İsrail laiktir laik kalacak!..

Şu "van minıt" vakasından beri İsrail medyasını (İnternet gazetelerini) biraz daha yakından takip etmeğe karar vermiştim.

Hamdolsun ;) o günden beri, İsrail-Türkiye arasındaki muhabbet bir zenginleşti.. bir zenginleşti ki, sormayın gitsin..

İsrail'in askeri tatbikata katılmalarını reddetti bizimkiler.. ardından da, diplomasi dilinin sınırlarını zorlayan karşılıklı atışmalara şahit olduk.

Bütün bunlar cereyan ederken, İsrail gazetelerinde ve gazetelere gelen yorumlarda aşağı yukarı hep aynı tür analizlere şahit oldum.

Bu noktada, gözlemlerimin arasında ilginç bulduğum ilk nokta şu: İsrail ahalisi, Türkiye'yi iki ayrı dünya olarak görmek istiyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri sözkonusu olduğunda, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyetin sahibi olduğu vurgulanıyor.. Mustafa Kemal Atatürk'ü ve laikliği özellikle öne çıkardıklarını söylemek istiyorum.

Buna karşılık, Hükümet sözkonusu olduğunda, 'İslamcı' etiketi ile birlikte anılıyor..

Hal böyle olunca, son krizin analizi de şöyle özetleniyor:

"Türkiye'de Hükümetler atar-tutarlar; ama, önemli olan TSK'dır."

Yani, "Türkiye'de Hükümetler ne derse desin, ordu, İsrail'i korur ve kollar" demeğe getiriyorlar.

Ve, anladığım kadarıyla, özellikle şu 'tatbikat iptali' sonrasında Hükümet'in dediklerini ciddiye almadılar. TSK'nın çıkıp, Hükümet'in ağzının payını vermesini beklediler.

Bu gerçekleşmeyince, işte o zaman, İsrail'de bir tür panik havası başladı..

Nasıl olurdu da, ("Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu laik Cumhuriyetin temel değerlerini temsil eden") TSK, 'İslamcı Hükümet'in İsrail'e haksızlık/saygısızlık yapmasına izin verirdi?..

Olacak şey değildi..

'İslamcı Hükümet'e acaba boyun mu eğmişti TSK?

Telaşlanılmayacak gibi değil tabii..

Bir taraftan "acaba, sahi, biz Gazze'de yanlış bir şeyler mi yaptık?" diyenler olsa da, öte taraftaki kafalar daha da karışık..

Kimileri, 'İslamcı Hükümet'in etkisinden TSK'yı kurtarmak için ne yapılabileceğine kafa yorarken; kimileri de 'şok tedavisi' öneriyorlar: "'Ermeni Soykırımı'nı tanıyalım, Kürtlere arka çıkalım; Türklere hadlerini bildirelim" filan diyorlar..

Bütün bunlar söylenirken, arka planda hep aynı tema var: Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyetin laikliğine ve Ordunun da buna sahip çıkacağına yönelik yoğun beklentileri hissetmemek, okumamak mümkün değil.

Hal böyle olunca, ben de, İsrail ahalisinin Türkiye'nin laikliğini neden bu kadar önemsediğini merak eder oldum.

Acaba Türkiye ile İsrail arasında laiklik açısından ne kadar benzerlik var ki, İsrailliler Türkiye'nin laikliğinin muhafazasını bu kadar önemsiyorlar?

Bunu anlamak için, İsrail'deki siyasi hayata biraz bakınmak ihtiyacı duydum; çeşitli kaynaklara başvurup kısa bir özet çıkardım:

İsrail'in, Türkiye ile benzer şekilde, her yetişkinin oy kullanabildiği bir seçim sistemi ve parlamenter demokrasisi var.

O da bir cumhuriyet.

Meclisinde (Knesset'te) 120 milletvekili var.

Bizde % 10 olan seçim barajı, İsrail'de % 2; bu yüzden de İsrail neredeyse hep koalisyon hükümetleriyle yönetilir olmuş.

Buraya kadarıyla çok benziyoruz.

İlk farklılık, İsrail'in anayasasında ortaya çıkıyor. Henüz kesinleşmiş, resmen kabul edilmiş bir anayasası yok; var olan, ilerde kabul edilmek üzere hazırlanmış bir taslak.

Fakat, mahkemelerde bu taslak kesinmiş gibi işlem görüyor ve boşlukları da içtihatlarla kapatılıyor. Bu bakımdan, kısmen Birleşik Krallık'a benziyor.

Yazılı ve resmi anayasasının olamayışının sebebi ilginç:

İsrail Kurucu Meclisi, 1949'da, anayasa yapmak için yola çıkmış ama becerememiş.

Dindar Yahudiler, Tevrat (Tanakh), Talmud (Museviliğin Medeni Kanunu, şeriatı) ve benzeri dinî metinlerden daha yukarıda bir anayasayı kabul etmemişler. Yani, İsrailin dinci çevreleri işin en  başında ağırlığını koymuş.

Bu sorunu çözmek için, anayasayı bir bütün olarak hazırlamak yerine, kısım kısım (bap'lar/fasiküller halinde) hazırlayıp Meclise getirip oylamak konusunda anlaşmışlar; ama, bu bile, resmi bir anayasanın kabul edilmesi için yeterli olmamış.

Kısacası, ta başından itibaren, İsrail Devleti, dincilerin (Musevilik Şeriatı taraftarlarının) engelini geçememiş.

Şimdi gelelim İsrail'deki siyasi partilere..

