Dereyi geçene kadar...

Aşağıdaki yazı, Star gazatesinde 12 Haziran 2007 tarihinde Mahir Kaynak imzasıyla, 'İttifak' başlığıyla yayınladı. Biçem değişiklikleri bana aittir.

Türkiye’de son yıllarda görülen liberal-İslamcı ittifakı incelenmeye değer.

Acaba bu hedeflerin aynı olduğu anlamına mı geliyor ve bu birliktelik her aşamada devam mı edecek yoksa biri diğerini kullanıyor mu?

Bu sorunun cevabı özellikle AKP açısından hayati öneme sahip.

Liberal kanat amaçlarına ulaştıktan sonra, yani bürokratik egemenliğe son verince, siyasal İslam’la yoluna devam mı edecek yoksa ikinci plana ittiği bürokrasinin kalıntılarıyla işbirliği yapıp siyasal İslam’ı tasfiyeye mi yönelecek?

Siyasal İslam, halkı kapitalist dünya görüşüyle bütünleştirmek ve ekonomiyi kullanan güçlerin egemenliğine giden yoldaki olası halk direncini kırmak, onları ekonomik terimlerle düşünmeye alıştırmak, devleti savunan reflekslerini kırmak için mi kullanılıyor?

Olaya tersinden de bakılabilir ve halkın eğilimlerini temsil ettiği iddia edilen siyasal İslam, liberal kanadın desteğiyle, bürokratik egemenliğe son verip daha sonra bu ittifakı sona erdirmeyi düşünüyor olabilir ve bunun izlerini gözlemek mümkün.

Sahnede bir halk - bürokrasi çatışması sergilenmesine rağmen kazanmakta olan taraf bunların hiçbiri değil.

Dünya ölçeğinde siyasal projeye sahip küresel bir ekonomik güç oyunun baş aktörü ve her iki tarafın oyun planlarını o hazırlıyor. Dünya görüşleri, yaşam biçimleri birbirinin aynı olan kişiler her iki tarafın fikir önderleri konumundalar. Olaya dışarıdan bakan birisi bu büyük oyuna kendini kaptırıp baş aktörün muhteşem performansına şapka çıkarabilir.

İslamcı kanat her olumsuzluğun arka planında bürokrasiyi aramaya hazır.

Zaten tarafları çatıştıran güç böyle bir sonuca varmak için her türlü ipucunu yollara döküyor. Oltanın ucundaki nefis yemi yutmaya hazır bir balık olduğunun farkında.

Karşı taraf aynı biçimde hazırlanan senaryoları izlemeye bayılan tiyatro seyircileri konumunda. Onlar da irtica kokusunu çok uzaklardan alabiliyor ve bu kokuyu sürekli yayanlar var.

Hiç kimse de çıkıp her iki tarafın ön saflarında benzer kişilerin bulunmasındaki garipliği araştırmıyor.

Seçime giderken gerçekleşen bireysel ya da kurumsal düzeydeki ittifakların, gerçekleşeceği beklenenlerin tarumar olmasının sebepleri sadece kişisel sebeplere bağlanıyor ama bu kişisel davranışların bir ülkenin geleceğini belirlemesinin tehlikesi üzerinde durulmuyor.

Eğer birisi çıkıp bunlar kişisel değildir, senaryonun bir parçasıdır derse komploculukla itham ediliyor.

Her iki tarafa da yeni bir strateji öneriyorum. Karşıtlarınızla ittifak yapın, yandaşlarınızı karşınıza alın.

Yani İslamcı diye adlandırılanlar devletle ve bürokrasiyle bütünleşsin, laikliği savunanlar da halkın eğilimlerinden tedirgin olmadıklarını gösterip tüm güçlerini ideolojik mücadele yerine siyasal hedeflere yöneltsinler.

Her iki taraf da demokrasiyi, laikliği, din özgürlüğünü, liberal ekonomiyi reddetmiyoruz ama amacımız sadece bunları gerçekleştirmek değil ülkemizi ve onun temsil ettiği değerleri yaşatmaktır. İdeolojiler hedefimiz değildir ve bunları kullanarak bizi siyasal amaçlarımızdan saptırmak isteyenlere imkan vermeyeceğiz, desinler.

İlk hamleyi AKP’den bekliyorum ve onların bürokrasiyle kucaklaşmasını görmek istiyorum.

Bazan çok müthiş hayıflanıyorum kendi kendime.. ortadaki resim bu kadar net ve bârizken, adını koyamamış oluşuma..

İlginçtir.. ve isabetlidir de bence..

Evet, ortada bir İslamcı-Liberal ittifakının olduğunu rahatlıkla soöyleyebiliriz zannedersem..

Bunlardan asıl ilginç olani da --bence-- İslamcıların duruşu.. Bürokrasiye --başka zaman hiç olmadığı kadar-- karşılar çünkü.. Bürokrasi yeni 'küfür', ya da 'günah-ı kebir' oldu nasıl olduysa..

Ve, nasıl olduysa, bu ülkenin ezici çoğunluğu 'müslüman' ve fakat İslamcılar bürokrasiye karşı..

Böyle bir durumda, kimin kimi daha çok kullandığı sorusunu sormak o kadar da gerekli mi acaba?

Bence pek değil...

Asıl merak ettiğim, acaba --Mahir Kaynak'ın arzusu üzerine değil de-- kendiliklerinden, kendi istekleriyle, AKP'nin bütokrasiyle kucaklaşması mümkün müdür; yani imkânları dahilinde midir?