Bu, gerçekse, çok büyük..

Akşam gazetesine baktım biraz.. Bir iki yazı dikkatımi çekti. Bunlardan birisi, hemen aşağındaki, 03 Haziran 2007 tarihinde Serdar Akinan imzasıyla ' Karanlık Savaş’ta taraf olmak' başlığıyla yayınlanmış.

Yazıda çok farklı boyutlardaki birçok şeye değiniliyor --daha doğrusu işaret ediliyor. Okumak gerektiği kanaatindeyim.

Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, silahlı kuvvetler açısından mevcut tehdidi bakın nasıl tanımladı:

"Tehdit tek boyutlu; devletten devlete olma klasik konumundan çıkarak asimetrik ve çok boyutlu bir konuma ulaşmıştır. Klasik yapılanma ve anlayışlarla günümüz tehditleriyle mücadele geçerliliğini tamamen yitirmiştir."

Bu tehdide "Karanlık savaş" dedi ve açık tarifini yaptı:

"Karanlık savaş olarak isimlendirilebilecek bu dönemde ekonomik manipülasyonlar, mikro etnik kışkırtmalar, ülkelerin rejimlerini ve düzenlerini yeniden tanımlamalar, ülkelere aşılanan renkli başkaldırılar ve ülke isimlerinin önüne eklenmeye çalışılan akıl dışı sıfatlar gibi yeni yaklaşımlar olur."

Bu ülkenin güvenliğinden sorumlu en yetkili ağzın konuşmasının meali nedir?

Son günlerdeki gelişmeler ışığında bu yaklaşımı nasıl okumak gerekir?

Genelkurmay’a son derece yakın bir kaynağa sordum. Bakın nasıl yorumluyor...

"Londra borsasında bir manipülasyon yapılıyor ve bir günde 10 milyar dolar bu ülkeden çıkıyorsa ve bu operasyonun ardında TC kimliği taşıyan biri varsa... Bu isim yakında bu ülkenin yönetim kadrolarından birine adaysa..."

"Türkiye’de bir milyar dolar üzerindeki belli ihaleler piyasa değerinin yüzde 30 altına birilerine peşkeş çekiliyorsa ve bu şahıslar TC kimliği taşıyorsa..."

"Bu ülkede bir medya grubu el değiştiriyor ve karar mekanizmalarında çalışanların şahsında veya birinci derece akrabalarında tek bir etnik köken şartı aranıyorsa ve tüm bu operasyonun asıl sahibi TC kimliği taşıyorsa..."

"Ülkenin en etkili isimlerinden birini gelişmelerden haberdar edip ona pozisyon aldıran ekip de TC kimliği taşıyorsa..."

"Ve tüm bu TC kimliği taşıyanlar aynı etnik kökene sahip ve bir kollektif içinde hareket ediyorsa..."

"O kollektif, karanlık savaşta taraftır..."

"Siyaset aygıtında kilit dişliyi teslim aldığını sanan o kollektif direniyor. Ama beyhude... Ordu 12 Nisan’da aslında savaş ilan etti. 27 Nisan’da ve önceki gün yapılan konuşmanın satır aralarında bu ilanın nedenlerini bulmak pekala mümkün. Bu savaş konvansiyonel bir üslup içinde olmayacak zira karşı taraf bu metodu terk etti."

Günlerdir yazmaya elim varmıyordu ama ne gördüğümü paylaşmak zorundayım.

Ülkede örtülü darbe oldu, hükümet üstüne alınmıyor.

Biz hâlâ 22 Temmuz’da seçimden bahsediyoruz.

Buna politik miyopluk denmez.

Bu, olsa olsa körlük ve sağırlıktır.

Çok ilginç, çok da vahim bir şeylerden bahsediyor..

Yok yok. Benim ilginç ve vahim bulduğum şey 'örtülü darbe' değil; darbenin gerekçesi..

Belli bir öncelik sıralaması olmaksızın, kendime göre, kısaca özetlediğim zaman, aşağıdaki ana başlıklardan bahsediyor..

  • Londra borsasında bir manipülasyon yapıp bir günde Türkiye'den 10 milyar doların çıkışına yol açan;
  • Siyaset aygıtında kilit dişliyi teslim almağa hamle yapan;
  • Tek bir etnik kökene dayalı bir kollektif;
  • Bir milyar dolar üzerindeki belli ihaleler piyasa değerinin yüzde 30 ekiğine kapatan;
  • El değiştiren bir medya grubunun karar mekanizmalarında çalışanların şahsında veya birinci derece akrabalarında tek bir etnik köken arayan;

bir oluşum...

Bunlar yenilir yutulur iddialar değil.. Yenilir yutulur da ne kelime.. olağanüstü.

Serdar bey, bunlara politik miyopluk denmeyeceğini, olsa olsa körlük ve sağırlık sayılması gerektiğini söylüyor ama ben katılmıyorum: Bu o kadar kolay ve hafif kelimelerle, hattâ kınamalarla filân geöiştirilebilecek birşey değil.

Susurluk, Söylemezler, Sauna, 28 Şubat, başörtüsü, laiklik, yabancı sermaye, liberal ekonomi, kişisel özgürlükler şu bu diye diye son kaç seneyi 'cambaza bak' modunda mı geçirdik acaba?..

Dünya siyasetinde yanyana gelmek konusunda pek de gönülsüz baktığımız Rusya ile bir sürecin ekonomik kaderi açısından yumurta ikizi mi olduk?..

Peki, ama bu bu mümkün müdür?

Yani, yukarıda sayılanları tezgahladığı halde, kimsenin çıkıp söyleyemediği, dikkat çekemediği bir etnik oluşum, üst seviyede ve çok rafine bir organize 'çete' tarafından Türkiye'nin ekonomisinin ve siyasetinin esasen teslim alınmış olması mümkün müdür?

Mümkün olmaması gerekiyor. Öyle ya, bu ülkede herkes miyop değil, birilerinin birşeyler söylemiş, bundan bizi haberdar etmiş olması gerekiyordu..

Edememiş olmaları mümkün mü?

Yani, önce konu hakkında bilgisi olan, sonra da çıkıp konuşmak isteyen birileri oldu da susturuldu mu?

Buna verecek cevabım yok, malesef. Yani, elle tutulur bir örnek ben bilmiyorum.

Bilmiyorum da, öte yandan da, eldeki işaretler de yukarıdaki iddiaların o kadar da afakî olmayabileceğini söylüyor bana...

Fakat, bütün bunların arkasında hangi etnik kökenin olabileceğini ben bilmiyorum. Bu iddia, eğer gerçekse, bu etnik grubun ne ve kimler olduğunu açıklamalı bence.