Toplam 12 parti varmış.

Knesset'teki temsil sırasına göre, partiler listesi şöyle:

  • Kadima (İleri) partisi. Laikçi, merkez, liberal. Aryel Şaron tarafından kuruldu.
  • Likud (Birlik) partisi. Merkez sağ, Filistin Devleti fikrine temelden karşı. İşgal altındaki bölgelerde Yahudi yerleşimlerinin artmasına taraftar. Anti-Arap.
  • Yisrael Beiteinu (İsrail Vatanımız) partisi. Milliyetçi/Siyonist. 'Ya sev ya terket'çi. Anti-Arap ve anti-Filistin.
  • İşci partisi. Sosyal demokrat ve siyonist.
  • Şas partisi. Haredi Sefarad ve Mizrahilerin partisi. Aşırı dinci ve Musevi Şeriatçısı.
  • Birleşik Torah Museviliği partisi. Haredi. Aşırı dinci ve Musevi Şeriatçısı.
  • Milli Birlik partisi. Dört partinin koalisyonu. Milliyetçi/Siyonist. Militarist. Filistin'le her türlü barışa karşı.
  • Hadaş (Yeni) partisi. Komünist-Sosyalist. Yerleşimlere ve işgallere karşı. Filistin Devletinin kurulmasına taraftar.
  • Birlesik Arap partisi. İsrail'de yaşayan Arapların partisi.
  • Yahudi Vatanı partisi. Milliyetçi, dinci ve siyonist.
  • Yeni Hareket (Meretz) (Canlılık-Birliktelik) partisi. Siyonist. Sosyal demokrat. Çevreci.
  • Balad (Milli Demokratik İttifak) partisi. İsrail'deki Arapların partisi. Arap milliyetçisi.
Bu partilerde de, tıpkı kuruluş sırasında anayasa konusunda gördüğümüz üzere, din/tarikatler ve Siyonizm bariz bir öncelik gösteriyor.

Şimdi, hemen, doğru anlaşılması için 'Siyonizm'i kısaca bir tanımlamak gerekiyor:

Siyonizm, Yahudi halkının Filistin'de 'yeniden' bir vatan sahibi olması için ortaya çıkmış bir politik hareket. Hareketin ortaya çıkışı 1800'lerin sonlarıdır ve kurucusunun da Theodor Herzl olduğu kabul edilir. Filistin'deki bu 'vatan'a Tevrat'taki atıftan yola çıkarak 'İsrail Toprağı' denir. Bugünkü İsrail devletinin kuruluşundan beri en aktif destekçilerinden biridir bu hareket.

Şimdi gelelim 'Haredi'nin tarifine..

Museviliğin en 'aşırı dinci' şeklidir. 'Haredi' kelimesi 'Allahtan, tir tir titreyerek, korkan' anlamına gelir. 'Allahtan ödü patlayan' da diyebiliriz. Modern şeylerin çoğuna karşıdırlar. Televizyon, telefon, elektrikli aletler vb şeyler ancak şeriata uydurulduğu kadarıyla kabul görür. Kadınlar kamusal alanda parklarda banklara bile oturamaz. Kamusal ulaşım araçlarına da ancak en arkada ve uygun şekilde tesettür içinde olmak şartıyla binebilirler.

İsrail Devletinin varlığını kabul etmezler. Allahın emirlerine aykırı olduğu kanaatindedirler; çünkü, inançlarına göre, Musevilere bir devlet ancak ve ancak Mesih tarafından kurulabilir; henüz Mesih gelmemiş olduğundan, İsrail Devleti Allahın emirlerine isyan anlamına gelir.

İsrail Devletinin Allahın emrine aykırı olduğunu iddia ettikleri için, Harediliğin daha da katı yorumlandığı tarikatlerde, İsrail devletine asker verilmez, vergi verilmez, nüfus kağıdı reddedilir, mahkemeleri yok sayılır. Kısacası, devletin hiç bir veçhesini kabul etmezler...

Bazan birbiri ile catışan, bazan da çakışan yorumlar yapan hahamların başını çektiği tarikatlerin oluşturduğu bir mezhepten bahsediyoruz.

İşin ilginç tarafı, Haredilik, İsrail'de giderek yaygınlaşmakta. Şu anda, toplam nüfus içinde % 10 civarında oldukları tahmin edilmektedir.

Şimdi... dönelim konunun Türkiye ve TSK ayağına..

Sizin şöyle bir şeyi aklınız, hafsalanız alabiliyor mu?

Din, mezhep ya da tarikat emrediyor diye, Devleti kafir kabul eden, askere gitmeyen, vergi vermeyen, nüfus kağıdını, mahkemeleri ve mahkeme kararlarını reddeden birileri Türkiye'de olabilir mi?

Bırakın öyle İsrail gibi % 10'ları, binde bir veya milyonda bir bile olabilir mi?

Olamaz.

Neden olamaz?

Çünkü, bu devlet hem 'devlet gelenekleri' olan bir devlettir; hem de laik bir devlettir.

Türkiye bu ise, peki, o zaman İsrail ne oluyor?

Harediler bir yana; ordusunda, kadın sesiyle anons yapılmasını dahi reddeden subaylarının varlığına bakarsak, İsrail'in laiklikle bir alakasının olmadığını kolayca söyleyebiliriz.

E.. Bu durumda, İsrail'in Türkiye'nin laikliği konusundaki bunca titizliğini, Türk ordusunun da bunun sarsılmaz koruyucusu olması yönündeki bu ısrarını nasıl yorumlayacağız?