Yarı câhil.. eksik akıl.. neo-Müslümanlar..

İsmet Özel benim takdir ettiğim bir şairdir --serbest şiirden çok da anlamasam da 'Mataramda Tuzlu Su' isimli eseri beynimde çınlar..

Ek$i Sözlük'teki bir kayıta göre bu 'şizofreniyi en iyi anlatan' eserlerden birisi imiş...

Anlayışla karşılyor ve daha da beğeniyorum.. 'Mataramda Tuzlu Su' diyerek çok şey anlatıyor İsmet Özel...

Bunlardan birisi de ters-ozmoz (reverse osmosis) yaşadığıdır herhalde..

Bilirim.. delirtir insanı.. 'Deliler köyünden bir menzil aşkın' olanların geldiği yerdir bazan iman...

Fakat, geldiğiniz yerde ne bulursunuz?

Ben söyleyeyim mi.. Hayal kırıklığı..

Tıpkı bir Cemil Meriç hayatı gibi.. beyninizin en son, en karanlık deriniliklerini zorlaya zorlaya, gözünüzün nurunu, ömrünüzün en tatlı anlarını feda ederek uğraşa didine inancın taşra aydınlığından merkez zürefasının yakınına gelirsiniz sonunda..

Fakat, ne geldiğiniz yerde sizi pek kabul ederler, ne de sizin varmak istediğiniz yer odur...

Çünkü, vardığınız yerde karşılaştığınız insanların kahir ekseriyeti --ki, buna bu bağlamda ve kendileri 'inananlar' diyorlar-- bir şekilde (bazan fiilen) oraya doğmuş, ya da gökten zembille in(diril)miş, ya da --daha amiyane tabirle-- 'koyuldukları yerde otlayan' koyunlar, entellektüel israfın bi-emsal numunesi ('unique' for those who have a lesser grasp of their own language), ya da 'marka müslümanları'dırlar...

Folklorik ve şablonik bir tapınma silsileleri vardır.. Hiyerarşi de, aşağı yukarı, Hoca-Şeyh-Azam-Hazret-Peygamber-Tanrı şeklindedir.. Tabii, çoğu --bunu her ne kadar hemen reddecek olsalar da-- bu çizgide Tanrıya (Allaha) varmadan yorgun, bitâp düşerler.. en azından benim gözlemlerim, kanaatim bu yöndedir diyeyim.

Bütün bunları niçin söylüyorum?

Aslında çok sebebi var, ama, İsmet Özel'in bazı sözleri ve o sözlere verilen tepkiler beni bunları söylemeğe sevkediyor.

İsmet Özel'in ilgili sözlerini de buraya alıntılayacağım; ama, önce kısaca başka bir konuya temas etmek istiyorum.. Zekât konusuna..

Daha önceleri muhtelif yerlerde ben zekâtın bir servet vergisi olduğunu ve bu yüzden kapitalizmle çeliştiğini iddia ettim. Hala daha aynı iddiadayım. Ama, önemli olan benim iddiam değil; aldığım cevaplar bence...

Kişinin o yıl elde ettiği kârın değil, kişinin servetinin belli bir oranını bir vergi olarak dağıtmağı öngören emir olduğu açıkça ortada olduğu halde, 'inanan'ların hepsi bana zekâtın aslında öyle olmadığını filan anlattılar hep..

Yok işte. Zekât, buz gibi, bir servet vergisidir.

Ve, ömrünün önemli bir kısmını ticaretle geçirmiş bir peygamber tarafından iletilmiştir. Olmak ihtimali varmış gibi konumlandırılması yanlıştır, kaza eseri filan değildir bence...

Paranın para kazandığını başka kimse bilmiyorsa bile, Peygamber bunu biliyor olmalıydı. Biliyordu, ve bu emir 'kör parmağım gözüne, gözüne' gelmiştir. Sünnet dahi değil, farzdır.

Servetgedelere bunu söylemek bana kaldığı için üzgünüm; ama, evet, bence İslam, 'inanan'ların belli bir minimum emeği sarfetmedikleri takdirde servetlerinin erozyona uğramasını dayatıyor. İslam'da mülk (ve dolayısı ile de mülkiyet) Allaha aittir; kişilere değil.

Bunu açıkça söyleyEMEmek, zemaneye şerbet vermek --yani, riya-- değilse, derin bir cehalettir bence.

Neyse.

Şimdi gelelim İsmet Özel özeline --ve onun konumuzla alâkasına..

İsmet Özel'in 'Sorulunca Söylenen' (İstanbul, 1999) adlı eserinde yer alan {Serpil Gülgün tarafından yapılan} bir röportajından alıntılanan aşağıdaki pasajları başka bir blogda, bir yorum olarak yazmıştım [blogun, yani tartışmanın linkini bilerek vermiyorum; amacım kişileri hedef göstermek değil çünkü]; okursanız ilginç bulacağınızı sanıyorum:

Zihinsel olarak kadınlar neyi yapamıyor? Söyler misiniz?

