Şovenler, sövenler ve Mehlika Sultan'ı sevenler..

Cemil Meriç okurum aradabir... Başka hiçbirşey için değilse bile, pek birşeylerin değişmediğini görmek ve değişmemişliklerde herkesin bulduğu o huzuru paylaşmak için okurum..

Nerdeyse rastgele bir tercihle açtığım ilk sayfalardan birinde 'Müstâğripler' diye bir kısa başlık çıktı. Ahmet Mithat'ın bir sözünü naklediyor:

'Müsteşrik', Doğu irfanı ile uğraşan Avrupalıların kendilerine verdikleri isim.

Aynı mevzu üzerinde çalışan bir Osmanlıya bu ismin verilmesi câiz değildir.

Biz, son devir muharrirleri, maarif-i garbiyyeyi (Batı öğretisini) Şark'a ithâle çalışan birer 'müstâğrib'iz.

Bunun hemen ardındaki kıza makalede de, 'Mehlika Sultan'a Âşık Yedi Genç' başlığıyla şunlar var:

Birer çocuktu Genç Osmanlılar... yaramaz, serkeş.

Mefhumlar ve müesseselerle oynuyorlardı.

Mehlika Sultan'a aşık yedi gençtiler.

Meçhûlü arıyorlardı, meçhûl ve mutlakı.

Sonunda hepsi uslandı. Kanatları yorgun, kalpleri yaralı yurda döndüler.

Gurbet kocatmıştı genç şahinleri... gurbet ve tecrübeler.

Bir zelzelenin içindeydik. Ne kanun-u kadim kalmıştı, ne deb-i dirin (eski töreler).

Köprüler atılmıştı, geriye dönülemezdi artık. Yaşamak için yenileşmek lazımdı.

Nereden ve nasıl başlayacaktık?

Çağ bir arayış humması içindedir... kâh bedbin, kâh ümit dolu.

İlk defa olarak, sınıf-ı ulema parçalanıyor, çevresine yeni teklifler sunan bir intellijentsiya doğuyordu.

Genç Osmanlılar bu şaşkın kafilenin en tanınmış temsilcileri.

Ortak vasıfları müstağriplikti bu gençlerin. Ama, faziletleri ve günâhlarıyla Osmanlıydılar. Daha sornaki nesiller gibi yabancılaşmamışlardı.

Evet, geçen asrın aydınları, aynı kanaatları paylaşan mütecanis bir kitle değildir. Hattâ, her aydın, hayatının belli mergalelerinde, farklı düşüncelerin havarisidir.

Koca bir asrı, birkaç haramzâde evlâdına bakarak mahkûm edemeyiz. Bir çağı bütünüyle kötülemek, bütünüyle yüceltmek kadar yanlış.

Bu satırları okuyınca kafam iyice karmakarışık oldu..

Müsteşrik.. Müstâğrip..

Şu sıralar, manzara-i umumiyyeye baktığım zaman kimin hangi sıfatla anılması gerektiğine karar veremiyorum bir türlü..

Eskiden muhafazada kâr bulanlara muhafazakâr diyorduk, bunların çoğunun arzu ettiğinin tersini yapmak isteyenler de müstâğriptiler.. yaramaz, serkeş Genç Osmanlılar...

Bir zamanlar Halife-i Ruy-i Zemin ve kanun-u kadime başkaldırmış sayılmaları yüzünden Genç Osmanlılara halkın kahir ekseriyyeti şüpheyle bakardı..

Şimdi kâğıtlar yeniden karılıyor gibi..

En az Genç Osmanlılar kadar Mehlika Sultan'a aşık.. en az Genç Osmanlılar kadar mefhumlar ve müesseselerle oynamak heveslisi.. yepyeni ve bambaşka bir nesille muhatabız...

Mefhum ve müesseselerle oynamak kötü birşey değil tabii ki. Ama, bunu eline bir elbombası geçmiş bir çocuk saflığıyla yapmak ne derece doğrudur bilemiyorum.

Çocukların eline elbombası vermek özgürlüğü vardır da sıhhatli bir sorumluluk mudur sorusu apayrı ve şu sıralarda üzerinde pek de kafa yormadığımızı sandığım şeyler...

Anlaşılan, bu tür önemsiz detayları, Mehlika Sultan'ın gönlünü elde ettikten sonra düşüneceğiz --fırsatımız olursa.

Neyse.

Şimdi size, yeni Genç Osmanlılara bir örnek olduğunu sandığım bir kırpık ('clip'in özTürkçesi) dinletmek/göstermek istiyorum.

Kırpığın içeriğinde geçen kelimeler sizi rahatsız edebilir --ben olsam o kelimeleri kullanmazdım--, o yüzden, böyle hassasiyetleriniz varsa dinlememenizi/seyretmemenizi öneririm.

Fakat, dinlerseniz/seyrederseniz, duygularını, argo diliyle de olsa, ifade etmeğe çalışan bir tür isyanı farkedeceğinizi tahmin ederim...

Kırpığı hazırlayanlar, en sonunda --belki de içeriğin en edepli kısmı olmak üzere-- şu beyanda bulunuyorlar:

Her türlü siyasî edep, entellektüel samiyet ve terminolojik berraklıktan yoksun bir ortamda, düşünen insana sövmek ya da susmak haricinde başka seçenek kalmamakta. Biz susmamayı tercih ettik.

Bu kırpıkta dile getirilen 'terminolojik berraklıktan yoksun'luğun, aslında kırpığı hazırlayanların değerlendirme zaaflarına işaret ettiğini; arzu ve hayallerinin gerçek durum ve imkânlarla çakışmadığını söyleyebiliriz --öyle ya, idrâk eksikliğinin isyana yol açtığı hiç görülmemis birşey değil.

Fakat, bu teşhis doğru olsa bile, bence sorunu halletmekten uzak; çok uzak...

Yeniden başa dönüyoruz galiba.. Çağ yine bir arayış humması içine giriyor... kâh bedbin, kâh ümit dolu, kâh isyankâr...

Ve, yeniden, sınıf-ı ulema parçalanıyor, çevresine yeni teklifler sunan yeni bir intellijentsiya doğuyor gibi.

Bu isyankâr, yaramaz, serkeş ve yeni Genç Osmanlılar bu kafilenin en ilk temsilcileri olabilir mi?.

Bu gençlerin de, galiba, aslında ortak vasıfları müstağriplik... Ama, bir yandan faziletleri ve günâhlarıyla Cumhuriyet çocuklarıdırlar bir yandan da Cumhuriyete yabancılaşmamışlar sanki...

Tespit doğruysa (ki, öyle bir iddiam yok); elimizde hayli ilginç bir sosyal doku formülü var demektir...

Haydi hayırlısı..