Mim dibinde mum.. bal tasında balta..

A..aaa!.. üstüme goodness wellness.. olacak şey miydi bu şimdi?!!.. 'Eleştirilerin kralı' olduğumu da vurgulayarak beni 'mim listesi'ne ekleyen eski bir tanıdık, bir hanımefendinin bloguna rast geldim... Öyle zor bir durum ki.. bir taraftan 'dinleyici istekleri almak alışkanlığım yok' demişim bunca zamandır; öte yandan da --hiç alemi yokken ve durduk yerde-- Jazzetta'da Metin beyin kalbini kırmışım --ya da, en azından, yontulmağa muhtaç, ipe sapa gelmez sürüyle lakırdı etmişim--, başka yerlerde de benzer şeyler yazmışlığım var.. Yani, benim sicilim 'tescilli bozuk'... ve haberi olmayanın Internet'in bir kovuğunda yaşıyor olması, ya da hiçbirşeyi önemsemiyor olması lazım... Hiçbirşeyi önemseMEmekten bahsettim ya, o kadar da değil tabii. Bazı şeylerin önemsenmesi gerekir ki, nelerin ne kadar önemsenMEmediği daha kolay anlaşılsın. Bu karmakarışık bağlamda, olanca incelik ve nezaketiyle, Arzu hanımın şöyle hoş ve letafeti kandinden menkul bir cümleyle tevzi-i vazife eylediğini gördüm: "Ben de topu hiç huyum olmamakla birlikte eleştirilerin kralına yani Müzmin Anonim'e ve fikirlerine gerçekten kıymet verdiğim ve kıskandığım insan Aaaaaa Bbbbbb'ye atıyorum." 'Aaaaaa Bbbbbb' benim ikameci uydurmam tabii ki; ilgili linke bakasınız ve Arzu hanımın kimin fikirlerine gerçekten kıymet verdiğini ve kıskandığını görmek isteyebilesiniz diye. Yani, yanlış anlamayın, 'Aaaaaa Bbbbbb'yi kıskanan ben değilim, Arzu hanım. Onun niçin kıskandığını bilmiyorum, ama benim kıskanmam anlamlı da olmazdı zaten; sonuçta ben bir profosyonelim, ve verilen görevi yaparım. Bu 'cast'ta bana 'eleştirilerin kralı' rolu düşebilir, profosyonel hayattır bu. Bir başkasına da 'fikirlerine gerçekten kıymet verilen ve kıskanılan' konu mankenliği verilebilir; o da normaldir. Neticede, iştir bu; ünvana, titre bakmamak gerekir. Coşkun Göğen'in klasik rolünü bile verebilirdiler; vermediler ve şükretmek lazım. Hmmm.. Nedense aklıma İncili Çavuş geldi şimdi.. Kısa bilgi: Saray'da meddahtır. Hazır cevap, nükteli bir sahsiyet olarak bilinir. Padişah'a, neredeyse teklifsiz konuşabilecek kadar, yakındır. Kavuğundaki inci süsü taşıdığı için bu adı aldığı rivayet edilir. Asıl adı Mustafa'dır. Mezarı, (İstanbul) Edirnekapı Mezarlığı'ndadır. Mezar taşında, Hicri 1040 (Miladi 1630) tarihinde öldüğü yazılmaktadır. Aklıma gelen aslında İncili Çavuş değil, İncili Çavuş'tan nakledilen bir anekdot.. Efem.. Hikaye biraz daha uzundur, ama kısaltacak olursak, şöyle anlatabiliriz herhalde: Günün birinde, İncili Çavuş'u zora sokmak iseyen Padişah, İncili Çavuş'tan 'kabahatten büyük özür' örneği bulmasını ister.. Zor bir mesele.. kolay değildir 'kabahatten büyük özür'e örnek bulmak.. Bir kaç gün düşünür İncili.. ve, bir akşam vakti, ortalık loş bir alacakaranlığa büründüğünde, Harem'in girişinde bir kuytuda beklemeğe karar verir. Padişah gelip Harem'in kapısından içeri girecekken, İncili Çavuşumuz, saklandığı kuytudan çıkar ve farkettirmeden Padişah'ın peşinden seğirtir ve Popo-yu Hümayun'a okkalı bir çimdik atar.. Hayatında çimdiklenmemiş Padişah, hele de böylesine apansız ve şiddetli bir çimdik üzerine bütün ihtişam ve dehşetiye geri döner ki, ne görsün, karşısında İncili Çavuş.. Tamam, teklifsizdirler, ama bu kadarı da fazladır. "Bre nabekâr, bu ne cüret!!!" demeğe kalmadan, İncili Çavuşumuz cevabı yapıştırır: "Affedin Hünkârım; ben sizi Valide Sultan sandıydım..." Padişah afallar tabii, ama kızgınlığı azalacağına artar.. çünkü, İncili Çavuş güya özür diliyor; diliyor ama dilerken de Padişah'ın annesine çimdik atmak niyetini açık ediyor.. bu çok daha büyük bir hakarettrir.. Neyse.. işler tamamen sarpa sarmadan, İncili Çavuş, Padişah'a, bunun, emreylediği üzere, 'kabahatten büyük özür'e bir örnek olduğunu söyler ve kurtulur.. Padişah'ın bu çimdiğin altında kaldığını pek sanmıyorum, ama tarihler bu o detaya inmezler.. Şimdii... niçin aklıma geldi bu 'kabahati özründen büyük' anekdotu?.. Hay Allah... acaba niçin?.. Hem, sonra... 'Baltayı taşa vurmak' bağlamında niçin tutup bu 'kabahati özründen büyük' anekdotunu naklettim? Bilmiyorum. Neyse. Zaten, durum buyken, yani hafızam bu kadar zayıf ve zihnim bu denli karışıkken, tutup bir de eleştiriye yeltenmem hiç de doğru olmaz bence. O yüzden, her ne kadar ve her nedense 'Pazar-lamaca' blogunu Firefox'la okumağa kalkıştığımda yan taraftaki 'Hakkımda', 'Neler neler yazmışım' vb.nin olduğu sütün birbirine giriyorsa da, zinhar önemli değil. Ayrıca, blogun düsturunda yazan 'Pazar-lama Basiretli İnsanların İlmidir' sözünün de ne anlama geldiğini bir türlü anlayamamışşsam da, bunlar benim sorunumdur ve geçebiliriz. Geriye ne kalıyor? Valla, eleştirecek; hele de, hafıza zaafı olan birisinin dile getirebileceği, negatif anlamda eleştirebileceği, eleştirse de düzelmesini bekleyebileceği pek bir şey yok gibi görünüyor. 'Pazar-lamaca'da (nam-ı diğer 'MolaVerRahatla'da) herşey iyilik güzellik.. Arzu hanım, son derece seviyeli, kısa ve öz() yazılar yazıyor. Yazıların çoğunluğu benim ihtisas alanlarımın dışında olduğundan kendisine aktif bir katkım olamıyor malesef. Buna karşılık, ben, Arzu hanımın yazdıklarından istifade etmeğe gayret ediyorum. İstifade edebildiğim zamanlar olmuyor da değil gerçi. Ne yazdığını bilen insanlara saygı duymak gerekir; bu bağlamda, Arzu hanımın, içerikli, özlü, itinalı yazılarının devamını dilerim. Her neyse.. bu seferlik beni mazur görün lutfen.. Eleştiriyi hem beceremem, hem de pek de modumda değilim. O yüzden kısa keseceğim; bugünkü satırlarıma son verirken cümlenize selam eder, paragrafların ellerinden öperim.