu eklemesi...

Yani, Nuh Gönültaş'ın dediği doğru değil: Dink, "Ermeni soykırımı" demişti. Demiş olmasına demişti de, sorumlusu olarak pek de Türkleri görmediğini aşağıdaki satırlardan da anlamak mümkün.

Bunlar ilginç.

Benim açımdan ilginç, çünkü, Gönültaş'ın bahsettiği kitabı ben okumuş değilim...

Hem ilginç hem de yeni.. Özellikle de Dink'in dile getirdiği bazı detaylar.

Devam edelim.
O sadece bir kurban ne yazık ki! Hrant Dink ile ölmeden önce yapılan son röportajlardan birini Aydoğan Vatandaş yaptı.

Bu röportaj Vatandaş'ın "Asala Operasyonları | Aslında ne oldu" adlı kitabında yer aldı. Burada Hrant Dink, Ermenilere uygulanan tehcirin arkasında Saray döner sermayesine hâkim olmaya çalışanların olduğunu söylüyor ve tabii ki Ermeniler ile Yahudiler arasındaki ekonomik çekişmeye dikkat çekiyor!

Bu nokta çok önemli. Hatta o zamandan bu yana Türk Derin Devleti içinde yapılanan, ittihat ve terakki geleneği ile birlikte bu günlere kadar gelen yapının ermeni tehciri konusundaki yoğun etkisini bir Ermeninin dile getirmesi önemli olmalı.

Burada adı geçen kitabın detayları bu:

Asala Operasyonları

Aslında Ne Oldu?

Yazan: Aydoğan Vatandaş

ISBN: 975-2976-41-7

Okumamış olduğuma hayıflanıyorum. İlk fırsatta okumam lazım. Neyse. Yazının geri kalan kısmına da bakalım isterim:
Bakın ne diyor Hrant Dink: "Ben buna Almanları muhakkak katarım. Rusları kesinlikle katarım ve Amerika'yı da kesinlikle katarım. Bütün bunların hakikaten o zaman, yeni bir fil gibi etrafı yıkıp geçen o yöntemlerinin çok etkili payının olduğunu düşünüyorum.

Hatta bana sorarsanız baş sorumluydular derim. Ama tabi bunun içerisinde, Türkler demeyelim, o zaman Osmanlı'nın İttihat ve Terakki yönetiminin çok net olarak içindeki bu lider kadrolarının o gün artık kafalarında oluşturdukları ve hakikaten buna ilişkin destek de buldukları politikayı hayata geçirmelerinde özellikle Almanların ve Avusturya Macaristan imparatorluğunun çok büyük rolünün olduğunu biliyorum.

Belgelere bakınca her şeyi ne olarak görüyorsunuz. " "Abdülhamit reform sözü veriyor Ermenilerle ilgili. Bunları yapmak için bir takım çabalar içerisine bazen giriyor ya da girmiyor. Ama girmemesinde bir de bakıyorsunuz Almanların ya da Avusturya'nın etkisi çok büyük. Bu reformları uygulamana gerek yok diyorlar mesela.

Oysa belki o reformlar uygulansa bu kapışma o noktalara varmayacaktı. Ya da İngilizler ya da Fransızlar böyle, bu topraklara üstten bakan bir bakışla dayatmacı bir bakışla bir tür hamilik rolüne soyunarak burada yaşayan bir takım hristiyan kesimlerin hayatıyla oynamayacaklardı."

Dink, konuyu ne kadar sarih bir biçimde ortaya koyuyor. Konu tehcirde Sabetaycıların etkisine geliyor: "Bugün Ermenilerin içselleştirdiği tarihe baktığınız zaman da hakikaten bir Alman mililter gücünün arasında da Almanya'daki Yahudi sermayesinin var olduğu dile getirilir...

Ben Sabetaycılık gibi şeylerin de içine çok girmek istemiyorum. Evet, bahsettiğiniz İttihat ve Terakki liderlerinden bir kaçının, Dr. Nazım gibi falan, bunların Sabetay Sevi, yani işte yahudilikten dönme müslüman Yahudiler olduğunu söyleyen görüşler de var.

"Biliyorsunuz saray olgusu vardı, ve saraya ekonomik olarak hâkim olma meselesi de o dönem Osmanlı içerisinde yaşayan Ermenilerle Yahudiler arasında önemli bir yarışmaydı. Öyle kimi zaman Yahudiler, sarayın ekonomisine, ekonomik döner sermayesine bir tür sahip olabiliyordu.

Bazen Ermenilere kızardı padişah Abdülhamit, yayınlardı fetva, işte bundan sonra Osmanlı devlet ihalelerine Ermeniler girmeye gibi şeyler. Böyle Ermenilerle Yahudiler arasında sarayın döner sermayesine hâkim olma, ticarete hâkim olma gibi bir dipten giden yarışın olduğu bir vaka....

