Antartika: Yavru vatan..

Mahir Kaynak. Star gazetesi. 7 Temmuz 2007

Siyasetin anlamı

Seçimlerin yaklaştığı, cumhurbaşkanlığı seçiminin bir bilmeceye dönüştüğü ve herkesin kendine göre yorumlar yaptığı günlerde genel eğilime uymak içimden gelmedi ve bir fantezi sayacağınızı bildiğim şeyler söylemek istedim.

Bana göre siyaset yerle göğün birleştiği bir alandı.

Bunu duyan dindar siyasetçilerin memnun olacaklarını ve doğru yerde durduklarını düşüneceğini tahmin ediyorum.

Oysa insanların Yaradan’a atfettikleri düşüncelerin çoğu alabildiğine dünyeviydi ve en büyük gücün kendilerininkilere benzeyen davranışlar sergilediklerini düşünüyorlardı.

Yıllar önce, gençlik yıllarımda sorguladığım bir konu aklıma geldi: Acaba dini saydığımız bir çok eylemlerimiz aslında tamamen dünyevi amaçlara mı hizmet ediyordu?

Mesela, kendi adlarına büyük anıt mezarlar, günümüzde bile harika sayılan piramitler dünyevi amaçlara mı hizmet ediyordu? Bu insanlar, ruhların zaman ve mekanın dışında olacağını ve tüm alemin içinde eriyeceğini ve bu bütün içinde anlamsız sayılabilecek bir yerde, dünyamızda duracak maddi bir yapının ruhları için bir anlam taşımayacağını bilmiyorlar mıydı?

Şu soruya cevap aradım: Eğer yönetenler bu piramitleri inşa etmeseydi burada çalışan insanlar geçimlerini nasıl sağlayacaktı?

Mevcut teknoloji başka bir yerde istihdam edilmelerine imkan vermiyordu. Krallar, bu yapıları inşa ederek bir çok insana, en alt düzeyde de olsa, yaşama imkanı sağlıyordu.

Eğer bu büyük yapılar inşa edilmeseydi insanlar üst tabakanın günlük hizmetinde kullanılacak, kimisi yelpaze sallayacak, bazıları da evlerde icat edilecek anlamsız hizmetlerde kullanılacaktı.

Mesela üst düzeydeki kadınların saçının bir yanını bir köle diğer yanını başka bir köle tarayacak, ayaklarını bu işte uzmanlaşmışlar yıkayacaktı.

Yani dünyevi saymadığımız, inançlar ya da güç gösterisi amacıyla yapıldığını sandığımız bir çok şey aslında dünyevi amaçlara hizmet ediyordu.

Bunları düşünürken, piramit inşasının giderek yaygınlaştığını, kendisini kral sananların çoğaldığını ve her birinin benzer davranışlar sergilediğini gördüm.

Artık kolumuzdaki saat sadece zamanı göstermiyordu. Üzerindeki marka sizin diğerlerinden ne kadar üstün olduğunuzun simgesi olmuştu. Her biri bir servet olan mücevherler bir piramit yavrusu sayılmaz mıydı?

İnsanlar yaşamak için gerekli olan imkanları sağladıktan sonra hemen piramit inşasına başlıyordu ve giderek yaşmakla piramit inşası iç içe giriyordu.

Mesela, eğitim de markalı bir eşyaya dönüşmüştü. Parası olan pazarda on beş liraya aynı işi gören çantaya binlerce lira verirken çocuklarını marka okullara gönderiyordu. Okullar da marka olma peşindeydi.

Siyaset bu akıma karşı koyamadı ve onlar da işlevlerini, yapacaklarının ne olduğunu bir yana bırakıp markalaşmaya başladılar.

Kimi tesettür modasına uyarken diğerleri modern kıyafetleri seçti.

Oysa dünya piramitlerin, marka eşyaların dışında bir seyir izliyor.

Şu soruya bir cevap bulamadım: Gideceğimiz yer önceden belli mi yoksa buraya onu biz mi taşıyoruz?

Ama bir sorunun cevabı belli. Dünya piramitçilerin yolunda gitmiyor ve üstün akılların kararlarıyla yol alıyor.

Siz piramitçi misiniz yoksa üstün aklın bir parçası mı?

Bu ülkede üstün akıl sahibi olanlar da olmak zorunda.. Dünyanın bütün vasat akılları sadece bu ülkede toplanmış olamazlar..

Olamazlar diyorum, ama elimde bunu destekleyecek kaynak, kanıt ya da yok..

Aramadım değil. Aradım.

Kişi başına düşen akıl konusunda işe yarar bir istatistik ve orada Türkiye'nin yerini gösteren bir çalışma bulamadım.

Kişi başına düşen IQ istatistiklerini aradığım zaman da bir liste bulamadım.

Bütün bulduğum, kişi başına düşen en yüksek IQ'nun Antartika'da olduğuydu..

Kıtanın neredeyse tüm nüfusunun orada araştırma yapan bilim adamlarından müteşekkil oluşuymuş bunun sebebi..

Acaba, diyorum, buradaki üstün akıllılar topyekun Antartika'ya mı gittiler?..