Sen dik a

Yeni Şafak gazetesinde 1 Ocak 2007 tarihinde Mehmet Gündem imzasıyla yayınlanmış bir ropörtaj var. Ropörtaj, Mehmet Tıraş'la yapılmıs. Mehmet Tıraş, 24 sene, işçi statüsünde bir KİT'te çalışmış.

Söyleşinin tamamını buraya almıyorum, çünkü o kısımları Mehmet (Tıraş) beyin, emekli olduktan sonra kendini yetiştirmesi sonucunda yazdığı üç kitabın ["Küreselleşen Dünyada Özgür Birey Zengin Toplum"; "Korkularımız ve Tabularımız"; "Derin Devletin Kara Kutusu"] kapsamına giriyor.

Ben, daha çok, Mehmet (Tıraş) beyin sendikalarla ilgili söylediklerine kulan vermek istiyorum.

Yazıyı okuduğumda hayli rahatsız oldum.

Rahatsız oluşumun sebebi de şu: Ropörtajı yapan Mehmet Gündem, ropörtajın muhatabı olan Mehmet Tıraş'a hep 'sen' (ikinci tekil şahıs) şeklinde hitap ediyor.

'Sen' ve 'siz' arasındaki farkı kişinin mektepler bitirmiş olması ya da zengin veya meşur olması mı tayin ediyor?

Bence, hayır. Böyle yapmamalıydı.

Neyse.

Gelelim söyleşinin benim ilgimi çeken kısmına:

[..] DİSK, TÖS, TÖBDER VE TİP gibi davalardan yargılananların çocuklarını askeri okullara almıyorlar. DİSK yöneticilerini darbeciler 12 Eylül'de idamla yargıladılar ama DİSK, 28 Şubatçıların yanında yer aldı, TÜRK-İŞ ile ittifak etti. Darbelerden darbe yiyenler, darbecilerle bir arada nasıl oluyorlar?

Sen bunu nasıl izah ediyorsun?

Mesela sendikalar genelde AB'ye karşıdırlar. Çünkü bizdeki sendikacı, bir işçinin 25 yılda aldığı parayı, üç yılda hizmet ikramiyesi adı altında alıyorsa, bu sistemin değişmesini ister mi? Bu tür sendikacılığın biteceğini bildiklerinden AB'yi istemiyorlar.

Sen 24 yıl çalıştın. KİT'lerdeki durumu nasıl gördün?

KİT'ler siyasal yerlerdir. KİT'lerin siyasilerin arpalığı olduğu doğrudur. KİT'lerde çalışan işçilerin sendikası yoktur, KİT'lerde devletin sendikası var. Devlete rağmen sendikacılık yapamazsınız. Devletin ideolojisinin yanında yer alırsanız ihya olursunuz.

Kaç yıl sendikalı oldun?

İşe girdiğimden beri, 24 yıl, altı ay. Ben Türkiye'de KİT' de çalışıp da özelleştirmeyi savunan ilk işçiyim. Hak aramaya başlayınca bana "sınıfına ihanet eden işçi" dediler.

Ne kadar para ödedin sendikaya?

Ayda ortalama 20 dolardan toplam 4 bin 920 dolar. Aidatlar maaştan, Çek-of sistemiyle sendikanın hesabına geçiyor. Türkiye'de işçi, ayda bir gün sendikasına çalışıyor. Bu sistem kaldıkça sendikalar yaşar. 12 Eylül'den sonra Kenan Evren, 'Bu işçiyi sömürüyor' deyip çek-of'u kaldırmak istedi. Zamanın Türk-İş Başkanı, 'Sokağa dökülürüz' deyince Evren, '1982 Anayasası'na destek verirseniz kaldırmam' dedi ve Türk-İş bu darbe anayasasını destekledi.

Sendikal yapı nerede nasıl kırılmalar yaşıyor?

KİT'lerde derin devletin istediği sendika yetki alıyor ve o sendikalar da darbelere destek veriyor, askeri kurumlara, Mehmetçik Vakfı gibi yerlere para bağışında bulunuyorlar. Türk-İş 12 Eylül hükümetine Genel Sekreteri Sadık Şide'yi bakan olarak verdi, Şide, darbeci generallere DİSK'in para ve mal varlığına el konulmasını, sakatlar için kullanılmasını önerdi...

