Basına gelmek, basına düşmek..

Aşağıdaki yazı, Radikal gazetesinde, 'Basın açıklaması' başlığıyla, Tarhan Erdem imzasıyla yayınlandı. Hem Tarhan beyin yazısı, hem de atıfta bulunduğu Gn. Kur. Bşk.lığının basın bildirilerini aşağıya alıyorum.

Hiç eğip bükmeden söyleyeyim: 8 Haziran tarihli Genelkurmay Başkanlığı basın açıklamasının memleketin hayrına olduğunu sanmıyorum.

Ben özel sohbetlerim dahil, orduyu temsil eden bir makamın davranışını ilk kez eleştiriyorum.

Meslek hayatımın ilk yıllarında ordunun bir dairesinde çalıştım; ülkemin organizasyonu en iyi kurumunun ordu olduğu kanısına o günlerde vardım; bu kanımı her yerde tekrarladım. Bugün de ordumuzun, çağdaşlık ve gelişmişlik sıralamasında, en önlerde bulunduğuna inanıyorum.

Uzun yıllarımı, ülkemin yönetimiyle ilgili konuları anlamaya vermişimdir; bu yaşımda, 74'ümde de olup biteni izlemeye çalışmaktayım.

Bunları kişisel önyargılarımın ordu tarafında olduğu bilinerek, yazımın doğru okunması için yazıyorum.

Hangi nedenle olursa olsun, durumun koşulları neyi gerektirirse gerektirsin, askerin siyasal tercihlerini belli etmesinin sayılamayacak kadar çok sakıncalarını, Genelkurmay Başkanımızın bildiğine güveniyorum.

Önce, 'Terörle mücadele konusunda sarsılmaz kararlılığa sahip' ve 'Bu tür saldırılara gereken cevabı vereceği tartışılmaz bir gerçek' olanın, bütün kurumlarıyla devletimiz olduğunu bilmeliyiz, bu kararlılığı bir kuruma özgü ve o kurumla sınırlı görmemeliyiz.

'Barış, özgürlük ve demokrasi gibi insanlığın yüksek değerlerini', 'terör örgütüne paravan olarak kullanan kişi ve kuruluşları' bilmeyen veya karşılaşınca tanıyamayan var mı?

Doğru olmayan; 'barış, özgürlük ve demokrasi gibi insanlığın yüksek değerlerini' savunan herkesin, 'terör örgütüne paravan' olarak görülmesidir.

Terör için kullanılan araçların hiçbiri mazur görülemez; terörden yarar bekleyenin, 'Demokrasi' diyeniyle, silah atanı farklı değildir. Doğru; ancak demokrasinin gelişmesini isteyenleri, 'terör paravanı' ve 'terör paravanı değil' ayrımıyla değerlendirmeye mi başlayacağız? Bu ayrımı kim yapacak?

Demokrasi isteyenler, baştan bir ayrıma tabi tutulmadan, söylediklerinin özüyle değerlendirilmelidir. Terör de, irtica da demokrasiyi, değerlerinin özünü anlatarak savunmaz; sloganlar ve tekerlemelerle demokrasi istediğini söyler! Terörü de, irticayı da yenecek tek güç demokratik hukuk devleti olduğu için herkes, hukuku ve demokrasiyi savunanların yanında durmalıdır.

Açıklamada, "Ortaya çıkan ve giderek artan terör eylemleri, bu tür düşüncelerin (Türkiye Cumhuriyeti, ulusal ve üniter yapısının, çağdışı bir yapı olduğunu düşünen bir yaklaşımın) ve bunları dolaylı veya doğrudan destekleyenlerin çarpık düşüncelerinin çok açık bir göstergesi olduğu şüphesizdir" deniliyor.

Ben devletimizin bugünkü yönetim sistemiyle, Türkiye Cumhuriyeti'nin yönetilemeyeceğini, çağdaşlığa taşınamayacağını; yönetim sistemimizin temelden değişmesi, bugünkü katı merkezi sistem yerine, yerinden demokratik yönetimin kurulması gerektiğini onlarca yıldan beri yazmakta ve söylemekteyim. Bu topraklarda aynı görüşte olan sayısız insan yaşıyor.

Yerinden demokratik yönetimi 'yanlış' görenlerle çok karşılaştım, onların çoğunu bu görüşün 'doğru' olduğuna ikna ettiğimi sanıyorum.