Ermeniler şöyle bir şey söylerler onu çok açık yüreklilikle söyleyeyim, "Aslında bizim başımıza gelenlerde Yahudilerin parmağı vardı" diye bir cümleyi kullanırlar.. Aydoğan Vatandaş'ın bu kitabı oldukça doyurucu bir eser olmuş. Hrant Dink röportajı da gündemi itibariyle ona saldıranların aslında kimin ya da kimlerin maşası olduğunu ortaya koyuyor!
Çok ilginç.. hem de çok çok ilginç..

OK, Gönültaş'ın son cümlesine iştirak etmek zorunda değiliz. Yani, bu cinayetin arkasında Yahudiler filan olduğunu söylemek anlamlı olmayabilir.

Fakat, Dink, daha anlamlı bulacağım şeylere işaret ediyor.. Bu topraklardaki soykırım denen şeyin arkasında nelerin ve hangi 'cenah'ların olabileceğine yönelik söyledikleri fevkalade enteresan...

Bu enteresanlığa, en son Reuters'e verdiği demeci de eklersek, Türkleri sorumlu tutmuyor olmasını da anlamak mümkün.

Peki de, Türkler niçin bu analizi yapamıyor? Yani, bugüne kadar pek yapamadı?

Niye bir Türk çıkıp bu analizi yapıp meselenin asıl taraflarını ortaya koymadı?

Bu sorunun bir kaç cevabı var. Ama, hangisinin daha az netameli değnek olduğuna karar vermek zor.. Benim aklıma gelenler şunlar:

1) Kurucu unsur olan Türkler, bu kadar derin ve ağır manipulasyonu kendilerine yakıştıramadıkları için, bunun sorumluluğunu da sineye çektiler.

Bu ihtimal akla yatabilir. Yatabilir de, akıllı bir davranış mıdır sorusunun cevabı bizi etrak-ı bi-idrak olduğumuza götürür.

2) Bunu çıkıp söylemeğe cüret edenler olduysa da, bu kadar derin ve ağır manipulasyonu yapabilenler onları da susturdu.

Bu 'susturdu'dan muhakkak onları fiilen ortadan kaldırdılar demek istediğim anlaşılmak zorunda değil tabii. Basın yayın yoluyla 'diiscredit' etmek, onların itibarlarını sarsamak, yerle bir etmek filan da bir yöntemdir ve bu kullanılmış olabilir denebilir.

Nitekim, bu bağlamda en son buna benzer sözleri söyleyen Yalçın Küçük'e sessiz sedasız ve derinden 'Kücüktür, mide bulandırır' fısıltısının yayıldığını biliyoruz. Etrak-ı bi-idrak, analizleri okumak yerine, bu tür şeylere daha kolay kanar...

3) Bu ülekede, en yoğun ataleti muhafazakar dediğimiz kitle temsil eder. Bu kelime ile, dinci filan gibi siyasal rengi olan kesimleri kast etmiyorum; kendilerine anlatılan gelenekselleşmiş inançları doğrultusunda yaşamak isteyen geniş halk kitlesinden bahsediyorum.

Bu kesimin en büyük itirazları İslam'a 'İsrailiyat' sokuşturulmuş olması olmakla beraber, birisinin çıkıp da Türkiye'deki İslamın Judaize edilmiş olduğunu söylemesini de kendilerine hakaret olarak alırlar.

Halbuki, bunu bir hakaret olarak almak yerine, 'acaba?' sorusunu sorabilsek, belki de daha derin manipulasyonları da anlamamız mümkün olacak.

Ama, olmuyor. Çünkü, bize 'Ya Allah, Ya Muhammed' {ve, bazılarımıza da ilaveten, 'Ya Ali'}' diyen herkesin lafının geri kalan kısmının da doğru olduğunu farzetmek gibi bir hasletimiz var. Yani, saflığımız illallahla karışık hayranlık verici boyutlardadır.

Birisi bizimle azıcık inanç rezonansı yapsın, biraz da sosyolojik empati yapsın yeter; canımızı alsa gıkımız çıkmaz..

Yahu, bir defalığına olsun, şu soruyu kendimize soramaz mıyız?

Tamam, anladık, doğu bölgemizdeki Ermeniler bize kalleşlik yaptılar filan. Ama, batı bölgelerimizdekiler ne yaptılar? Niçin onların da topyekün sürülmesini, yollarda heder olmasını istemiş olabiliriz ki?

Denklem, sağlamasında, bir türlü tutmuyor. Bugüne kadar söyelenler tutarlı değil.

Bu denklemin, bu sorunun muhatabı Müslümanlardır, Sünnilerdir, Alevilerdir, Türklerdir, Kürtlerdir, Çerkeslerdir, Boşnaklardır.. Kısacası, bu topraklarda yaşayan (ve, Ermenilerle ekonomik rekabeti olmayan) herkestir..

Evet, sizce bizim ne gibi --ve anlamlı-- bir gerekçemiz vardı?

Gerekçemiz var mıydı?

Gerekçe bizim gerekçemiz miydi?

Bu soruları sormamız ve bunlara cevap vermemiz lazım bence. Hepimiz ve tek tek.

Çünkü, saflık iyi de, bu kadarı hem Allaha reva değil; hem de sağlığımıza ciddi zaralar vermeğe başladı..