Menstruasyon (Ay Hali)... Siz belli periyodlarla yumurtluyorsunuz. Ben yumurtlamıyorum. O dönemlerdeki ruh haliniz nedir? Sizin tavırlarınız değişmiyor mu o zaman? Kararlarınızı her zamanki gibi mi veriyorsunuz?

Kadını, sırf ay halleri yüzünden kirli, şeytanın işbirlikçisi gibi sayan bazı hristiyan azizleri gibi düşünüyor gibisiniz. Biyolojik bir farklılığı eşitsizlik temeli yapmak ister gibisiniz. Kadınlar, kanıyor diye tapınaklardan uzaklaştırılmış...

Bu Yahudilikte de böyle, Müslümanlıkta da...

Kadınlar regl olmasaydı insan nesli de olmazdı, doğum olayı gerçekleşmezdi. Sizce doğum yüceltilirken kadını aybaşı nedeniyle dışlamak doğru mu?

Mesela ay halinde kadın, Kur'an-ı Kerim tutamaz. Oruç tutamaz, namaz kılamaz. Onun için kadınların dini noksandır denir. Elbette buna inanıyorum. Çünkü inanmam gerek. Müslüman olmak bu demektir.

O zaman siz Müslümansınız ama İsmet Özel değilsiniz. Farklı görüşleriniz olamaz mı?

Ben Allah'ın kuluyum. Bunu özellikle vurgulamak isterim. Siz de Allah'ın kulusunuz ama ben kabul ediyorum, siz reddediyorsunuz.

Biz de reddetmiyoruz, ama sadece bazı konularda katı değiliz. Oysa siz toplumun bir kesimine teslim olmuş gibisiniz.

Hangi kesimine... Ben Allah'a teslim oluyorum. Kadının ikinci sınıf olduğunu söylemiyorum. Erkeklerin bir derece üstün olduğunu, kadınlann dininin eksik olduğunu söylüyorum.

Akılları da noksan mı?

Tabii, buna bağlı olarak akıllan da noksandır. Dini noksan olduğuna göre...

Size göre bir kadının kafası 20 gün çalışıyor, diğer günler uykuda...

Ne yapalım. Böyle yaratılmışız. Siz Allah'ın koyduğu kanunlara karşı mı geliyorsunuz? Ne yapalım? Noksanlar işte... Dini vecibeler bakımından noksanlar. Bunu etkilediği oranda zihinsel olarak noksanlar...

{İsmet Özel "Sorulunca Söylenen" İstanbul, 1999 Şule Yay. Sf.119-120}

Yukarıdaki bu pasajları yayınladıktan sonra, altına kendi yorumunu ekleyen bir mümün kardeşimizin bunlara yönelik cevap(!)larını okuyalım şimdi de:

Kur'an'ın Hanımlar için sadece bir hastalık (Bakara 2:222) olarak tanımladığı doğal bir etkeni dinde ve akılda doğuştan bir eşitsizlik ve eksiklik olarak görebilen bir zihin elbette Müslümanca yani daha Türkçesiyle Allah'ın Ayetlerine teslim olarak düşünmüyor demektir.

Müminlerin annesi sevgili Aişe'nin şiddetle karşı çıktığı (Bakınız: İmam Zerkeşi "Hz. Aişe'nin Sahabe'ye Yönelttiği Eleştiriler" Kitabiyat Yay.) bu anlayışı zayıf hadislerle temellendirmeye çalışan geleneksel mukallitleri bir yana bırakırsak yüksek entelektüel seviyelere ulaşmış bir şahsın böylesine zayıf bir şekilde fikirlerini inşaa etmesi gerçekten hayret vericidir.

İsmet Özel'in ilginç tespitine göre, tüketime karşı en azından daha az tüketmek gibi bir önlem almamalanndan ve büsbütün bir tufeyli olarak yaşamalarıdan ötürü ülkedeki enflasyonun düşmemesinde de etkin bir rol oynamaktalar. {İsmet Özel, Sorulunca Söylenen, s. 367.}

Yine İsmet Özel'e göre, kadınlar, İslami bir dünya tasavvur etmek -kaldı ki isteseler de edemezler- yerine, çöplerini nasıl değerlendireceklerini, tasarrufla nerelere aktaracaklarını ve evlerindeki düzenin nasıl olacağını düşünmelidirler. {İsmet Özel, Sorulunca Söylenen, s. 378.{

İsmet bey'in hocası İmam Gazzali de İhyasında Kısır bir kadının evdeki pis paspastan daha değersiz olduğunu söylemektedir. Bu yoz mantığı daha entelce makyajlayarak dile getiren Özel'in Kur'an ahlakından nasiplenmesini umuyoruz...