Genelkurmay açıklamasının, benim yıllardır savunduğum bu görüşü de, 'çarpık düşünce' olarak nitelendirdiğini görüyorum! Çarpık mıdır? İnanamıyorum!

Söyleyeceğim son söz şudur: Açıklama, ikinci açıklamayla düzeltilemez; doğrusu bir daha kamu yönetimiyle ilgili 'basın açıklaması' yayımlamamaktır.

Tarhan beyin dediklerine katılmamak elde değil --en azından prensip itibariyle.

Evet, TSK'nın siyasal tercihlerini belli etmesinin de, terör vb konularda hassasiyet ve kararlılığın sadece belli kurumlara özgü, 'demokrasi'nin bir 'terör paravanı' görülüyor olduğunun algılanmasına yol açılmasının da çok önemli sakıncalar içerebileceğine katılıyorum.

Yani, Tarhan bey bu konularda haklıdır. Haklıdır, ama prensipte haklıdır...

Şunu söylemek istiyorum: Ya, 'demokrasi' bir 'terör paravanı' olarak kullanılıyorsa? Ya da, terör vb konularda hassasiyet ve kararlılık sadece belli kurumlara kalmışsa?

Böyle bir durumda ne yapılır; ne yapılmalıdır?

Durun, cevabı tahmin edeyim: Bu endişeleri çıkıp birileri kamuoyuna anlatmalı ve kamuoyunun kendisinin karar vermesini sağlamak..

Fakat, tam da bu noktada iki başlı sorun var..

Birincisi, kamuoyumuz, uzun erimli konularda can sıkacak şeyler duymak istemiyor. Kulak vermiyor.

Gazetelerin 3nc sayfalarındaki can sıkıcı şeylerden bahsetmiyorum; onları kimse --âni adrenalin yüklemeleri dışında-- ciddiye alıyor değil. Hiç kimse, gazetelerin 3nc sayfalarındaki olayları baz alarak, çıkıp kalıcı tedbirler almak filan açısından herhangi bir teklif yapmaz bizde. Yani, o tür konular magazinel, günlük kullanım içindir.

Aydınlarımız dahil, neredeyse hepimiz birer balık hafızası ve dikkat süresine sahibiz.. Olaylar olur ve bizler sadece sürüler halinde oradan oraya kaçışırız..

Yani, bütün hassasiyetimiz bu kadardır ve kararlılığımız ise kaçışmaktır.. Yer yer de, kaçışmak yerine --sürüngen beynimizin (refleks) emriyle-- saldırgan saydığımızın üzerine çullanmak.. ki, bu da o kadar şuursuzdur..

Siyasetçilerimiz de, böyle bir muhatap kitlesi karşısında mecburen ve popülist olmak adına, kötü haberleri halktan gizlerler.

İkincisi, kamuoyunu bilgilendirecek araçlarımız içler acısı durumdadır.

Kimisinin yegâne gayesi, varlık sebebi, cahilleşmeyi artırmak gibidir. Bilgili ve yetenekli kişilerden oluştuğu aşikâr olmakla beraber, nihai analizde, sürüngen beynimize hitap etmeği ve/ya cahilleşmeyi artırmak amacı güderler.. Hayretlik iştir ki, maddi destekleri çok kuvvetlidir; okuyucu/seyirci sayısı da olağanüstüdür.

Tarhan beyin yukarıda değindiği hassasiyet ve/ya kararlılığı gösteren basın organları da meramlarını anlatmaktan acizdir çoğunlukla.. Ya kullandıkları dil çok 'resmi' olduğundan, ya da sesleri duyu(ru)lmadığından muhatap bulamazlar..

Bu durumda, geriye kim ya da ne kalıyor?

Hayli zamandır kerahatle (tiksinti ile) bahsettiğimiz bir 'derin devlet' lâfı var.. Bu konuda da beni rahatsız eden bir sürü şey var..

Birincisi, 'derin devlet'in çete faaliyetleri olarak algılanması.. İkincisi, 'derin devlet'imizin olmayışı..

Eğer bir 'derin devlet'imiz olsaydı, Bilderberg misali, orada Sünniler, Aleviler, Türkler, Kürtler, şunlar bunlar biraraya gelir ve birbirlerini birinci ağızlardan dinler bir anlayış birliğine varırlardı.