Sendikalar "sivil kurum" gibi gözüküp gerektiğinde "darbeci kurum"a mı dönüşüyorlar?

Sendikalar saydam değil, hiçbir sendikanın ve konfederasyonun web sitesinde para ile ilgili bilgiye rastlayamazsınız. İşçi sendikalarının genel kurulunda mali bütçenin tartışıldığını göremezsiniz. Muhalefet de bu konuyu gündeme getirmez. Türkiye'de muhalefeti rejim karşıtı gören, işçiyi değil, devleti temsil eden bir sendikacılık sürüyor. Temsil ettiği sınıfı sömüren bir kurum ve anlayış sendikal hareket hakim.

Sendika senin ne işine yaradı?

Örgütlülükle tanışıyorsunuz. Toplu hareketin içinde bulunuyorsunuz. Bu hayatınıza dayanışma ve paylaşma fikrini katıyor. KİT'ler de çalışanların yüzde 80-90'ının eğitim düzeyi ilkokuldur. Ben İHL ikiden terkim...

Sendikaya verdiğin paranın hesabını hiç sordun mu?

Çok sordum ama aidatların sendikalarda nereye gittiğini öğrenemedim. Sendikalı bir işçi, bağlı olduğu sendikanın harcamalarını denetleyemez. Paraların nereye harcandığını öğrenemez. İşçi, sendikacıların maaşlarını da bilmez. Sendikalarda trilyonlar dönüyor. Trilyonların döndüğü sendikalarda, işçiler aidatlarının akıbetini öğrenemez. Bu kadar parayı ve mal varlığını elinde bulunduran sendikacıyı yönetimden indiremezsiniz. Her sektörün çetesi var da, sendikacılığın çetesi olmaz mı? Emekliliğini sendikacılık yaparak dolduran onlarca sendikacı var. Bu sendikacıların işçilikle hiç bir alakası yok. Sendika saltanata dönüşmüş.

Hak ararken ne tür durumlarla karşılaştın?

Benim paramla evine ekmek götüren sendikacı "sen çizmeyi aştın' diyor, beni tehdit edip 'devlet düşmanı' ilan ediyor. Suçum da ödediğim aidatın nasıl değerlendirildiğini, sendikacıların maaşı ve hizmet ikramiyesi adı altında aldıkları ikramiyeyi gündeme getirmek. Petrol-İş Mali Sekreteri Adnan Özcan, 'Biz genel kurul kararı gereği işçilere böyle bir bilgi veremeyiz' dedi. Bu konuyu işyerime taşıdım, ama herkes korkmuş, çünkü tehdit ediyorlar. Bu da bir çetedir. Sendikacıların çoğu derin devletin sendikacısı.

Sendikalar ile siyasiler arasında nasıl bir ilişki var?

Özellikle KİT'lerdeki sendikacılar, siyasi partilerle uyum sağlarlar. KİT'lerde en iyi sözleşmeler seçim dönemlerinde yapılır. KİT'lerde verimlilik diye bir şey yoktur. İşçiler özel sektörde gösterdiği performansı kamuda göstermez. KİT'lerde rejimle ve siyasi iktidarla uyumlu olduğun sürece işin garantidir. Bu sendikacılık sistemi siyasetçinin de, devletin de işine geliyor. Özal bir dönem sendikacılarla çatıştığında, sendikalarda biriken paraları kastederek, "Bana fonları konuşturtmayın" deyince sendikacılar sustular.

Sendikalar ile asker arasındaki ilişki nedir?

Sendikalar, 12 Eylül'e, 28 Şubat'a destek verdiler. 12 Eylül'den sonra kurulan askeri vakıflara para yardımı yapıyorlar. Sivil toplum örgütlerinin nerede görülmüş darbeleri desteklediği?

Sendikalarda yönetim neden uzun sürelidir?

200 trilyon nakit parası olan sendikalar var. Tes-İş, Türk Metal-İş gibi... Büyük parayı elinde tutan seçim kaybeder mi? Sendikalar, işyeri temsilcilerini toplantı adıyla sık sık tatil yörelerinde, beş yıldızlı otellerde ağırlar. Delegeleri de zaman zaman toplantılara götürürler. Türk-İş, Hak-İş, DİSK... hepsi böyle.

Sendikalar biriken paraları nasıl değerlendiriyorlar?