Burada resmedilen kadın, Türk-İslam kültüründeki geleneksel kadın tipini anımsatmaktadır. Cihan Aktaş'ın tipolojisine göre 'gelenekçi kadın', genel geçer eğer yargılanna teslimiyet gösteren, yönlendirilen, erkek egemen statüko ile karşılaşmaktan sakınan, içinde yaşadığı toplumun gelenekleriyle müntesibi olduğu dininin kuralları arasındaki farklan ayırt edemeyen bir kadındır. {Cihan Aktaş, Sistem İçinde Kadın, İstanbul., s. 81-103}

Kuşkusuz her şeye rıza gösteren ve teslimiyetçiliği bir karakter haline gelen kadın tipi Müslüman erkek için gerçekten caziptir. Dahası, çoğu zaman istenen ve özlenen kadın tipi de budur. İsmet Özel'in deyişiyle, "Bize ihtiyar adam imanı değil, kocakarı imanı tavsiye edilmiştir. Demek ki, kadınların ömek alınacak tarafı var. Bunu bekliyoruz kadınlardan..." {İsmet Özel, Sorulunca Söylenen, s. 390.}

Kadına bu denli aristokratça bir tavırla bakması, Özel'in hanım hayranlarını düşündürmelidir. Muhafazakarlığın, sağcılığın insanı bu denli yabancılaştırmasının yanında mustağnileştirmesi de acı vericidir...

Bahsettiğim üzere, ben bu pasajları başka bir blogda yayınladım.

İlginç taraf şu: Aldığım tepkiler aşağı yukarı yukarıdaki 'mümin kardeşimiz'in tepkileri gibiydi.

Yani, kifayetsız ve zorda kalmışların sık sık başvurduğu şekilde, karşı tarafı ya itham etmek, ya da 'Allah ıslah etsin'lerle geçiştirmek..

Ben bunu çok acıklı buluyorum. Çünkü, İsmet Özel'i bilemem; ama, ben --evet-- bunları provokatif amaçla yazıyorum --yani, İsmet Özel'in o sözlerini aktarıyorum.

Ve, tahminim isabetliyse, aşağı yukarı da benzeri amaçlarla yazıyorum.

Yorum yazdığım muhatabıma, o blogda, en son olarak da aşağı yukarı (çünkü, azıcık değiştirdim) şunları yazmıştım:

Din, –erkeklerden farklı olarak– kadınlara bazi şeyleri yasaklıyor, öyle değil mi?

Neyi yasaklıyor?

"[...] Ay halinde kadın, Kuran-ı Kerim tutamaz. Oruç tutamaz, namaz kılamaz[...]"

Yasakladığı şeyler kadınların irâdi davranışları mıdır?

Hadi size bir ipucu: Hayır, değildir.

Peki, sizce, din, bu 'hâl'deki kadınlari kötüden mi sakınıyor?

Acaba öyle midir?

Yani, câmie girmek, namaz kılmak, Kuran'a temas etmek, oruç tutmak vs 'kötü' amelleler midir?

Hadi size bir ipucu daha: Hayır, değildir; bilâkis bunlar makbul (ve iyi) amellerdir?

Peki... bu durumda, 'kötü'den sakınmak değilse, 'iyi'den men etmek olmuyor mu?

Hadi size bir ipucu daha: Evet, aynen öyle..

Aferin.. Oturunuz yerinize..

Cunku, din, kadınları bu 'hâl'leri sırasında 'iyi'den men etmektedir.

Simdi... hadi size bir soru.. 'iyi'den men etmek sizce ne anlama gelir?..

Dedim ya, ben bunları provokatif amaçla yazdım ve yazıyorum. Zekâ kullanımını provoke etmek için --bence İsmet Özel de aynen onu yapıyordu.

Fakat, her provokasyon da şeytani olmak zorunda değil. Hele bu hiç değil.

'İnanan'ların dinlerini bilmediklerini, anlamadıklarını farketmeleri için bence çok iyi bir fırsattır bu. BilMEmeği farketmek öğrenmenin ilk adımıdır; yani ezberden kurtulmağa başlamanın...

İsmet Özel'in de kışkırtıp doğru cevabın bulunmasını sağlamağa çalıştığını düşündüğüm, aksi halde, Allahın kadınları 'iyi'den men etmesi, dolayısı ile de, çok rahat bir şekilde kadınların yetersiz sayılmaları olarak yorumlanabilecek şeyleri sıralamak yolunda ben de katkımı esirgemedim. :)

İsmet beyin başlattığı, benim de katkıda bulunduğum mantık çizgisinde devam ederseniz işin içinden çıkabileceğinizi hiç sanmıyorum, çünkü temel bir şeyleri atlamış olursunuz.

Peki, şimdi, burada soruyorum:

Bu mantık çizgisinde eksik ya da yanlış olan nedir?

Ben biliyorum :) .. ama, daha bugüne kadar kimsenin dile getirip yukarıdaki konuyu açıklığa kavuşturduğunu görmedim.

Bakalım, 'Allah ıslah etsin' türünden çaresizce olmayan, anlamlı bir cevap verebilecek olan çıkacak mı?

Yani, ezberlerinizi saymazsak, ey 'Müslümanlar', dinizi ne kadar biliyorsunuz? :)