Bunun yerine, elimizde olan, son derece gürültülü bir ortan olan basın üzerinden yapmağa çalışıyoruz. Kimin ne dediği, kimin önemli olduğu ya da önemli şeyler dediği de hep gürültüye gidiyor..

Ve, eğer bir 'derin devlet'imiz olsaydı, başka ülkelerin 'derin devlet'leriyle anlamlı pazarlıklar yapabilirdik.. Halbuki, şu anda sadece o 'derin devlet'lerin şaşkına çevirdiği bir oyun alanıyız..

Bizim ensemizde yıllarca 'insan hakları' diyerek boza pişirdiler --ok, bu iyiydi--; ama, aynı devletler sıra kendilerine geldiğinde hiiç 'insan hakları' filan demeden gözümüzün önünde yüzbinlerce insanı katletti...

Eğer bir 'derin devlet'imiz olsaydı, bu çelişkiyi gündeme getirecek şekilde bir kamuoyu hazırlar ve bunu da --tıpkı bizim ensemizde bunu kullanarak boza pişirmiş olanların yaptığı üzere-- bir pazarlık unsuruna çevirebilirdi.

Benzer şekilde, terörizm diyerek, sayısı bilinmeyecek kadar çok olan mazlumu havada, denizde, karada türlü çeşitli işkencehanelerde mahpus tutanları da afişe edebilir; veya bunu da pazarlık unsuru olarak kullanabilirdik..

Bunları yapamıyoruz. İlgili, uygun enstrümanlarımız yok. Olanlar da, dumura uğramış durumda..

TRT'miz dahi yurtiçi yurtdışı yayınlarda sadece dinleyici istekleri çalıyor; Nuh Nebi'den kalma basmakalıp şeyleri habire tekrarlıyor.. BBC'nin on katı kadroyla, BBC'nin binde birine denk bir etkinliği yok..

'Pazarlık' ve 'pazarlık unsuru' lâfları dahi bize ters geliyor. Çünkü, bizler --başta da devlet-- melek olmak zorundayız. Pazarlık filân da yapmayız; ayıptır, bize yakışmaz...

Başkaları ise, bize doğru lakırdıları ettikleri müddetçe, istedikleri şeyi tercih edebilir.

Kısacası, bir toplum olarak bakıldığında, kalbi olan fakat beyni olmayan bir toplum olmak amacındayız.. Beyin fonksiyonalarını yapan, ya da yapmağa kalkışanı da alaşağı etmekle meşguluz...

Henüz tam melek olamadık; ama, böyle giderse çok sürmez.. korkarım, 'senin anan/baban şimdi bir melek' türünden birer melek olacağız..

Şimdi, azıcık da Tarhan beyin sürekli dile getirdiği halde sevilmemişliğinden dem vurduğu 'yerinden yönetim' konusuna.. Bu konuda uzun uzadıya lâf etmek mümkündür tabii, ama kısaca söylemem gerekirse, elimizde 'derin devlet' olmadığı müddetçe, böyle bir şey --yerinden yönetim-- bence çok tehlikeli bir tercihtir. Zaten darmadağınık olan yapımızın paramparça olmasına yol açar bence.

BASIN AÇIKLAMASI

Tarih: 08 Haziran 2007

No: BA-13/07

  1. Sayın Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar BÜYÜKANIT, 12 Nisan 2007 tarihinde yapmış olduğu basın toplantısında, terörün Mayıs 2007 tarihinden itibaren tırmanacağını, kamuoyuna açık bir şekilde açıklamıştır.Son günlerde ortaya çıkan terör olayları, bu açıklamaların gerçekçi olduğunu göstermiştir.
  2. Bu terör eylemleri, aynı zamanda bölücü ve ırkçı terör örgütünün gerçek niyetini de çok açık bir şekilde ortaya koymuştur.
  3. Her fırsatta, yurt içinde ve yurt dışında barış, özgürlük ve demokrasi gibi insanlığın yüksek değerlerini, terör örgütüne paravan olarak kullanan kişi ve kuruluşların, bu olayların gerçek yüzlerini görme zamanı artık gelmiştir.
  4. Türkiye Cumhuriyeti, ulusal ve üniter yapısının, çağ dışı bir yapı olduğunu düşünen bir yaklaşım ile karşı karşıyadır.Ulusumuzun bu tehlikeli yaklaşımı fark etmek zorunluluğu vardır ve olmalıdır.
  5. Ortaya çıkan ve giderek artan terör eylemleri, bu tür düşüncelerin ve bunları dolaylı veya doğrudan destekleyenlerin çarpık düşüncelerinin çok açık bir göstergesi olduğu şüphesizdir.
  6. Türk Silahlı Kuvvetleri, terörle mücadele konusunda sarsılmaz bir kararlılığa sahiptir ve bu tür saldırılara gereken cevabı vereceği tartışılmaz bir gerçektir.
  7. Türk Silahlı Kuvvetlerinin beklentisi; bu tür terör olaylarına karşı, yüce Türk milletinin kitlesel karşı koyma refleksini göstermesidir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Bu da bir sonraki:

