Bir senaryom var çocuklar..

SSCB'nin çökmesi iyi olmadı.

Olmadı, çünkü SSCB büyük bir boşluk dolduruyordu.

Mesela, Batı tarafından oraya bir ileri karakol olmak amacıyla yerleştirildiği için, normalde sömürgeci Batı'ya karşı olmasını bekleyeceğiniz Arap ahalisinin düşmanlığını bir paratoner gibi kendi üzerine İsrail çekiyor; buna karşılık İsrail'i destekleyen Batı'yı dengelemiş görünmek için de sahnede --aradabir-- SSCB arz-ı endam ediyordu.

İyi de oluyordu.

Böylece, Arap ahali kendisini sahipsiz hissetmiyor, cok can acıtıcı noktaya varıncaya kadar sömürüye başkaldırmak ihtiyacı duymaksızın yuvarlanıp gidiyordu.

Sonra SSCB çöktü.

Arapların kurtuluş ümitleri ile birlikte..

Ama, ümitsiz ve sahipsiz insanlar çok tehlikelidir; en olmadık şeyleri gözlerini kırpamadan yapabilirler --yani, fena halde başkalarının keyiflerini kaçırmak potansiyelleri vardır.

En 'sahipsiz ve ümitsiz' ödülüne de --her zaman olduğu gibi-- Filistin ahalisi müstehaktı.

Ve, bıraksalar keyfi gıcır olacak olan İsrail ahalisinin emdiğini burnundan getirmeğe başladılar.

Daha da beteri, içi boş da olsa, türlü çeşitli tehditlerle İsrail'e ve ABD'ye kafa tutabildiğini dünya aleme ispatlamak peşinde olan İran, tüm zamanların sahipsizlik ve ümitsizlik timsali olan Filistinlileri de sahiplenmeğe başlamış; üstüne üstlük, bu sayede, İran diğer Arap ahalinin sempatisini de kazanır olmuştu.

Bu durum, Ortadoğu dediğimiz gayya kuyusundan istenen evsafta ve kova kova barış suyu (yani, petrol) çıkarmağı arzulayan Batı'nın işini giderek aşırı derecede zorlaştırıyordu.

İsrail denen ileri karakolun durumu ise daha da berbattı. Etrafına duvar örmüş, yetmemiş; kendi içinde mi yoksa dışında mı saydğı artık belli olmayan bazı Arap (Filistinli) bölgelerini işgal etmiş olmamış; abluka altına almış fakat o da yetmemişti.

Bunca cepheleşme sonucunda da, bir taraftan İsrail'de olağanüstü aşırı sağ (ırkçı) eğilimler çoğunluk haline gelmiş; dğier taraftan da karşı tarafta (Filistin/Arap cephesinde) inanılmaz bir kin ve garez ahaliye hakim olmuştu.

Yani, sonuç olarak, hem İsrail'deki hem de çevrelerindeki siyasi figürler (partiler, vekiller vs) bir açmaza hapsolmuş, bir kördöğüşüne saplanmış kalmıştılar.

Batı'nın durumu da aşağı yukarı benzerdi: İstedikleri barışı sağlayacak şiddeti uygulamak iradeleri kalmamıştı artık. Irak'taki beceriksizlikleri bu konuda da cesaretlerini kırıyordu.

Tam bir açmazdan bahsediyoruz, yani.

Bu açmazdan çıkış için ya 'deux ex machina'ya, ya da yeni bir oyuncuya ihtiyaç vardı. Birincisi tecelli edecek gibi görünmediğinden, ikincisini tercih etmek gerekti.

Yani Türkiye'yi.

Aslında, Türkiye eskiden de bu role soyundurulabilirdi; ama, ona bir şeyler vermek gerekecekti. Eskiden böyle bir masrafa gerek yoktu; şimdi masrafa bakmanın zamanı değil pek --çünkü, böyle giderse dünya bir hayli karışacak ve keyifler bozulacak.

Peki, şimdi Türkiye'nin rolu ne olacak?

Bence şöyle bir şey:

Öncelikli olarak, İsrail'e (ve arada bir de Batı'ya da) kafa tutmak tekeli kontrolsüz İran'ın elinden alınacak. Başka bir deyişle, 'buralarda ABD/Batı ve İsrail düşmanlığı lazımsa onu da biz yaparız' yaklaşımı benimsenecek.

Böylece, sırf Batı'ya hörelendiği için Arap ahali tarafından sempatiye mazhar olan İran'ın denklem dışına çıkmasını sağlayacak şekilde bir kayıkçı kavgası sahnelenecek.

Bu sayede, "bakın, bölgedeki son ve kadim dostumuzu da kaybetmek üzereyiz, artık aklımızı başımıza alalım" diyebilmek cesaretini edinecek 'sahne siyasetçileri'nin türemesi sayesinde, İsrail isimli ileri karakolun ahalisinin de Filistinlilerle belli bir noktada buluşması sağlanacak.

Bölgedeki Arap ahali de, artık kendilerine sahip çıkmış bir adil güçün varlığının vereceği ümit ve huzurla, eskiden olduğu üzere, sömürülmeğe devam edecek...

Böyle bakınca, şu son flotilla olayının İsrail'in (sahne siyasetçilerinin değil) devlet adamları tarafından onaylanmış bir operasyon olduğunu düşünmek mümkün ve bence hayli de açıklayıcı oluyor.

Bundan böyle, bu bölgede İsrail'in tek düşmanı --çok şükür ki-- artık ne Araplardır ne de İran.. Türkiye'dir.

Doğal olarak, bölgedeki bütün önemli problemler de, haliyle, bu iki 'düşman' arasında çözülecektir.