Sosyal tesisler yapılıyor, faize yatırılıyor. Böylece toplumun her kesimiyle büyük pazarlık gücüne sahip oluyorlar. Türk-İş eski Başkanı Bayram Meral, "Ben 3 Kasım'da CHP'den milletvekili seçildiğimde, Yol-İş'in 150 trilyon nakit parası vardı. Teamüldür, genel başkanlar ayrılırken ona bir hediye alınır. Ben hediyeyi kabul etmeyince, sendika yönetimi buna karşılık işsiz olan oğlumu 5 milyar maaşla sendikada işe aldı" demişti.

Sendikacılar nasıl zengin oluyorlar?

Ben 2003 yılında emekli olduğumda 24,5 yılın karşılığı olarak aldığım emekli ikramiyesi 40 milyar, Petrol-İş'te bir profesyonel sendikacının 3 yılda aldığı hizmet ikramiyesi 55 milyar. Lüks içinde yaşıyorlar. İşçiden farklı yerde oturuyorlar. Yazlıkları, kışlıkları var. Kaliteli arabaya biniyorlar. Mesela Petrol-İş'te bir sendikacı maaş artı, altı ikramiye alır. Arabası, benzini, telefonu bedavadır. Ayrıca çok yüksek yolluk, harcırah alırlar. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK'e bakın, 20, 30, 40 yıllık profesyonel sendikacılar göreceksiniz.

Bizde sendikalar ne kadar denetleniyor...

Devletin bu paraları denetleme yetkisi var ama devlet konunun üstüne gitmiyor. Siz hiç bugüne kadar yolsuzluktan yargılanan bir sendika başkanı biliyor musunuz? Oysa bir yerde denetim yoksa, orada yozlaşma doğaldır. Devlet, üniversiteleri YÖK'le nasıl denetliyorsa, Türk-İş'le de ülkedeki işçiyi denetliyor. Siz hiç demokratik anayasa talep eden, darbecilerden hesap sorulmasını, Kürt sorunun çözümünü, yargının bağımsız olmasını, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını, Kıbrıs'ta çözümü isteyen bir sendikacı gördünüz mü?

Evet. Bence Mehmet (Tıraş) beyin söylediklerinin eksiği var, fazlası yok. Eksiği var, ama ona daha aşağılarda değineceğim.

Bu konu benim çok uzun zaman önce dikkatimi çekmişti --üstelik, eminim ben ilk değilim...

Bu ülkede 1980 öncesi sendikalar greve diger ve leblebi-çekirdek cinsinden de olsa, grev sırasında o işcilere bir miktar bir şeyler öderdi. Fakat, 1980'den sonra alınan muhtelif kanuni tedbirler ve oluşturulan kurumlar ile birlikte, grevde geçen gün sayısı artık devede kulak bile değil.

Gerçi, vakt-i zamanında da sendikalar grevdeki işçilere --bol slogan ve bir iki davul zurnayla beraber 'grev gözcüsü' yazan sağlık görevlisi kılığına benzer fakat adi patiskada mamül kıyafetler haricinde-- pek bir şey ödemezlerdi; ama o zamanlar sendikalar işçi aidatlarını şimdi olduğu üzere bankamatikler üzerinden (check-off, ya da kaynağında tenkisat dediğimiz usûlle) tahsil etmiyorlardı. Yani, sendikalar, bugün olduğu kadar hem rahat kazanıyor hem de zengin değildiler.

Eskiden, sendika üyesi olmak da yetmiyordu; üye olan, aidatını da kendi elleriyle götürüp ödemek durumundaydı.

Şimdi öyle değil. Üye olan kişi bir kâğıda imza atıyor. Sendika da bunu işverene ibraz ediyor ve ondan sonra aidat ödemek otomatiğe bağlanıyor --her ay kişinin maaşından kesilerek.

Sendika üyesi kişi bunun karşılığında --başka, sendika üyesi olmayanlarla kıyaslandığında-- ekstra ne elde ediyor?

Aslında hiçbirşey. Çünkü, isveren sendika ile pazarlık yaptığı zaman, ortaya çıkacak sonucu herkese (sendika üyesi olsun ya da olmasın) tatbik edeceğini bildiğinden, pazarlığı ona göre yapıyor ve sonunda da sendikasızlar da aynı zam ve hakları alıyorlar.