BASIN AÇIKLAMASI

Tarih: 09 Haziran 2007

No: BA-14/07

Bir siyasi partinin internet sitesinde, Genelkurmay Başkanlığının 8 Haziran 2007 tarihli açıklamasındaki bazı ifadeler kullanılarak, açıklamanın Diyarbakır'da adı geçen siyasi parti tarafından düzenlenen mitinge katılımı teşvik ettiğini çağrıştıran ifadelere yer verilmektedir.

Ayrıca, Sn. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın daha önce 12 Nisan ve 27 Nisan 2007 tarihlerinde yapmış olduğu basın toplantısı ve açıklamalarının mitingler öncesine rastlamasına benzer anlamlar yüklenerek, bu mitingleri adeta Genelkurmay Başkanlığının organize ettiği şeklinde kanaat oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Sitede yer alan bu yorumlar gerçeği yansıtmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin hiçbir siyasi parti ile ilişkisi olamayacağı gibi, Silahlı Kuvvetlerce ulusumuzun tümüne yapılan "teröre karşı toplumsal refleksimizi gösterme" çağrısı belirli gruplara veya kesimlere mal edilemez. Bu çağrıda kastedilen; toplumsal tepkinin, kesinlikle şiddet içermeyen demokratik kurallar içerisinde gösterilmesidir.

Kamuoyunu etkileme amaçlı ve Silahlı Kuvvetlere zarar verici bu türden yorum ve iddialara yüce Türk Ulusunun itibar etmemesi önem arz etmektedir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Bu iki 'basın açıklaması' --bir arada okunduğunda-- bizde 'derin devlet'in olmadığının en açık kanıtıdır bence...

Şunu söylemek istiyorum: Eğer bir 'derin devlet'imiz olsaydı, sadece İşçi Partisinin bu 'basın açıklaması'nı sahiplenmesine izin vermezdi.

Yapılacak iş basitti: İşçi Partisinin bunu yapacağı haber alındığında, kendilerine böyle bir şey yapmalarının sakıncalı olduğu anlatılır, ikna edilir ve vazgeçirilirdi. Ama, bunu yapmak için 'derin devlet' lâzım --basın yoluyla haberleşmek yerine.

Not: Teknik açıdan bakıldığında, Genelkurmay Başkanlığının 'tsk.mil.tr' sitesinin altyapısını çalıştıranların birer acemi olduğu intibaını edinmemek elde değil.

Site üzerinde detaylı çalıştığım için değil --bu anlamda buna gerek de yok-- ama, siteye her eriştiğimde sırıtan bir durum var: Her HTML sayfasında olması gereken 'charset' bilgisi mevcut değil. O yüzden de sayfa görüntülenmeğe kalktığında garip garip işaretlerle karşılaşıyorum.

Problem, sayfanın başlığında ('header'ında) 'meta equiv="Content-Type" content="text/html; charset="' olmasından kaynaklanıyor. Hem hatalı hem de eksik.

Onun yerine 'meta equiv="Content-Type" content="text/html; charset="windows-1254"' olması gerekiyordu.

Aslında, 'windows-1254' değil de, 'utf-8' olsa çok daha iyi olur, ama bunun yapmak demek, her sayfayı yeniden elden geçirip 'utf-8'e çevirmek gerektirecek. Bence yapılması gereken de odur; çünkü bütün dünya ''utf-8'e dönüşüyor.

Bugüne kadar 'tsk.mil.tr'den burayı okuyan olmadıysa da, olur a bir okuyan çıkar, en azından bu teknik öneriyi dikkate alsalar keşke.. :)