Bu hayal bu ümit bu aşk bu bahar..

'Yemek çok sıcak, yutulması için biraz üflemek lazım' başlığıyla 20 Mayıs 2009 tarihinde Hürriyet gazeteside Ege Cansen imzası ile yayınlanan yazıyı iyi okumak gerektiğini düşünüyorum.

Yazı ilginç çünkü..

Senelerdir Ege Cansen'i denk düştükçe okurum, bu tür bir konuda yazdığını ya hiç görmedim ya da hatırlamıyorum.

Yemek çok sıcak, yutulması için biraz üflemek lazım
PKK, maalesef (veya bazılarınca maalmemnuniye) hem siyasi hem de yenilmezliğini kabul ettirerek bir bakıma askeri cephede de 'TC'yi yenmiştir.

Askeri kısmını, eski komutanlarımız söylemektedir. Tam istihbaratla, son model savaş uçakları ve tanklarla günlerce dövülen Kuzey Irak dağlarında konuşlanmış PKK, şüphe yok ki zayiat vermiştir. Ama, kalan kuvvetlerini toparlamış ve kısa süre sonra hudut karakollarımızı basmıştır.

PKK halen, istediği zaman, istediği yerde silahlı eylem yapabilmektedir.

Böylesi öldürmeli operasyonlar PKK'nın, ayrılıkçı olsun, olmasın tüm Kürtler üzerinde, korkuyla karışık bir saygıya dayanan otorite kurmasına imkân sağlamıştır.

Böylece PKK, Kürt hareketinin siyasi kanadının da tartışılmaz patronu olmuştur. PKK'nın siyasetine ve onun önderi Öcalan'ın talimatına karşı çıkacak Kürt siyasetçinin akıbeti çok feci olur. Buna hiç biri cesaret edemez.

İşte tam bu ortamda, Kürt meselesinin çözümü için şartların oluştuğu söylenmektedir.

Bir açıdan bu ifade doğrudur.

Çünkü TC azmini kaybetmiştir.

Esasen barış anlaşmaları hep böyle zamanlarda yapılır. İki tarafın da davasını sürdürme ümidi devam ediyorsa, barış olmaz. Taraflardan biri, davasından vazgeçmişse vakit tamamdır.

Türkiye yorgundur.

Suçluluk kompleksi içine itilmiştir.

Ne olacaksa olsun, yeter ki terör bitsin deme noktasına gelmiştir. 

Zaten terörün amacı da karşı tarafı bu noktaya getirmektir.

Hiçbir terör örgütü, terör olsun diye terör eylemi yapmaz. Amaç, her zaman siyasidir. 

Bu şartlar altında 'ümit veren' müzakerenin gündemini örgüt belirleyecektir.

Yandaş ve dindar diye adlandırılan medyadakiler başta olmak üzere liberal yazarlar, PKK'nın ileri sürüleceği şartları makul bulacaktır. 

Çözüm, yani bölünme için gerekli psikolojik ortam oluşursa, müzakereler sanıldığı kadar uzun sürmeyebilir.

ABD ve AB, Türk devlet adamları 'cesur(!) adımlar' atabilsin diye hükümeti maddi ve manevi olarak destekleyecektir. 

CIA taşeronları, türlü çeşitli 'dinleme-dillendirme-sızdırma' haberlerle taraflı basını besleyerek, kamuoyunu oluşturacaktır.

Kaldı ki, geçiminin yurt dışından gelecek paraya bağlı olduğuna inandırılmış bir toplum, dış baskılara fazlaca direnemez. 

Cumhuriyet'in iki büyük projesi vardı: 

Biri, "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" diye söylenen 'lâiklik'; diğeri, "Ne mutlu Türküm diyene" özdeyişinde ifadesini bulan 'Milli Birlik' idi.

İkisini de sürdürmek mümkün olamadı.

Hayırlısı ne ise o olsun.

Demokrasi işlemektedir.

Ülke için neyin iyi olduğuna halk, yani onun temsilcisi meclis karar verecektir.

Doğru kararın ne olduğunu, halktan yani meclisten daha iyi bildiğini kimse iddia etmemelidir.

Cumhuriyet sevdalıları için olanları ve olacakları hazmetmek zordur.

Ama yapacak bir şey de yoktur.

Son Söz: Çözüm, çözdüğünden büyük sorun yaratmamalıdır.

Bu yazının işaret ettiği o kadar şey var ki.. hepsini tek tek sayıp üzerinde yorumlar yapmak istesem bile, ne benim zamanım ne de okuyacak olanların sabrı yeter.

Üstelik, korku senaryosu yazmış olmakla itham bile edilebileceğimden endişe ederim.

O yüzden, daha fazla yazmak yerine, 'Aşkın Kanunu'nu da yazmış olan (Mayıs 2006'da kaybettiğimiz) Mehmet Erbulan tarafından kaleme alınmış güzel bir muhayyer kürdi şarkının güftesini alıntılamak istedim:

Adım adım ümit verdiğim yollar Gönül isterdi ki böyle bitmesin.. Bu hayal bu ümit bu aşk bu bahar Gönül isterdi ki böyle bitmesin.. Çözülsün isterdim bütün düğümler Seraba dönmesin o mesut günler O içli şarkılar tatlı nağmeler Gönül isterdi ki böyle bitmesin.. Gelmedin vefasız beklettin beni Ne kadar sevmiştim ne kadar seni Sevgilim hayatim bu aşkın sonu Gönül isterdi ki böyle bitmesin..