Ama, elde edemediği farka karşılık, sendika üyesi kişi aslında bir risk üstlenmiştir: İşveren, işçi çıkarağı zaman, ilk olarak sendika üyelerinden başlar. Yani, sendika üyesi olanların işten atılmak riski daha yüksektir.

Bu manzaraya baktığım zaman, sendika üyesi olmanın herhangi bir avantajını göremiyorum.

Sendika, üyesine, sağlık, eğitim (beceri artırma vb), veya --işten haksız yere atıldığında-- iş bulmak konusunda ele gelir bir gayret göstermez. Hele de, işten çıkarılmış birisi için hiç (çok olsa, işten çıkaran işvereni mahkemeye vermekte yardımcı olur)..

Bütün bunları yanyana koyduğumuzda, sendikalarımızın 'bordro mahkûmları'mıza asalak olup olmadıkları konusunda ne denebilir bilmiyorum..

Merak edip, tipik sayılacak bir durumu ele almak istedim. 1980 senesinde sendikalı olan bir kişinin sendikaya ödediği aidatların bugünkü değerini hesaplıyor.

Kullanılan veriler gerçek verilerdir. Yani, döviz kurları, o tarihteki TC Merkez Bankası Döviz Satış kurlarıdır --TCMB'nin Internet'teki veri tabanından aldım. Aynı şekilde, faiz oranları da ilgili tarihteki cari (geçerli) faiz oranlarıdır; bunları da TCMB'nin sitesinden aldım.

Şimdi durumun özeti şöyle:

1980'den itiabren, her ay, 25 sene boyunca, ödediği sendika aidati toplam 3,172 dolardır. (ödemenin yapıldığı anda dolara çevrilirse).

Bu ödemeler her ay faiz karşılığı bir hesaba yatırılırsa, o ay geçerli olan faizle nemalandığında, 25 sene sonunda 9,496,810,344 TL (ya da 9,496 YTL) gibi bir rakama ulaşır.

Bu da, 25nc senenin sonunda geçerli olan döviz satış kurundan dolara çevrilirse, 7,042 USD eder.

Yani, çalışan, emekli olduğu anda, sendikaya 7,042 USD bağışlamış oluyor; çünkü, ismi üstünde, bu bir 'aidat'tır ve aidatlar üyelik bitiminde geri alınamazlar.

Burada soru şu olabilir: Geçen 25 sene içinde sendikanın işçiye faydası, bunu 7,042 USD bedeli haklı kılacak mertebede midir?

Bu yazıyı daha önce yazdığımda, hem elimdeki verilerin eksikliği, hem de hesap hatası yüzünden, bu rakam 7 bin dolar değil de 100-200 bin dolarlar gibi çıkmıştı. Ve, haliyle, sendikaların işçiye maliyetini çok yüksek bulmuştum.

Şu anda yaptığım hesaplar pek öyle göstermiyor.

Şunun için göstermiyor: 1980 yılında işe başlayan bu kişiye sendika aidatları 25 sene içindeki ücret gelirinin yaklaşık %3-7'sine mâlolmuştur.

Dolar, 1980 ile 2005 arasında, 1980'de 71.40 TL olan dolar 2005'in başında 1,348,600.00 TL'dir; yani, 18,900 kat artmış; buna karşılık, aynı dönemde kişinin ücreti ise 277,800 kat artmış.

Başka bir deyişle, işçinin ücreti, dolardaki artışın 15-15 katı daha yüksek olmuş.

Bunu, tabii ki, sendikaya bağlayamayız; fakat bu artıştan pay almak konusunda sendikaların katkısını da yok sayamayız. Sendikaların, bu anlamda, asalak olduğunu düşünmek doğru olmaz.

Tek sorun, sendikaların 'ücret sendikacılığı' yapmaları olabilir.

Üyelerinin sadece ücretlerinin artması yolunda varlık gösterdikleri, buna karşılık, üyelerinin başka sorunlarıyla (beceri geliştirme, işten çıkarıldığında iş bulma vb gibi) konularla pek/hiç ilgilenmeyişleri eleştiriye değer.

Aşağıda, bu yazının yeniden yazılmasına sebep olan, sonuçta olabildiğince hatasız olduğunu düşündüğüm, hesaplamaların tablosu vardır.